Japon sanatı büyük sülalelerin (Asuka, 552-645; Heian, 794-1185; Muromaçi, 1338-1573; Edo, 1603-1868; vb.) dönemlerine rastlayan belli başlı dönemlerden geçmiştir. Başlıca özelliği, yalınlığıyla ince ve cüretli bir gerçekçilik anlayışı içinde olması, ayrıca her zaman kolay bulunabilen malzemelerden yararlanmasıdır.
Şinto Anlayışı
Konfuçius ve Buddha felsefesinin ağırlıkta olduğu Nara dönemi (600-794) sanatı her şeye karşın Şinto anlayışından (Cilalıtaş devri kökenli, doğaya ve ruhlara tapınma) kurtulamadı. Buddhacılık kendini kabul ettirirken rahipler yeni mimarlık üslupları getirdiler. Prens Şotoku (572-621), 607’de bakışımlı Çin planına sıkı sıkıya bağlı, çumon (ya da kutsal kapı) ile kon do’nun (altın köşk), kodo’nun (vaiz evi), şuro ‘nun (çan evi), kvairo nun (üstü kapalı galerilerin yer aldığı çevre) yükseldiği iç avludan oluşan Horyuci Manastırı’m yaptırdı. Ardından ilk lakalarla, tapınaklarda yapılan tören dansları sırasında kullanılan ve gigaku olarak adlandırılan ilk masklar görülmeye başladı. Heykelci Tori, 623’te eritilmiş balmumu tekniğiyle yapılan altın yaldızlı tunçtan ünlü Buddha Üçlemesi’ni gerçekleştirdi. İmparator Şomu (724-748) Nara’da rahip Gancin’e kondo’sunda güzel bir Buddha Roşa-na’nın yer aldığı Toşodaici Tapınaği’nı yaptırdı.
Dokumacılık ve değerli eşya yapımı, sutraların (kutsal yazılar ya da incelemeler) resimlenmesi, beş katlı pagodaların ve torii’lerin (kutsal revaklar) yapım tekniği, giderek dış kaynaklı üsluplardan ayrılan ulusal japon dehasını yaratarak gelişti. Heian dönemiyle birlikte başlayan japon sanatının altın çağı böylece hazırlanmış oldu.
Altın Çağ
VIII. yy. sonunda Buddhacılığın beşiği, siyaset ve sanat merkezi olan Nara kenti, Heian-kyo’ya, yani günümüzdeki Kyoto’ya yerleşen imparator ve maiyeti tarafından terk edildi. Temelde gizli öğretiye dayanan Tenday ve Şingon gibi yeni yeni ayrılıkçı mezhepler Şintoyla karıştılar ve kozmolojik bir yorumun anlatımı olan renkli geometrik biçimlerin kaynaştığı, yeni resim tekniği mandala yaratıldı. Bu mezhepler, son derece zengin ve verimli bir dinsel resim sanatıyla, dinden esinlenen kütlesel ahşap bir heykelciliğin gelişmesini destekledi. Gerek boylamasına (kakemono), gerekse enlemesine (makimono) yapılan resimler için en uygun dayanak olarak ipek rulolar ve kâğıt kullanıldı. Makimono türünün en ünlü yapıtı Genci monogatari’deki (Genci’nin Romanı) çini mürekkepli resimlemelerdir. Resim sanatı, günlük yaşamdan kesitler sergilenen Yamato okulu üslubuyla daha da gelişti. Heykel, biçimlerdeki uyum ve kusursuzluk sayesinde XI. yy’da Koşo, oğlu joço (altın yaldızlı ahşaptan, ünlü Amida Nyorai Buddha’sinı yaptı) ve çok ünlü aile atölyeleri (busso) kuran torunları tarafından gerçekleştirilmiş Buddha yapıtlarıyla olgunluğa erişti.
