ABBASİLER, Emevilerin yıkılmasından sonra İslam devletinin başına geçen hanedan (750-1258). Hz. Muhammed’in ölümünden sonra, yerine kimin geçeceği müslümanlar arasında tartışmalara sebep oldu. Hz. Muhammed’in erkek çocuğu yoktu, ölümü sırasında yerine herhangi bir yakınını halife olarak bıraktığını da söylememişti. Geleneğe göre Hz. Peygamber’in soyundan (Haşimiler) birinin halife olması bekleniyordu. Böyle olsaydı, ya Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın veya damadı ve diğer amcasının oğlu Ali’nin halife olmaları gerekirdi. Bir kısım araplar geleneğin uygulanmasına çeşitli sebeplerle karşı geldiler. Onlar, Ali gibi genç bir adam yerine, bütün müminlerin saygıda birleştiği, Arap devletinin kurulmasında ve İslam dininin yerleşmesinde Hz. Muhammed’e daima yardım etmiş olan, Ebubekir’in halife olmasını istiyorlardı; Ömer ve Ebu Ubeyde gibi Arap büyüklerinin bu yöndeki ısrarlı teklifi çoğunluk tarafından kabul edildi.
Haşimilerden Ali, Ebubekir, Ömer ve Osman’dan sonra ancak dördüncü halife oldu. Fakat onun halifeliği daha başlangıçta, Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye tarafından reddedildi. Başlayan mücadele babadan oğula devam etti. Halife Ali, Küfe’de katledildi, büyük oğlu Hasan halifeliği bırakmaya mecbur edildi ve bir süre sonra, rivayete göre zehirlendi; küçük oğlu Hüseyin, bütün Peygamber soyu ile birlikte Kerbela’da öldürüldü ve halifelik, Muaviye’nin mensup olduğu emevi soyuna geçti. Fakat Emeviler, gerek İslam dinine gerek bu dinin kurucusu Hz. Muhammed’in soyuna karşı saygısız ve zalimce hareket ederek, kısa zamanda hemen bütün Arap dünyasında nefret uyandırdılar. özellikle Hz Ali soyundan gelenler daha çok İran ve Irak halkına dayanarak, çeşitli zamanlarda onlara karşı ayaklandılar ve her sefer isyanları kanlı bir şekilde bastırıldı. Bu hal İran ve Horasan bölgelerinde Emevilere karşı duyulan hoşnutsuzluğu arttırdı. Ayrıca Emevi halifelerinin güttüğü Arapçılık siyaseti, Arap olmayan unsurlar arasında olumsuz etkiler yarattı. Abbasiler bundan faydalanmayı bildiler. Hz. Muhammed’in amcasının oğlu olan Abdullah bin Abbas, siyasi işlere karışmamış, sadece hadis ilmiyle meşgul olmuştu. Oğlu Ali, Abdülmelik zamanında Şam’a geldi ve ikametgahını Suriye hac yolu üzerindeki Humeyme’ye nakletti. Abdülmelik’in oğlu Süleyman, Ali torunlarından olan bu gencin zekasından ve tesirli konuşmasından korkarak onu zehirletti. Ama ölmeden, Humeyme araplarına imamlık için kendi yerine oğlunu bıraktığını söylemişti.
Oğlu Muhammed, Şiiler arasında imamet davasında bulundu ve inançlarını oğlu İbrahim’e emanet etti. Abbasi ihtilalini asıl düzenleyen İbrahim’dir. Ve derhal, ihtilale çok iyi hazırlanmış olan Horasan’a İran asıllı Ebu Müslim’i gönderdi (746). Ebu Müslim çalışmalarına Huzaa kabilesinin oturduğu bölgede başladı. İsyan hareketinin yuvası, Abbasilerin ünlü taraftarlarından Süleyman bin Kesir’in bulunduğu Sikazenç şehriydi. İbrahim bin Muhammed’in Küfe’den gönderdiği siyah sancaklar burada açıldı ve ilk defa abbasi usulü bayram namazı burada kılındı (747). Bundan sonra Mahvan’a giden Ebu Müslim tam bir reis gibi hareket etti ve Arapların şüphesini üzerine çekti. Ancak, Araplar arasında süregelen kabile kini, Ebu Müslim’e karşı birleşmelerine engel oluyordu. Bu durumdan da faydalanan Ebu Müslim, Merv şehrini ele geçirdi. Oradan doğruca Nişapur valisi Nasr bin Seyyar üzerine yürüdü. Yapılan muharebede Nasr’ı yendi, Nişapur’a girdi (748). Irak valisi Yezid bin Hübeyre’nin gönderdiği kuvvetlerle birleşerek yeniden savaşa giren Nasr, bu sefer de abbasi kumandanlarından Kahtaba’ya yenildi ve kaçarken öldü. Ordusunun geri kalan kısmı Nihavend’e çekildi ve Kahtaba’nın oğlu Hasan tarafından sarıldı. Yardıma gelen kuvvetlerin yenilgisi üzerine Nihavend teslim oldu. Artık abbasî birliklerine Irak yolu açılmıştı. Kahtaba Küfe üzerine yürürken, Anbar civarında Irak valisi Yezid bin Hübeyre’nin baskınına uğradı ve öldürüldü. Ordunun idaresini eline alan oğlu Hasan, Irak kuvvetlerini yenerek Küfe’ye girdi. Bu şehir abbasî hareketinin merkezi idi. Küfenin ele geçirilmesi üzerine isyan hareketini yönetenler ortaya çıktılar. Reisleri İbrahim bin Muhammed, halife Mervan emri ile yakalanarak Harran’a götürüldü, orada öldürüldü (748). İbrahim, kendisinden sonra yerine kardeşi Ebül Abbas’ı bıraktığını taraftarlarına söylemişti.
