Yer’i inceleyen bilim dalı (yerbilim de denir). Amacı, günümüzdeki durumuyla Yer’i tanımak ve gezegenimizin tarihini ortaya koymaktır.
Önceleri insanın çevresine duyduğu ilgiyle ve felsefi uğraşlarla başlayan jeoloji, enerji ve hammadde gereksinimi giderek dev boyutlara ulaşan sanayi toplumuyla birlikte gelişti, jeoloji uzmanı, Yer’in tarihi boyunca gözlenen coğrafi sınırların değişiklikleri, depremler, yaşam biçimlerinin doğmaları ve evrimler, iklimler, dağların oluşma ve yaşlanma biçimleri, çamurların deniz diplerinde çökelme biçimleri, vb. konularla ilgilenir. Ama, yeryuvarlağının derinlerinde ortaya çıkan olayların bilinmesi son derece sınırlıdır; yalnızca Yer’in yüzeyi doğrudan incelenebilir. Öte yandan, batiskaflarla ancak çok kısa bir süre önce okyanusların diplerine inilebilmiştir. Bu bilgi eksikliğini gidermek için de dağ sıralarının köklerini oluşturan granitlerin ve yanardağ kökenli kayaçların incelenmesi, daha derin bölgeler için fiziksel teknikler gibi çeşitli ve dolaylı yöntemler kullanılmıştır.
Jeoloji Haritası
jeoloji uzmanları iyi bilinmeyen bölgelerde genellikle yeni yararlı madde kaynaklarını ararlar; temel görevleri, gözledikleri şeyi betimlemektir. Bir bölgeyle ilgili verilerin hızlı bir dökümünü yapmanın en iyi yolu, rastlanan çeşitli arazi tiplerinin yeryüzüne çıktıkları yerlerin ve maden filizlerinin toplanmış olabileceği yerlerin gösterildiği bir jeoloji haritası hazırlamaktır. Bu ilk yaklaşımdan sonra daha derinlemesine bir incelemeye girişilebilir; kayaçları ayrmtılı inceleme olanağı veren çeşitli laboratuvar teknikleri kullandır. Araştırma gezisi ve haritacılık çalışmaları gerçek anlamda henüz tamamlanmamıştır: Bayındırlık işleri (tünellerin açılması, yolların yapılması, vb.) yeni arazi tabakalarının gözlenmesine olanak verir.
Jeolojinin İktisadi Önemi
jeolojinin iktisadi önemi büyüktür. İnsan toplumunun refahı ve gelişmeleri enerji kaynaklarının (petrol, doğal gaz, kömür, uranyum) ve maden filizlerinin araştırılmasına bağlıdır. Büyük yapıların (tüneller, köprüler, barajlar) gerektirdiği uzmanlık çalışmaları sürekli geliştirilme yolundadır; çünkü, büyük harcamalarla gerçekleştirilen bu yapılar, jeolojik durumun kötülüğünden dolayı az verimli, hatta kullanılamaz hale gelebilir. Arazideki çalışmalardan başlayarak incelenen kayaçlar. belirlenen fosiller, incelenen yapılar, belli bir bölgenin birkaç yüz milyon yıllık tarihinin az çok tutarlı bir taslağı ortaya çıkarır.Böylece,yavaş yavaş Yer’in evrim çizgisi yeniden çizilebilir, jeoloji, Yer’in sürekli değişiklik geçirdiğini, dağların yükseldiğini ve aşındığını, denizlerin kıtaları kapladığını ya da geri çekildiğini, kayaçların bozularak başka kayaçlara dönüştüğünü, hayvanların ve bitkilerin evrim geçirdiğini ve dönüşüm sonucu yeni türler verdiğini, değişmez gibi görünen her şeyin dönüşüm halinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Jeolojinin Tarihi
Modern jeolojinin ilkeleri ve kavramları yavaş bir tarihsel olgunlaşmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. İ.Ö. VI. yy’dan başlayarak Pythagoras, kayaçlar içindeki deniz kavkılarını inceledi ve İ.Ö.V. yy’da denizin Yunanistan’ın bazı bölümlerini örttüğü sonucuna vardı. Empedokles, lav püsküren Vezüv’ü inceledi. Romalı Büyük Plinius (23-79) Naturalis Historia (Doğa Bilgisi) adlı yapıtında birçok jeolojik olayı betimledi. Ortaçağ’da, fosiller artık “doğa oyunları” sayılmıyordu. Fosillerin yeniden hayvan kalıntıları olarak kabul edilmesi için Rönesans’ı, yani Leonardo da Vinci ve Bernard Palissy’i beklemek gerekti. Aynı dönemde Alman Agricola (1494-1555) jeoloji konularına ilişkin altı kitap yayımladı ve mineralbilimle maden jeolojisinin temelini attı.