Bu arada Buddha anlayışından esinlenen yapıtlardaki saflıkla çelişen, yoğun bir yaşam ve yırtıcı bir enerjiyi yansıtan zevk (Hotei) güzellik (Benten) ve savaş (Bişamon) tanrılarının heykelleri gerçekleştirildi. Kamakura Büyük Buddha’sı (1252), Zen manastırları, aralarında en ünlüsü Kyoto’da ki Ryuan ci (Muromaçi dönemi, 1500’e doğru) olan Zen bahçeleri ya da Sekitei Kamakura döneminin son büyük yapıtlarıdır. XVII. yy.,klasik bir kültür gereksinmesinin küçük heykel sanatını yetkinleştirerek no tiyatrosuna özgü tahtadan maskların ortaya çıkmasına yol açtığı bir dönemdir.
Zen Bahçesi Ve Tekrenkli Resim Sonrası
Şinto ve Buddha anlayışlarının kusursuz biçimde bütünleştiği Muromaçi ve Momoyama (1573-1603) dönemleri boyunca, güzel sanatlar, gelenekleri yeni yaşam biçimlerine yöneltti. Derebeyleri içlerinde çay evlerinin ve altın kakmalı köşklerin (Kinkaku ci, Kyoto, 1597) yükseldiği göz kamaştırıcı bahçelerle çevrili görkemli ve güzel konutlar yaptırdılar. Öte yandan, XV. ve XVI. yy. japon mimari eğilimlerine lüks ve dinginlik egemendir. Bu döneme özgü yapıtlar arasında Momoyama döneminde yapılmış olan güzel Nagoya ve Matsumoto şatoları vardır. XIV. yy’dan XVII. yy’a kadar resim sanatı, gerçekçi eğilimli Kano okuluyla temsil edilir. Kano Masanobu (1434-1530) tarafından kurulan bu okul, Çin geleneklerinden esinlenir ve konularını doğadan alır. Böylece XVIII. yy’a kadar pano, paravana ve rulo yapımı sanatını sürdüren ilk manzara ressamları yetişti. Kano okulunun karşısında, parlak renkli, güçlü resimlerinin konusunu şövalyeliğin kaynaklarında bulan imparatorluk okulu, akademik eğilimli ve daha çok Japon özelliği taşıyan Tosa okulu yer alır (Mitsuoki, Sotatsu, Koyetsu). Bu iki akımın yanı sıra, Matahei (XVI. yy.) ile, basit halk yaşamından esinlenen bağımsız ukiyo-e (“halk” okulu) okulu gelişti. “Tekrenkli resimden” renk serbestliğine geçiş de böyle oldu.
Batı Etkileri
XVIII. yy’da süsleme resminin büyük ustası Korin (1658-1716) ile Okyo (1733-1795) doğalcılık okulunu kurdular. Şosen (1747-1821) bu eğilimi sürdürdü. XVII. yy’dan başlayarak, resim Japonların en yetkin noktasına ulaştırdıkları estamp sanatıyla karışmaya başladı. Moronobu’dan (1638’e doğru-1694) başlayıp Şunşo (1726- 1792) ve Utamaro’dan (1753-1806) geçerek Hiroşige’ye (1797-1858) gelinceye kadar bu sanatı ustalıkla uygulayan pek çok sanatçı yetişti.
Sonradan imparatorluk konutu olan, Edo döneminden (1603-1868) kalma derebeylik sarayı, Japon mimarisinin en önemli yapılarından biridir. XVII. yy’da Hidari Zingoro tarafından Edo’nun kuzeyindeki dağlarda yaptırılan Nikko dua yeri, doğa ile “canlı” arasında bir uyum arayışının anlatımıdır. XIX. yy’dan başlayarak Batı etkisi tüm japon sanatı üstünde giderek daha ezici olmaya başladı; çağdaş yaşam biçimi geleneklerine kadar girerek, Japonların ince zevkini yozlaştırdı.
Son Yorumlar