İbni Sina Kimdir? Hayatı, Felsefi Görüşleri ve Eserleri Nelerdir? Türk İslam felsefecisi ve hekimi (Buhara, Afşara, 980-Hemedan 1037). Batı kaynaklarında Avicenna adıyla anılan İbni Sina (Ebul Ali Sina ya da Hüseyin de denir) babası Abdullah bin Sina’dan, dönemin tanınmış bilginlerinden Natilî’den özel dersler aldı. Daha sonra İsmail Zahid’den geometri ve mantık öğrendi, Ptolemaios’ un yapıtlarını okudu ve onun coğrafya sistemine ilgi duydu. Eukleides geometrisini inceledi, fıkıh ve dilbilgisi çalıştı, tıp ve doğabilim üstünde durdu. Farabî’nin El-İbane adlı yapıtını okurken Aristoteles felsefesini ve metafiziğini tanıdı. Buhara prensini tehlikeli bir hastalıktan kurtararak, saray kitaplığından yararlanma olanağını elde etti.
Özellikle tıp ve biyoloji konularında uzmanlaşan İbni Sina, tıp bilimini yalnız okuyarak değil, hasta tedavi ederek deneyimler yoluyla da geliştirdi.
Samanoğulları saltanatının son günlerinde babası Abdullah Sina ölünce, Buhara’dan ayrılarak Horasan ve Harizm illerini dolaşan İbni Sina, el Biruni ve Şirazi’yle yalan dostluk kurdu. Şirazi’nin desteğiyle Tıp Kanunu’nu yazdı.
İbni Sina, Doğulu düşünürler arasında en çok Farabi’nin, Batılı düşünürler arasındaysa Aristotoles’in etkisi altında kaldı. Ayrıca, bütün Eskiçağ felsefecileri, Eski Yunan düşünürleri, doğacı Anadolu felsefecileriyle ilgilendi, yapıtlarını ayrıntılarıyla inceledi.
Ama İbni Sina’nın asıl tutkusu, Aristoteles’ti. Anılarında da belirttiği gibi, Aristoteles’in yapıtlarını bir değil birçok kez okumuş, buna karşın, tam olarak anlayıp çözememişti. Günün birinde Farabi’nin Aristoteles felsefesini yorumlayan El-İbane’sini okuyunca İbni Sina için her şey değişti, Aristoteles’in görüşleri anlaşılır ve çözümlenebilir bir felsefe sistemi halinde gözler önüne serildi. Farabi’den sonra, onu etkileyen kişi Ebubekir Razi oldu. Böylece, bir bakıma farkında olmadan, Farabi akılcılığı ile Razi deneyciliğini bir araya getirerek kendi felsefesini oluşturdu.
İbni Sina’ya göre, akıl ilkeleriyle deney’ler, birleşerek birbirlerini bütünler ve yaşantımızı oluştururlar. Bu oluşumda gözlem’in de ayrı bir yeri vardır, bilginin gelişmesinde akıl, deney, gözlem aynı derecede önemlidir. İbni Sina yaşamı süresince, felsefe alanında akılcı, tıpta deneyci, doğa bilimlerindeyse gözlemci olmuştur.
İbni Sina’nın Değişik Alanlara Yaklaşım Biçimi
İbni Sinan’ın Felsefe Anlayışı
İbni Sina, felsefeyi ikiye ayırır:
- Nazari hikmet: Metafizik, doğa felsefesi ve matematik bu bölüme girer. Nazari hikmetin gözlem ve deneyle herhangi bir ilişkisi yoktur; yalnızca düşünme ve bilgi üstünde çalışma alanıdır. Bu bölüme giren dalların ayrıca eylemle de bir bağıntısı yoktur.
- Ameli hikmet: İbni Sina, ameli hikmeti üç dala ayırır: Siyaset ya da medenî hikmet; iktisat ya da ev hikmeti; ahlak hikmeti. Bu üç daim her biri bilgi’ye ve eylem’e dayalıdır. Bilgiyse, deneye ve gözleme bağlıdır; kaynağını bu iki kavramda bulur. Ama, bu kaynaklardan edinilen bilginin kesin geçerlik kazanabilmesi için akıl ilkelerine ve mantık kurallarına uyması gerekir.
İbni Sinan’ın Din Anlayışı
Din konularına, felsefe içinde önemli bir yer ayıran İbni Sina, dini bağımsız bir ilgi alam olarak değerlendirir. Din ile felsefe arasındaki çelişkileri bağdaştırma ve giderme yolunda çaba harcamış olan İbni Sina için, din konusunun dört ana öğesi vardır: Yaratılış; ahiret; peygamberlik; Tanrı bilgisi.
- Yaratılış felsefesi. İbni Sina için “âlem” yaratılmıştır ve Tanrı’nm üç önemli niteliği vardır: Yaratıcıdır; var edicidir; oluşturucudur. Tanrı’nın bu üç niteliği karşısında “mahluk” dediğimiz yaratılmış âlemin de üç niteliği vardır: Yaratılmıştır; var edilmiştir; oluşturulmuştur. İbna Sina’ya göre, Tanrı ilk nedendir, zorunlu varlıktır. Âlemi yaratan, âlemden önce var olan, Tanrı’dır. Bütün varlıklar, tek ve yüce varlık olan Tanrı’dan çıkmıştır. Öncesiz ve sonrasız olan Tanrı, her zaman için en yüce erdem olan iyiyi ister. Kısacası, Tanrı temel nitelikleri açısından, tek, öncesiz, sonrasız, eşsiz, karşıtsız, eksiksizdir, en yüce iyilik ve olgunluktur.