O zamana kadar Ali taraftarlarını tutar görünen Abbasîler gerçek niyetlerini açığa vurmaktan çekinmediler; Ebül Abbas halkın biatini kabul etti (749′, ve okuduğu hutbede, hilafetin kendi ailesinin hakkı olduğunu belirtti. Küfe’nin alınmasından sonra abbasi ordularının başına Abdullah bin Ali geçti. Son emevi halifesi Mervan II Harran’dan kalkarak Irak ve Suriye araplarıyla beraber abbasi ordusunu Büyük Zab suyunun sol sahilinde karşıladı; dokuz günlük bir savaştan sonra yenilerek Harran ve Şam Mısır’a kaçtı (750). Abdullah bin Ali onu kovaladı ve bu bölgeleri zaptetti. Mervan, aşağı Mısır’da yaptığı son savaşır Öldürüldü (750). Böylece doksan yıllık lir saltanattan sonra, Emevi hanedanıda Doğuda iktidarı son bulmuştu. Abbasiler, Emevi hanedanına akla gelmedik derecede zulmettiler. Muaviye ve Ömer bin Abdülaziz dışındaki halife mezarlarını; açtılar ve kirlettiler İlk Abbasi halifesi Ebül Abbas El-Saffah (kan dökücü) unvanını benimsedi. Emevi ailesinden yalnız bir kişi, halife Hişam’ın torunu olan Abdurrahman canını kurtarıp. Endülüs’e kaçmayı ve orada bir devlet kurmayı başardı.
Abbasi hanedanının iktidara gelmesinden sonra, devletin idare şekli ve kadroları hayli değişikliğe uğradı Emevi iktidarı son bulunca Araplar da devletin idari kadrolarındaki yerlerini kaybettiler. Abbasi ihtilalinin başarıya ulaşmasını sağlayan Horasanlılar, yani Arap olmayan unsurlar, idari mevkilere geçmeye başladılar. Bu durum kısa zamanda halifeleri tehdit eder bir mahiyet aldı Halife Mansur bir hile ile Ebu Müslim’i öldür terek bu yabancı baskıdan kurtulmak istedi ise de, netice alamadı. Nitekim Harun ür Reşid zamanında ikinci bir iranlı aile, Bermekiler, iş başına geçtiler. Devletin idaresini bu aileden gelen vezirler yürütmeye baş ladılar. Harun ür-Reşid de Mansur’un yolundan giderek bermekî ailesine ağıt bir darbe indirdi. Bu arada Harun ür-Reşid’in oğullarından Memua zamanında beliren ve Mutasını ile halefleri devrinde gelişen Türk nüfuzu başlamıştı. Abbasîlerin hilafeti ele geçirmelerinden kısa bir süre sonra Endülüs. İmparatorluktan koptu (757). Merkezden uzak olan eyaletlerin valileri görünüşle halifeye bağlı kalmalarına rağmen, aslında bağımsız birer hükümdar gibi hareket ediyorlardı. Abbasi devleti en parlak devrini yasadığı Harun ür-Reşid zamanında. Kuzey Afrika’da Ağlebîler bile bir emîrlik vücuda getirmişlerdi. Daha sonra Tahirîler Horasan’da. Tolunoğullan Mısır’da aynı yolu tuttular. Abbasi devletinin parçalanması zamanla hızlandı. Mutasım’dan sonra halifelerin nüfuzu zayıfladıkça eyaletler de merkeze karşı daha bağımsız davranmaya ve zamanla İmparatorluktan kopmaya başladılar. Bağdat halifelerinin siyasi bir kuvveti kalmadı; 945 yılında Bağdat’ın Büveyhoğulları tarafından ele geçirilmesiyle ehemmiyetlerini büsbütün kaybettiler. Bağdat üzerinden Büveyhoğulları baskısını Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey kaldırdı ve Bağdat’a girerek adeta halifeyi himayesi altına aldı (1055). Halifeler üzerindeki dış baskılar Hulâgu’nun Bağdat’ı ele geçirerek bu hanedana son vermesine kadar devam etti (1258).
