Arap tarihçisi ve felsefecisi (Tunus, 1332-Kahire, 1406).
Asıl adı Muhammed bin Abdurrahman olan İbni Haldun, ilk öğrenimini tamamladıktan sonra, İslam bilgin ve felsefecilerinin yapıtlarını inceledi, Arap dünyasında tanınan Yunan ve Latin düşünürlerinin yapıtlarını okudu. Bir ara siyasetle uğraştı; Şam’da Timur’un hizmetine girdi. Tunus ve Fas saraylarında görev aldı. Kimi zaman, yakınlık ve saygı gördü, kimi zaman da kendinden kuşkulanıldı; hatta bir ara tutuklandı (1357). 1358’de serbest bırakıldıktan sonra Fas sultanı Ebu İnan’ın yerine geçen Ebu Salim tarafından devlet kâtipliğine atanan İbni Haldun, sonra Granada’ya giderek Muhammed V’in yanında çahşmaya başladı. Bir süre sonra gözden düşünce, Bica’ya gitti ve orada Ebu Abdullah yönetiminin başbakanı olarak görev yaptı; daha sonra Ebu Abbas’ın hizmetinde çalıştı. 1372’de Fas’a, 1374’te El Ubbad’a gitti; 1378’de de Tunus’a döndü. 1384’te Mısır’da kadı oldu. Yemlikler yapmaya kalkışınca, 1388’de görevinden alındıysa da, bir yıl sonra yeniden aynı göreve getirildi.
Çeşitli tarihlerde ve yerlerde, bulunduğu görevden alınıp, bir süre sonra aynı göreve yeniden atanan İbni Haldun, değişik toplumların yapılarının, ortak ve ayırıcı özelliklerini inceleme olanağı buldu. Tarih ve coğrafya gibi etkenlerin toplumları nasıl biçimlendirdiğini araştırdı, özellikle de iklim değişiklikleri üstünde durdu. Gezip gördüğü yerlerde yaşayan halkların gelenek ve göreneklerini, inançlarını, dinlerini, vb’ni gözlemledi, göçebe kavimlerin durumlarını saptadı. Halk inançlarında ortaya çıkan temel ayrılıkların kökenini araştırdı. Bu arada, yaptığı inceleme ve araştırmaları sağlıklı temellere oturtabilmek için, bunları deneylere dayandırmanın gerekli olduğunu anladı ve kendine böyle bir doğrultu çizdi.
İbni Haldun’un Değişik Alanlara Yaklaşım Biçimi
Tarih Anlayışı
İbni Haldun’a göre deneyci ve gözlemci bir bilim dalı olan tarih, insan topluluklarının kültür aşamalarını, yapılarını, geçirdiği evrimleri inceler. Uygarlığı oluşturan düşünce, sanat ve kültür varlıkları birikiminin kökeninde, deney ve gözlem verileri yatar. Toplumlarda, ilerleme ya da gerileme bir bütün olarak gerçekleşir, yani bir toplum belli bir konuda geriliyorsa, gerçekte her konuda bir çözülme var demektir. Tarihçi bu durumda, bütünü incelemek zorundadır. Toplumları biçimlendiren kurumlar, söz gelimi saray, öğretim kurumları, yönetim kurumları, yaygın ve etkili bir düzeydeyse, o toplumda bilimler de aynı oranda yaygın ve etkili olacaktır. Çünkü uygarlık, insan aklının ürünüdür, somut oluşumlardan ve gelişimlerden yararlanır. Tarih de bir bilim olarak, akıl yürütmeden yararlanır ama akıl yürütmenin kaynağı soyut kavramlar değil, gözlem ve deneye dayanan somut gerçeklerdir.
İbni Haldun ayrıca, tarih ile iktisadi olaylar arasında da yakın bir ilişki olduğunu ileri sürer (tarih biliminin temel kaynağı iktisada dayandırıldığı zaman, iktisat da maddeye dayalı oluşumları içerdiği için, genel akış içinde İbni Haldun, kaynağını maddede bulan maddeci tarih anlayışının öncüsü sayılabilir.
Bilim Anlayışı
Bilimler, birbirlerinden konularına, dayandıkları ilkelere ve kurallara göre aynlırlar. Akli bilimler, mantık, tabiat (insan, bitki ve hayvanlar), ilahiyat ve tealim (geometri, aritmetik, gökbilim, müzik) dallarını; nakli bilimler ise,hadis, fıkıh, usulü fıkıh, tefsir, kıraat (Kur’an okuma), kelam, tasavvuf, lisaniyat, rüya tabiri (düş yorumu) dallarını kapsar.
Konuları ne olursa olsun, kaynağım toplumun oluşturduğu her bilim dalının yönetici ilkesi akıldır ve her bilim dalı aynı zamanda deney ve gözlemle kesin bir bağlantı içindedir.