- Ahiret felsefesi. İbni Sina içi ahiret ruhların ilk kaynağa dönüşü, yani yeni baştan, tanrısal öze katılışı demektir. Dönüş olayı ölüm, dönülen yerse ahiret’tir (ilk kaynak). Ruh manevi bir kaynaktır, yok olmaz. Dağılıp yok olan gövdedir, ruh varlığını sürdürür, insana gerçek kişiliğini, değerini, kimliğini kazandıran ruhtur. Bir başka deyişle, ruh bir eylem, bir davranış olarak gövdenin olgunluğunu simgeler. Ruhun özü ve niteliği maddeden çok ayrıdır; hatta, öz olarak madde ile ilgisi yoktur. Gövde ruhun aracıdır. Düşünen ruh gerek âlemin bütün biçimlendiriri özlerinin içinde, gerekse aklın içinde vardır. Gövdenin ölümü de dağılışı ruhu etkilemez, ruh yok olmaz.
- Peygamberlik sorunu. İbni Sina’ya göre, Tanrı insanları yaratarak onlara özgür irade gücünü, iyilik ve kötülüğü seçme yeteneğini vermiştir. Peygamberlerde de her insanda olduğu gibi özgür irade gücü vardır. Ama onlarda ayrıca üstün bir sezgi gücü de bulunur; onlar bu sezgi gücünü kullanarak gerçekleri algılarlar. Bu yüce sezgi ve üstün anlayış gücünün adı vahiy’dir. Melekler, tanrısal gerçekleri vahiy yoluyla peygambere ulaştıran görevlilerdir, peygamberlerin kavrayış gücünü vahiy yoluyla zenginleştirirler.
- Tanrı bilgisi. Tanrı, kendi özünü bilir; bu “bilme” olayı da varlığı gerektirir. Daha doğrusu Tanrı’nın kendini bilmesi bütün varlıkları da bilmesi demektir. Çünkü âlem onun kendisidir. Demek ki, Tanrı tek’tir. Bu tek olandan önce akıl, sonra felek, daha sonra da nefis çıkmış; sonunda bu sürekli doğuştan çokluk (kesret) oluşmuştur.
Tasavvuf Anlayışı
İbni Sina, tasavvuf felsefesinde daha çok yeni-eflatunculara yakındır. Onun tasavvuf inancında önemli olan, insanı kendi sınırlı varlığından çıkarıp sonsuzluğa yücelten aşk’tır. Aşk, birbirinden ayrılmış nesnelerin birbirini özlemesidir. Tasavvuf da bu özlemin dışa vuruluşudur. İbni Sina’da tasavvuf, yaratılmış olanın yaratmış olana kavuşma isteğidir.
Metafizik Anlayışı
Metafizik konusunda yeni bir görüş getirmeyen İbni Sina, daha çok bir uzlaşma yöntemi kullanarak, kelamcıların, Aristoteles metafiziğinin ve yeni-eflatuncuların görüşlerini birleştirir. Onun metafizik anlayışında ana konu Tanrı ile yüce varlıklardır. Duyguların varlığıyla nesnelerin varlığı eşanlamlıdır. Duygu varsa, onu var eden nesne de var demektir.
Akıl Anlayışı
İbni Sina’ya göre akim beş türü vardır: Bilmeyi ve anlamayı sağlayan akıl; zorunlu olanları bilebilen akıl; kazanılmış verileri kavrayan akıl; kendisine verilenleri seçen akıl; varlıkların özüne inen kutsal akıl.
Ruhbilim ve Mantık Anlayışı
İbni Sina için, ruhbilim (psikoloji), metafizik ile fizik arasında bağlantı kuran bir bilgi alanıdır. Deneycilikle akılcılığı birleştiren İbni Sina, ruhbilimde üç bölüm ayırt eder: Deneysel ruhbilim; akıl ruhbilimi; gizemsel ruhbilim ya da tasavvuf.
İbni Sina için ruhbilim genelde insanın nefsini işler; mantık bilimi de ruhbilimden doğmuştur.
Mantığın ana sorunu, düşünce kurallarını bulmaktır; insan ancak böylece yanlışlardan korunur. Önemli olan, kavramların arasındaki bağlantıyı kurmaktır. İbni Sina, bu bağlantıyı kurarken eflatuncu görüşleri benimser.
Bilgi Anlayışı
İbni Sina için sezgi kavramı çok önemlidir, çünkü bilginin ana kaynağıdır. Sezgi, sonuçlama yapıldıktan sonra bilgiye dönüşür. İbni Sina, bu konuda da eflatuncudur ama deneye de yer verir.
İbni Sina, atom felsefesini de tartışmış, atomcuların üeri sürdüğü kesin boşluk varsayımına karşı çıkmıştır. Ona göre, uzam da bir varlıktır ve bir cismin kapladığı yerin iç yüzüdür. Hareketse cismin eyleme geçmesidir.
Bilim Anlayışı
İbni Sina, bilimleri üçe ayırır: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler (maddesinden ayrılmamış biçimlerin bilimi); metafizik, mantık ya da yüksek bilimler (maddesinden ayrılmış biçimlerin bilimi); matematik ya da orta bilimler (maddesinden ancak insan düşüncesinde ayrılan biçimlerin bilimi).
Bütün bu görüşleriyle Doğu ve Batı felsefecilerini etkilemiş olan İbni Sina, ayrıca müzik konusuyla da ilgilenmiştir. İbni Sina’nın Tıp Kanunu dışındaki yapıtları arasında şunları sayabiliriz: Kitâb-üş Şifa (Şifa Kitabı); Kitâb-ün Necât (Kurtuluş Kitabı); Dânişname; vb.
bu çok güzel
çok tşk
teşekkürler tam olarak aradıgım yazılar