XVII. yy’da Danimarkalı Steno (1638-1681), bir tabaka dizisinde, en altta olan düzeylerin en eski tabakalar olduklarım ve arazi tabakalarının yatay olarak çökeldiklerini kabul eden ilk bilim adamı oldu. Bu çalışmalarla birlikte birçok temel ilke ortaya çıkmaya başladı; ama, bu ilkelerin karşısına çok sayıda başka görüşler de çıkarıldı. Histoire et theorie de la Terre et Histoire naturelle de l’homme (Yeryüzünün Tarihi ve Kuramı ve İnsanla İlgili Doğa Bilgisi, 1749) adlı yapıtıyla konuyu bütünü bakımından ve bireşimsel açıdan ele alan Fransız doğabilimcisi Buffon, Sorbonne İlahiyat Fakültesi karşısında gerilemek zorunda kaldı, jeolojik zamanları fosillere dayanarak ayıran ve bir bazalt tabakasının aşınma durumuna bakarak Yer’in yaşını hesaplayan Giraud Soulavie’yi (1752-1813) Kilise mahkûm etti. Yer’in yaşının 6 milyon yılı bulduğunu doğrulayabilmek için de Fransız Devrimi’ni beklemek gerekti. Alman Werner (1750-1817) okuluna bağlı neptünistlerle İskoçyalı Hutton’ın (1726-1797) izinde yürüyen plütonistler arasındaki bilimsel tartışmalar jeolojiye çok büyük gelişmeler sağladı. Neptünistler bütün kayaçların deniz kökenli olduklarını (ilk arazileri oluşturan bazaltların ve granitlerin bile) öne sürüyorlardı; buna karşılık, plütoustler ateş etkisiyle oluşmuş kayaçlarla tortul kayaçları birbirinden ayırırlar ve iki kayaç tipi arasında bir akrabalık bulunabileceğini kabul ederler (çevrim kavramı). Öne sürdükleri savları tanıtlamak amacıyla kanıt arama, her iki okulun yandaşlarını araziler üstüne birçok gözlem yapmaya yöneltti. Aynı dönemde, başka bilim adamları arazilerin geometrik dizilişinden yola çıkarak, daha sonra da aralarındaki bağlantıları içeren fosillerden yararlanarak, arazilerin kronolojisiyle uğraştılar. Böylece tabaka bilim (stratigrafi) doğdu. Aynı anda, tortul kayaçların hangi koşullarda oluştukları kavranmaya çalışddı. Hutton’ın izleyicisi Lyell (1797-1875), hangi zamanda olursa olsun aynı nedenlerin aynı sonuçları doğurduğu ilkesini ortaya attı. Günümüzdeki olayların tortulbilim, jeomorfoloji, denizbilim tarafından incelenmesi, geçmişin yorumlanabilmesi için zorunlu hale geldi. Mineralbilim ve kayaçbilim gerçek bilimler ve teknikler gibi, XIX. ve XX. yy’da giderek gelişirken, Yer’i konu alan öbür bilim dallarının evrimi yoğun tartışmalarla sürüp gidiyordu. Paleontolojide başlıca iki eğitim görüldü. Cuvier (1769-1832), Paris ve çevresindeki taş ocaklarında ortaya çıkarılan omurgalı fosillerinin kalıntılarını inceledi; zamanın akışı içinde farklı hayvan topluluklarının birbirini izlediğini saptayan Cuvier, büyük felaketlerle birbirinden ayrılmış, art arda “yaratılmalar” kuramını ortaya attı. Bu saptanıma kuram, ara biçimlerin varlığını ve evrim kavramım benimseyen Lamarck’ın (1744-1829) düşünceleriyle karşıtlaşıyordu. Evrimin ilk bilimsel kuramını geliştiren Lyell’in yandaşı İngiliz Darwin (1809-1882) oldu; Darwin, evrim kuramını gerçekleştirirken dünya çevresindeki bir gezi sırasında toplanmış gözlemlere dayandı.