Felsefe ve Mantık Anlayışı
İbni Haldun’a göre, felsefenin iki temel kavramı vardır: Neden (illet) ve oluş (sudûr). Felsefe bütün nesnelerin (mevcudat)hu iki kavramla olan ilişkilerini inceler; bir başka deyişle felsefenin konusu, somut gerçek, duyulur dünyanın şuurları içine giren nesneler, varlıklardır. Toplumsal ortamın verilerinden kaynaklanmayan her düşünce biçimi (felsefe) gerçekten uzaktır. Kısacası, deney ve gözlem İbni Haldun’un felsefe anlayışında da ön planda gelir. İbni Haldun’a göre mantık, ne yeni, ne de kesin bir bilgi verir; yalnızca insana doğru düşünmenin yollarını gösterir, deneyleri ve gözlemleri sıralamada ona yardımcı olur.
Hukuk Anlayışı
İbni Haldun, toplum olaylarının, hukuku da derinlemesine etkilediği görüşündedir ve hukukun temeli olan hak kavramının güçten doğduğuna inanır. Ona göre, toplumda sürekli bir çekişme söz konusudur, güçlüler öteküeri kendine bağlar; bu, kaçınılmaz bir toplum kuralıdır. Toplum olaylarının, toplum içindeki sürekli çatışmaların yanı sıra gelişen kurum ve yasa düzenlemelerinin, hukuk kavramlarım oluşturduğunu, biçimlendirdiğini, geliştirdiğim kabul eder.
Toplum ve Toplumsal Yaşam Anlayışı
Toplumlar, İbni Haldun’a göre üç temel ilkeye dayanır:
- İnsanın varlığını sürdürebilmesini sağlayan nesnelerin elde edilmesi için karşılıklı dayanışma,
- Tek başına gerçekleştiremeyecek alanlarda işbirliği,
- Düşman saldırılarına karşı birleşme.
Bir toplumun doğmasını, oluşmasını, biçimlenmesini sağlayan bu dış olayların yanı sıra, bir de toplumun iç yapısını belirleyen gelenek, görenek ve ortak inançlar vardır.
İbni Haldun’un toplumsal yaşam konusundaki görüşleri de ilgi çekicidir. Ona göre, göçebelik ve yerleşik yaşayış olmak üzere iki türlü toplum yaşamı vardır ve her ikisi de gerek içten, gerekse dıştan gelen baskıların etkisi altındadır. Çalışma, iş bölümü, iş birliği, uzmanlık alanlarının oluşması, vb. toplumsal yaşamın yarattığı sonuçlardır.
İnsan, yaşadığı toplum içinde biçimlenir; bir başka deyişle, insanoğlunun yaratılışı doğuştan olmaz, içinde bulunduğu topluma göre oluşur.
İbni Haldun’a göre, kavimler de üçe ayrılır: Vahşiler; yan vahşiler; kabileler. İnsan kavminin en gelişmiş biçimi olan kabilede, yerleşme başlayınca, toplumsal kurallar ortaya çıkar, toplumun temeli olan dayanışma doğar. Gerçekten de, dayanışma, İbni Haldun’a göre toplumun temelidir. Dayanışmanın en gelişmiş durumu, toplumun devlet biçimine ulaşmasıdır.
Devlet Anlayışı
Bir toplumun gerçek anlamda oluşması, devlet kavramının doğuşunu da birlikte getirir. Çünkü devlet, insan topluluklarının gelişim geçirmesi, dolayısıyla bir takım ortak kuralların belirmesiyle doğar. Devlet bir kurumdur, özüyse insandır.
Bir başka deyişle insan, devletin en küçük yapı taşıdır. Dünya ve devlete insan açısından bakan İbni Haldun’a göre, devletsiz bir toplumun varlığından pek söz edilemez (böyle bir toplum sürekli savaş ortamında yaşayan, ilkel kavimler için geçerli olabilir ancak).
Din Anlayışı
İbni Haldun’a göre toplumun oluşturduğu bir başka öğe de, insan düşüncesinden kaynaklanan dindir; ama İbni Haldun, din anlayışım kesin çizgilerle belirtmez, İslam dini üstüne kesin görüşler ileri sürmez. Dinde de, gözlem ve deneyimin önemine inanır.
Yaşadığı çağda, yeni düşünce ve ilkeleriyle pek kolay anlaşılamayan İbni Haldun’un görüşleri, XVIII. ve XIX. yy’larda toplumbilimin önem kazanmasıyla birlikte etki uyandırmaya başladı ve en değerli yapıtı Mukaddeme (Başlangıç) çeşitli dillere çevrildi (bu kitap Türkçeye ilk olarak Cevdet Paşa tarafından Mukaddemei îbn Haldun adıyla çevrilmiştir).
Son Yorumlar