Kadıyanilik Mezhebi Nedir? Mirza Gulam Ahmed Kadıyani Kimdir? Hindistan’da, Mirza Gulam Ahmed Kadıyani tarafından kurulan bir mezhep. Mirza Ahmed 1839’da Pencap’ın Kadiyan ilinde doğdu, ilk tahsilini doğduğu yerde yapan Gulam Ahmed komşu ülkeleri de gezdi, Kur’an ve hadis konularında araştırmalar yaptı, Tevrat ve Incil gibi kutsal kitapları tetkik etti, eski İran ve hind dinleriyle de meşgul oldu. Gulam Ahmed için, özellikle 1864-1868 yılları arasında Sialkot Bölge Mahkemesi’nde yaptığı memurluk yararlı oldu. Orada Hıristiyan misyonerleri ve Hindularla görüştü, Müslümanların içine düşürüldükleri acıklı durumu gördü. Onların, “Israiliyat” adı verilen uydurma tefsirler, hikayeler, rüyalar ve kıyametle ilgili rivayetlere ne kadar düşkün olduklarını gördü.
Gulam Ahmed 1868’de doğduğu Kadıyan’a döndü. Dinler üzerindeki çalışmalarını artırdı Bu arada 1877-1878 yıllarında yerel gazetelere Müslümanlara eziyet eden Hindular ve Hıristiyanla. aleyhine şiddetli yazılar yazmaya başladı. Kendisinin, “Müceddid” sıfatıyla dinleri yenilemek için gönderildiğini ilan etti.
Çevreden büyük ilgi görmeye başlayan Gulam Ahmed, daha da ileri gitti ve kendisinin Müslümanların ve Hıristiyanların beklediği Mehdi Mesih olduğunu bildirdi. Ona göre Hazreti Isa çarmıhta ölmemişti. öldü sanılarak mağara şeklindeki mezarına konmuş, yaralarını iyi ederek oradan çıktıktan sonra İncili yaymak ve kayıp İsrail kabilelerini aramak üzere Keşmir’e gitmişti. Gulam’a göre İsa Hindistan’da 120 yaşında öldü. Mesih o değil, ona benzeyen fakat Müslüman ümmetinden biri olacaktı. İşte bu mehdi veya mesih kendisiydi.
Mirza Gulam Ahmed 1900’deki Kurban Bayramı namazında arapça olarak bir hutbe okudu. Kendi ifadesine göre, bu Allahın vahyi ile olmuştu. Bir yıl sonra da taraftarlarından biri Gulam için “Nebi” sıfatını kullandı.
Kendisi de 1904 Kasım’mda yaptığı bir konuşmada, “Ben Müslümanlar için Mehdi, Hıristiyanlar için Mesih, Hindular için de Krişna’yım” dedi. Gulam Ahmed kısa süren bir hastalıktan sonra 26 Mayıs 1908’de öldü.
Din tarihçisi Prof. Ethem Ruhi Fığlalı, mirza Gulam Ahmed ve Kadıyanilik için şunları belirtiyor:
“Gulam Ahmed’in görüşleri için ileri sürdüğü deliller, kehânetleri ve vahiy dediği ilhamları ve şaire göz önüne alınacak olursa, onun her şeyden önce fırsatçı (opportunist) ve her an, kendisi için kullanabileceği imkanlardan faydalanmayı ilk ve esaslı iş bilen biri olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca onun kendisine fazlaca güvenen, iddialarına büyük değer veren, bunlarla övünen ve böbürlenen bir karakter yapısına sâhip olduğu göze çarpmaktadır. Onun “ilahi otorite” ile süslemeye çalıştığı, ama daima büyük zıtlıklar ve çatlaklıklarla malul şahsiyeti, Doğu’nun geleneksel hayalci ve “esâtir”e düşkün dünyasında, oldukça geniş yankılar uyandırmakla kalmamış, etrafında geniş halk kütlelerinin toplanmasında da esaslı bir âmil olmuştur.