XIX. yy’ın sonunda, önce İngiltere’de uygulanan sistematik harita çizimi bütün Avrupa’ya yayıldı. Dağ sıralarının haritalara geçirilmesi, bilim adamlarını yerkabuğundaki biçimsel bozulmaların incelenmesine yöneltti. Bazı arazi tabakalarının önemli ölçülerde yer değiştirebilecekleri (yüzlerce kilometreyi bulabilir) kabul edildi. Ne var ki, tektoniğe de karşı olanlar vardı: Çok geniş boyutlu hareketlerin olabileceği düşüncesine şiddetle karşı çıkanlar oldu. 1915’te İsviçreli Wegener kıtaların kayması kuramım ortaya attı ve bu kuram çeşitli tartışmalara yol açtı; sonunda jeofizik verilerine dayanılarak, söz konusu kuram değişikliğe uğratıldı. Son yıllarda “okyanusların yayılması” kuramı üstünde duruldu; bu kuramdan doğan kıta dilimleri kuramıysa (Le Pichon tarafından 1968’de ortaya atıldı), günümüzde uzmanların tartışma odağını oluşturmaktadır.
Jeolojinin Dalları
Jeoloji, geçirdiği evrim süresince, her birinin kendi amaçlan ve özel teknikleri olan birçok bağımsız dala ayrıldı.
Tabakabilim (Stratigrafi). Yer’in tarihini belirlemeye’çalışır. Öbür dalların verilerinden yola çıkıp araziye ilişkin gözlemleri toplayarak, Yer’in yüzeyinde ortaya çıkan farklı olayların gerçekleştiği tarihleri belirleme olanağı veren bir kronoloji çizelgesi hazırlar. Başlıca kronoloji bölümlemeleri zamanlardır: Birinci Zaman; İkinci Zaman; Üçüncü Zaman; Dördüncü Zaman. Bunlar da kendi aralarında devirlere (dönemlere) ya da sistemlere (Tebeşir devri; Karbon devri; Jüra devri; vb.) ayrılır; daha sonra da, çağlar ya da katlar gelir.
Paleontoloji (Fosilbilim). Fosilleri inceler. Fosiller, eski zamandaki yaşamın kalıntıları (kavkılar, kemikler) ya da bu yaşamın izleridir (ayak izleri). Biyolojik yanlarıyla ilgilenmeden yalnızca fosillerle ilgilenmek dar anlamda paleontolojiyi oluşturur, jeoloji uzmanları daha çok,varlıklarını kısa bir süre sürdürebilmiş, coğrafi dağılımları çok geniş türlerin fosilleriyle ilgilenirler; çünkü bu fosiller arazi tabakalarının yaşlarını kesinlikle belirleme ve çok uzak bağları bile kurabilme olanağı verir.