Abbasiler iktidara geçince devlet idaresi anlayışı da değişmiş oldu. Bağdat halifesi bir kabile şeyhi değil, Sasani hükümdarlarının halefi gibi hareket etmeye başladı. Devlet idaresinde ve sarayda, rütbe ve mevkiler, asillerin babadan oğula geçen imtiyazları olmaktan çıktı, halifenin keyfine ve arzularına göre verilmeye başlandı. Halifeler, devlet işlerinden uzak kaldılar ve bunların uygulanmasını vezirlere bıraktılar. Abbasîler dış siyasette, Emevîler gibi aktif davranmamışlardı. Fetih hareketleri durmuş, akınlar ve seferler yalnız Anadolu’ya yönelmişti. Halife Mansur zamanında başlayan Bizans gazaları, bir toprak kazanma siyaseti olarak değil, düşmanı hırpalamak yoluyla bir karşı taarruza engel olmak şeklinde gelişmişti. Harun ür-Reşid zamanında kurulan ve Tarsus’tan başlayarak Malatya’dan kuzeye uzanan Avasım hattı tam mânâsıyle bir savunma düzeniydi. Halife Memun devrinde başlayan ve Mutasım’ın 838’de Amuriye’yi (Amorion) fethiyle gelişen Bizans gazaları, fetih gayesine yöneldiyse de, sonraki halifeler tarafından devam ettirilmedi. Makedonya sülalesi zamanında üstünlük Bizans’a geçti ve Abbasi devleti toprak kayıplarına uğradı.
İRAK ABBASİ HALİFELERİ
Ebül Abbas, 750; Mansur, 754, Mehdi, 775; Harun ür-Reşid, 786; Emin, 809; Memun, 813; Mutasım, 833; Vasık, 842; Mütevekkil, 847; Muntasır, 861, Müstain, 862; Mutez, 866; Muhtedi, 869; Müstain, 892; Muktefi, 902: Muktedir, 908: Kâhir, 932; Radi, 934; Muttaki, 940; Mustakfi, 944; Muti, 946; Taî, 974; Kadir, 991; Kâim, 1031; Muktedi, 1075; Mustazhir, 1094: Mustarşid, 1118; Reşid, 1135; Muktefi II, 1136; Müstencid, 1160; Mustadi, 1170; Nâsır, 1180; Zahir, 1225; Mustansır, 1226; Mustasım, 1258.
Mısır Abbasileri. Bağdat’ta Abbasî hanedanının 1258 yılında Hulagu tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, Halife Zahir’in oğlu Ahmed canını kurtararak Mısır’a kaçmağa muvaffak oldu. Ahmed, Türk kölemenlerinden Sultan Baybars’a başvurdu. Baş kadı huzurunda Abbasîlerden olduğunu ispat ederek büyük bir törenle el-Mustansır Billâh lakabıyle halife ilân edildi (1261). Baybars, Mustansır’ı beraberinde bir kısım askerle Bağdat üzerine gönderdi. Mustansır yolda Moğolların hücumuna uğrayarak yenildi ve ortadan kayboldu. Yerine yine Abbasilerden olduğunu iddia ve ispat eden Ebül Abbas, Ahmed el-Hakim unvanıyla halife oldu. Mısır abbasî halifeleri siyasi işlere müdahale etmez, dini vazifeleri yerine getirmekle yetinirlerdi. Yalnız Çerkez -Memlûkları zamanında halife Müstain, patlak veren bir isyan sonunda Mısır sultanlığına seçilmişse de (1412). aynı yıl sultanlıktan çekilmişti. Mısır’da abbasî halifeliği Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethine kadar sürdü (1517). Yavuz, son halife Mütevekkil’i İstanbul’a getirerek, Ayasofya’da yapılan bir merasimle yerine kendisi halife oldu ve böylece hilafet Osmanlı hanedanına geçti.
MISIR ABBASÎ HALİFELERİ Mustansır, 1261; Hakim, 1261; Müstekfi, 1302; Vasık, 1340; Hakim II, 1340; Mutazıd, 1352; Mütevekkil, 1362; Mutasım, 1377; Mütevekkil, (ikinci defa) 1377; Vasık n, 1383; Mutasım, (ikinci defa) 1386; Mütevekkil, (üçüncü defa) 1389; Müstain, 1406; Mutazid II, 1414; Müstekfi II, 1441; Kaim, 1451; Müstencit, 1455; Mütevekkil H, 1479; Müstemsik, 1497; Mütevekkil III,
1509-1517.
Son Yorumlar