Osmanlı devlet ve toplum yapısını bu üç kuruluş düzenlemiş, ve şekil vermiştir. Osmanlıda medresenin, enderun medresesinin (devlet adamı yetiştiren okul) ahilik teşkilatı sağlam ve önemli kuruluşlardır.
Medrese Yapısı ve İşleyişi
Ders verilen yer anlamına gelen medreseler, eğitim ve öğretim kurumlarının temelidir. Bunlar Karahanlı, Büyük ve Anadolu Selçuklu ile Osmanlı Devletlerindeki orta ve yüksek öğretim kurumlarıydı. Osmanlı Devleti’nde ilim ve kültür alanında çalışmaların yapıldığı medreselerin ilki Orhan Bey Döneminde İznik’te açılmıştı. Medreseler daha çok hükümdarlar ve devlet görevlileri tarafından kurulurdu.
Medreselerde öğretim parasızdı. Öğrencilerin yemek, giysi gibi ihtiyaçları medresenin bağlı olduğu vakıf tarafından karşılanırdı. Medreselerde ders verenlere “müderris” adı verilirdi. Osmanlı Devleti’nde devrin önde gelen bilim insanları müderris olarak medreselere atanır ve öğrencileri yetiştirirlerdi. Mektep eğitiminde sonra medreselere alınan öğrencilerde belirli bir yaş sınırı yoktu. Bazı müderrisler daha iyi eğitebileceklerini düşündükleri genç yaştaki öğrencileri tercih ederlerdi. Bir müderris en fazla 20 öğrenciden sorumlu olurdu. Bu öğrenciler sınavla seçilerek alınırdı. Seçilen bu öğrenciler, kendi aralarında zekâ ve yeteneklerine göre ayrı ayrı sınıflarda eğitim görürlerdi. Buralarda dinî konuların yanında geometri, matematik, coğrafya, tıp, felsefe, fizik, kimya, tarih ve tabiat gibi dersler okutulurdu.
Osmanlı Devleti’ndeki münevverlerin (aydınların) büyük bölümü medreselerden yetişir ve ilmiye sınıfını oluştururdu. İlmiye sınıfı eğitim-öğretim, adalet ve dinî işlerden sorumlu görevlilerden meydana gelirdi. Medreselerden mezun olan ilmiye sınıfı üyesi, mahkemelerde kadılık (hakimlik), hastanelerde hekimlik gibi işlerle uğraşırlardı. İlmiye sınıfının devlet kademelerindeki en yüksek derecesi Şeyhülislamlık idi.
Enderun Mektebi Kuruluşu ve yapısı
Osmanlılarda, medreselerden ayrı olarak devlet memuru gibi nitelikli insan yetiştirmek amacıyla Topkapı Sarayı’nda “Enderun Mektebi” kurulmuştu. Enderun, bir saray okuluydu. Bu okula önceleri devşirme sistemiyle toplanan gayrimüslim çocukların yetenekli ve zeki olanları alınırdı. Sonraları Enderuna Müslüman çocuklar da alınmaya başlandı.
Genelde Hristiyan çocuklarının bazı şartlar göz önünde bulundurularak toplanması esasına Devşirme Sistemi adı verilirdi.
Bu sistemle toplanan erkek çocukların nitelikleri yasalara uygun olarak belirlenirdi. Yaşları annelerine gereksinim duyacak kadar küçük olmazdı. Eğitim yaşını geçenler, ailesinin tek çocuğu olanlar Enderun’a alınmazdı. Çocukların sağlıklı olmaları gerekirdi. Devşirilen bu çocuklar Türk ailelerin yanına gönderilir, burada
Türkçeyi, Türk geleneklerini ve İslam dinini öğrenirlerdi. Daha sonra bu çocuklar acemi ocağında askerî eğitim görürlerdi. Bu eğitimde başarılı olanlar yandaki minyatürde görüldüğü gibi Enderuna alınırdı.
Enderunun kuruluş amacı; yönetici, komutan, usta, sanatkâr ve devlet memuru yetiştirmekti. Burada, medreselerde okutulan dersler okutulurdu. Diğer eğitim kurumlarından farkı, öğrencilerin askerî ve idari konularda uygulama yapmalarıydı. Bu uygulamaların başında saray protokol hizmetleri, spor ve sanat çalışmaları gelmekteydi.
Enderun’da iyi eğitim alan gençler sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker, hattat, şair, müzisyen, mimar gibi nitelikli devlet görevlisi veya sanatkâr olurlardı.
Ahilik Teşkilatının Önemi
Ahilik teşkilatı, XIII. yüzyılda Anadolu’da kurulan esnaf ve zanaatkârlar birliğidir. Türkiye Selçuklu Devleti’nin sosyal düzeninin sağlanmasında etkili olan bu teşkilat, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da önemli rol oynamıştır. Yanda anıtı görülen Ahi Evran tarafından kurulduğu düşünülen Ahilik Teşkilatı dinî, ahlaki, sosyal ve ekonomik nitelikler taşımaktadır. Bu teşkilat, Anadolu’nun sosyal ve kültürel yapısında, meslek eğitiminde ve meslek ahlakını yerleştirmede önemli bir yere sahiptir. Ahilik Teşkilatı benzer işlerde çalışanları (demirciler, kunduracılar, vb.) bir araya toplayıp yardımlaşmayı, meslek ahlakına uymayı ve toplumda düzeni sağlamayı amaç edinmiştir.
Ahilik Teşkilatında her zanaat grubunun başında üyelerinin oylarıyla seçilen bir yiğitbaşı bulunurdu. Yiğitbaşı esnafın meselelerini ve şikâyetlerini hâlletmeye çalışan ilk merci durumundaydı. Hâlledemediği meseleleri kethüdaya iletirdi. Kethüda esnaf, tüccar ve sanatkârların devletle olan münasebetlerini yürüten kişiydi. Kethüda gibi seçimle iş başına gelen şeyhler ise yiğitbaşı ve kethüdalar tarafından hâlledilemeyen meseleleri hallederdi. Aynı zamanda şeyhler, esnaf ve hükümet arasında temsilcilik yapar, hükümete karşı esnafı temsil ederlerdi. Bu kişiler, esnaf arasındaki ilişkileri, üretim miktarını ve paylaşımını denetler, paylaşımın adil olmasını sağlarlardı. Malların fiyatları devlet tarafından belirlenirdi ve buna narh vermek denilirdi. Yeni bir iş yeri ancak izin ile açılabilirdi.
Yazı için teşekkür ederim, işime yaradı doğrusu.