Kayaçbilim Ve Mineralbilim. Kayaçları ve mineralleri inceler; çalışmalar çok sayıda fiziksel ve kimyasal araçların kullanıldığı laboratuvarlarda yapılmaktadır. Bu incelemelerin amacı minerallerin ve kayaçlann belirlenmesi, yapılarının ve kökenlerinin ortaya çıkarılması, oluşma biçimlerinin açıklanmasıdır, jeoloji uzmanlarına göre kayaç sözcüğü, granitten, yumuşak killi çamurlara ve petrole kadar bütün yerkabuğu bileşenlerini içerir.
Tektonik ve Yapısal Jeoloji. Kayaçların yapısını incelerler. Tektonik, oluşumlarından ya da çökelmelerinden sonra kayaçların geçirdikleri biçimsel bozulmalarla ilgilenir; kıta düzeyinden billur düzeyine kadar çok değişik düzeylerde incelemeler yapar. Yerkabuğunun hareketleri, kayaçlar tarafından birçok biçimde kaydedilir. Arazi tabakaları kıvrılır ya da kırılır; bunlar yerlerinde kalabilir veya çok uzaklara taşınabilirler. Yapısal jeoloji, kayaçların günümüzdeki düzenlerine bakarak başlangıçtaki ilişkilerinin neler olduğunu ve hangi mekanizmalar sonucunda yeni konumlara yerleşmek zorunda kaldıklarını bulmaya çalışır.
Jemorfoloji. Engebe biçimlerinin incelenmesidir, jeolojiyle fiziksel coğrafyanın sınırında yer alan jeomorfoloji günümüzdeki engebelerin biçimlenmesini sağlayan çeşitli aşınma tiplerini ortaya çıkarma olanağı verir. Bu incelemeler, çoğunlukla, kıtaların eski zamanlardaki biçiminin ve yapısının belirlenmesini sağlar; tabakabilimle birlikte paleocoğrafyaya yardımcı olur.
Uygulamalı Jeoloji
İnsanlar, başlangıçtan bu yana kayaçlardan geniş ölçüde yararlandılar. İnsan yaşamının evriminin her evresi, Yontmataş devrinin acemice yontulmuş taşlarından tutun da Eskiçağ boyunca tarımda görülen gelişmelerden geçerek XX. yy’ın petrokimyasına kadar yerkabuğunun yeni öğelerinden yararlanmayla nitelenir. Büimsel jeoloji ilk sanayi devrimiyle aynı dönemde, yani XIX. yy’da atılım yapmıştır.
Maden kaynaklan dar alanlarda yoğunlaşır. Bunlar niceliksel olarak sınırlıdırlar ve yenilenemezler. Bilinen dünya rezervlerinin sürekli azalması önemli sonuçlar doğuracaktır: Sistematik maden aramalarında bir yenilenmeyi ve maden çıkarma tekniklerinde, içerdiği maden oranı bakımından günümüzde verimli olmayan maden yataklarının işletilmesine olanak veren yetkinleştirmeleri zorunlu kılar. Maden kaynakları üçe ayrılır: Enerji kaynakları (petrol, gaz, kömür); nükleer kaynaklar (uranyum, toryum ve türevleri); asıl maden kaynakları (metalik ve metalik olmayan maden filizleri).
Enerji kaynaklan iktisadi gelişmenin temelini oluşturur. Enerji kaynaklarının, özellikle de petrolün ve radyoaktif maddelerin araştırılması günümüzün temel sorunudur. Jeoloji, aynı zamanda, hidroelektrik barajların yapımında, da rol oynar. Öte yandan, yanardağ püskürmesi olaylarına bağlı olarak aşırı ısınmış buharlarla kor haline gelen kömür, bazı çok özel durumlarda kullanılır: Sözgelimi, İzlanda’da ve Chaudes-Aigues’de (Cantal) kentlerin ısıtılmasında; Toscana’da termoelektrik santrallarda. Üstelik, petrol ve kömür, kimya sanayisinin en önemli temel hammaddelerindendir.
Son Yorumlar