Kadiyaniliğin ortaya çıkışı için bazı farklı görüşler ileri sürülür. Bazıları bu fırkanın, Hindistan’daki Hıristiyan misyonerleri ile Arya Samacistlerin faaliyetlerine karşı bir reaksiyon olarak doğduğunu söylerler. Bazılarına göre de, yalnızca Hıristiyanlığa ve Hıristiyan ihtida hareketinin başarısına, Seyid Ahmed Han’ın rasyonalizm ve Batılılaşma hareketi ile mevcut İslâm’ın tereddisine bir protesto olarak çıkmıştır. Kenneth Cragg ise, “onların tezi, İslâm’ın kıyamet ve âhir zamanla ilgili inancını (îslamics eschatology), Sünni lslam geleneğinin bu inanç içine yerleştirdiği Hıristiyan görüşlerini atarak, kendi kendine yeter hale getirmektir” görüşündedir, Müslüman yazarlara göre de Kâdiyanilik, îngilizler tarafından ortaya çıkarılmış bir harekettir. Gerçekten çok kesin bir iddia olan bu görüşü, aynı kesinlikle destekleyecek delillerden mahrum bulunmamıza rağmen, bu hareketin, ortaya attığı görüşler bakımından, tngilizlerin Hindistan’daki emperyalist faaliyetlerine çok uygun düştüğü ve onlara büyük ölçüde yardımcı olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.
Gulam’m ölümünden sonra, Mezhebin başına, Kâdiyanilerin biatıyla Hakim Nureddin getirilir. Ancak onun halifeliği ile birlikte, mezhep içinde bazı kıpırdanışlar da başlar. Bir kısmı daha onun zamanında, Gulam bir nebî olduğu için, ona inanmayan ve biatına girmeyen diğer Müslümanların kafir olduklarını söylerken bir kısmı da buna şiddetle karşı çıkar. Maamafih Hâkim Nureddin, bir bölünmeye fırsat tanımaz ise de onun 1914 yılındaki ölümü üzerine mezhep, “Lahor” ve “Kadiyan” kolu adlarıyla ikiye ayrılır.
Kadiyân kolu, kendilerine “Mesih’in İkinci Halifesi” unvanıyla Gulam Ahmed’in oğlu Mirza Beşiruddin Mahmud Ahmed (1889-1965)’i halife seçerler. Mahmud Ahmed, babası Gulam Ahmed’in kâmil bir nebi olduğunu ileri sürmüş, ancak onun nübüvvetinin Hz. Peygamber’in son peygamber oluşunu zedelemediğini söylemiştir. Kâdiyân Kolu’nun 1947’den beri merkezi, Kâdiyân’dan Rabva’ya nakledilmiştir. Bu kolun başında bugün Mirza Tahir Ahmed bulunmaktadır.
Lahor kolu ise, Hakîm Nureddin’in ölümünden kısa süre sonra Lahor’a yerleşerek Mevlânâ Muhammed Ali’nin başkanlığında “Ahmediyye Encümen-i Işâ’at-ı İslâm” adlı bir teşekkül kurmuş ve faaliyetlerini bu kuruluş aracılığı ile yürütmüş ve yürütmektedirler. Bu kol, Gulam Ahmed’in nebilik iddialarım reddeder ve hattâ onun mesihliğinin bile Üzerinde fazla durmaz, özellikle İslam’ın Avrupa ve Afrika’ya yayılması ve tanıtılması hususunda hayli faal olmuşlardır. Muhammed Ali (1876-1951), Kuran-ı Kerim’i 1917 yılında İngilizce’ye, 1923’de Urduca’ya çevirmiştir. Daha birkaç önemli eserin müellifidir. Bu gün bu kolun başında Seyyid Ahmed bulunmaktadır.
Kadiyanilik bugün Pakistan’da, Pakistan Parlamentosu’nun 7 Eylül 1974 tarihli kararıyla, “İslâm Dışı Azınlık” olarak ilan edilmiştir. Ancak mezhebin kolları daha 1913’den başlayarak Avrupa’da misyon kurmaya başlar ve sırasıyla İngiltere, Hollanda, Batı Almanya, Danimarka, İspanya, İsviçre’de; sonra Güney Amerika ve Birleşik Devletler’de, Asya ve Pasifik Adalarında ve özellikle Afrika’nın hemen her bölgesinde müessir ve faal misyonlara sahiplerdir. Bugün dünyadaki Kâdiyanîlik sayısı hakkındaki tahminler, 2-10 milyon civarında oynamaktadır.
Görüşleri: Kâdiyanîlik, klasik manada tam bir mezhep hüviyetini taşımamaktadır. Çünkü İslâm dininin doğrudan doğruya itikad ve siyaset konularına giren meseleleri hakkında değil, kıyamet ve ahir zaman rivayetleri ile ilgili bir takım ikinci derecedeki hususlar üzerinde durmaktadır. Gerçi, hiç değilse mezhebin bir kolu, Kâ- diyan grubu, doğrudan doğruya iman konusu içinde bulunan “nübüvvet” konusuna da el atmaktadır.Maamafih mezhebin temel görüşleri, Gulam Ahmed’in şahsını merkez olarak ortaya attığı “müceddidlik”, “mesihlik” ve “mehdilik” g’bi, Sünni- Islâm’da inanç alanına girmeyen hususlara istinad etmektedir.
Gulam Ahmed, kendisinin önce ondördüncü hicrî asrın müceddidi olduğunu ilan etmiştir. Daha sonra, çok farklı ve uzun delillerle ispatına gayret sarfettiği mesihlik ve mehdilik iddalarında bulunmuştur. Sünni İslam’a göre, Gulam’ın, bu iddialarını kabul etmemek ile etmek arasında bir fark bulunmamasına rağmen, Kâdiyan kolu, onun iddialarına inanmayanları tamamen mesnetsiz bir izahla “kâfir” olarak görmektedir. Gulam’ın, nebiliğini iddia eden Kadiyan kolunun izahlarını tereddütsüz benimseyebilmek için, ya Kâdiyani olmak, veya “Hatm-i Nübüvvet” meselesinin tevil kabul etmeyecek derecede açık ve kesin olduğunu bilmemek veyahut da Hıristiyan ortaçağındaki İslâm tasavvufunun teviller, ilhamlar, mecazlar ve istiarelerle giriftleştirilmiş izah tarzlarına yatkın ve hatta düşkün olmak gerekir. Mezhebin Lahor Kolu, Kâdiyanlıların Gu lam’ın nebiliği hakkındaki inanç ve izahlarına şiddetle karşı çıkar ve Gulam’ın müceddid ve veli olduğunu, doiayısiyle ona inanmamanın küfrü gerektirmeyeceğini söylerler.
İslâm’ın şartları, yani namaz, oruç, hac, zekât hususunda tamamen Hanefi fıkhına tâbidirler. Maamafih fıkıh noktasından Lahor kolu, İslâm, akla gerek fıkıh gerek din konularında geniş yer tanıdığı için ietihad kapısının açık olduğu görüşünü benimser, ayrıca Kur’an-ı kerim’deki nâsih mensuh konusunda da neshin Kur’an’daki ayetlere değil, ondan önceki Kitaplara işaret ettiğini savunur. Kâdiyan kolu için, kadınların peçe ile örtünmesi ve çok evlenme uyulmasında mutlak faydalar olan emirlerdir. Maamafih tek evliliğin esas olduğu da ifade edilir. Sünni-lslâm’a göre önemli anlayış farklılıklarından biri de cihad hakkındadır. Onlara göre kılıçla cihad devri geçmiştir. İslam’ın yayılması için cihad, kılıç, kalem ve dua ile olmalıdır. Maamafih oıılar, nefsin tehlikeye düşmesi halinde cihada başvurulabileceğini, ancak şimdiki asırda böyle bir şeye lüzum kalmadığını söylerler. Hele onlara göre dinin kılıçla yayılması düşünülemez. Ancak Gulam’ın, İngiliz emperyalizmi altında inleyen hind Müslümanları arasında, “kılıçla cihad yoktur” şeklindeki iddiaları oradaki Müslümanların istiklal faaliyetlerine engel teşkil etmiş ve onun bu anlayışı, her şeyden önce, sömürge idaresini sağlama almak isteyen Ingiliz hükümetinin işine yaramıştır.”
Son Yorumlar