Başlangıçtan XVI. Yüzyıla Japonya Tarihi
Japonya’nın kuruluş yıllarıyla ilgili bilgiler, ilk imparatorun (mikado) İ.Ö. VII. yy’da yaşadığını ortaya koyan efsanelerden çıkarılır.
Çin’le ilk ilişkiler, İ.S. I. yy’da kuruldu: III. yy’da da iyice sıklaşmıştı. Japonya’nın, birlikler gönderdiği Kore’yle olan karşılıklı ilişkileri, VII. yy’da barışçı bir görünüm kazandı. Japon öğrenciler, sanat ve tıp öğrenimi için Çin’e gittiler. Çin yazısı, sanatı ve tarım sistemi benimsendi. Ama Japonya’da, yöneticiler sınıfı, klanlara ayrılmış büyük toprak sahiplerinden oluşuyordu; bu nedenle, Çin hükümet sistemi kabul edilmedi. VIII. yy’da (Nara dönemi) ulusal tanrı niteliğindeki imparator, manevi ve cismani bir önderdi. Şinto (din sorunlarıyla ilgili) ve bir devlet konseyi (yönetim sorunlarıyla ilgili) imparatora bağlıydı. Önemli görevler soylu sınıfın erkek çocuklarına ayrılmıştı. Halk çok ağır vergiler ödemek ve üç yıl askerlik yapmak zorundaydı. VI. yy. sonundan başlayarak, Buddhacılık Japonya’ya yayıldı ve Şinto diniyle birlikte varlığını sürdürdü.
Çok geçmeden imparator, yurtluklarını (şoen) tam anlamıyla, bağımsız askeri tımarlar haline getiren, vergiden bağışık tuttuğu eski klanlarla işbirliği yapmak zorunda kaldı. Şoan’ler Japon feodalitesinin kökenini oluşturdular. O sıralarda Japonya’nın iç sorunlarına şoen’ler arasındaki savaş ve uzlaşmalarla, merkezî iktidarın bunları ortadan kaldırma girişimleri egemendi. VIII. yy’da Japonya, güçlü bir iktisadi ve toplumsal çatıya kavuştu. 1160-1185 iç savaşının sonunda, merkezi iktidar yeniden güçlendirildi ve şogunluk sistemi kuruldu; eyaletlerde daimyö adı verilen ve çok geçmeden sivil güçleri de kendinde toplayan askeri bir vali tarafından temsil edilen şogun, imparatoru himayesi altına aldı. Başkent Kamukura’ydı. IX. yy’dan sonra gitgide daha parlak ve özgün bir uygarlık gelişti (Tosa resim okulu). XIII. yy’da Zen, Buddhacılığı yeniden canlandırdı. XIII. yy. sonunda Moğolların fetih girişimi başarısızlığa uğradı. Hoco şogunları yönetimin başındaydılar. İmparator Daigo II, imparatorluğun eski gücünü yeniden oluşturmaya çalıştıysa da başaramadı ve şogunluk Aşikaga klanına geçti. Bu iç karışıklık ve daimyö’lar arasındaki savaş dönemi, bir tür askeri başbakan olan bakufu’nun gerçek anlamda yetkiyi ele geçirmesiyle son buldu. Askerî rütbe aşamasının alt sırasında bulunan ve köylüleri de aralarına alan samuraylar vergi toplamakla yükümlüydüler. Sanatsever bir şogun olan Aşikaga Yoşima’nın (1445-1472) dönemi aynı zamanda bir yayılma dönemi oldu. Avrupalılar, Japonya’ya geldiler (1543’te Portekizli Mendes Pinto); Japon korsanları Çin denizinde ve Kore kıyılarında sık sık görülmeye başladılar.
Şogunlar Diktatörlüğü
XVI. yy’da üç şogun Japonya’nın birliğini sağladılar ve askerî diktatörler olarak, imparatorun yetkilerini kendi yetkileri altına aldılar. Bunlardan ilki Nobunaga (1534-1582), Buddhacı derebeyleri ve rahiplerle savaştı. Hideyoşi (1536-1598), onun girişimlerini daha geniş alanlara yaydı. Ardından şogunluk Tokugavalara geçti: Şogunluk düzenindeki bu devrim, imparatoru yalnızca ruhani yetkilerle yetinmek zorunda bıraktı ve bakufu bürokrasisinin egemenliğini onayladı. Sanat alanında gelişmeler birbirini izledi. Japon yayılmacılığı belirginleşti ve bunun yanı sıra Japonya kendi içine kapanmaya ve kapısını küçük Dejima adasında bir ticaret merkezi kuran Hollandalılar dışında bütün yabancılara kapamaya başladı. Cizvitlerin ülkeden sürülmeleri nedeniyle, Hıristiyanlığın yayılması olanaksızlaştı.
Şogunluk, zamanla askerî bir diktatörlük olmaktan çıktı. Yoşimune’yle (1716-1746) birlikte, yönetim ve bürokrasi, hükümet mekanizmasının temeli haline geldi. Ülke refah içindeydi; bir iş çevresi burjuvazisi oluştu. Sanat, Çin etkilerinden sıyrılarak gelişti. Bu dönem estamplar dönemi oldu. Japonya’nın kendisini yalıtma isteği Ruslarla anlaşmazlıklar, A.B.D’nin sızma girişimi (1857), İngiliz, Fransız, Hollanda girişimleri (1844 ve 1846) gibi sorunlarla karşılaştı.
Çağdaş Japonya
Artık çağdaş Japonya (1868-1912) doğmak üzereydi. Yeni ticari pazarlar aramakta olan A.B.D., 1853 yılında komutan Perry’yi bir filonun başında Japonya’ya gönderdi. Kanagava anlaşmasıyla (31 Mart 1854) iki liman Amerikalılara açıldı: A.B.D’nin sağladığı ayrıcalık öbür Avrupalı güçler tarafından da izlendi. Bunun sonunda çıkan bir karışıklık, 1868 imparatorluk devrimine elverişli bir ortam hazırladı. Mutsu-Hito (Meyci Tenno) şogunluğu kaldırdı ve imparatorlukta Avrupa örneklerine uyarak değişiklikler yaptı; 1867’den 1889’a kadar, yasalar karşısında eşit saydığı uyruklarını mutlak hükümdar olarak yönetti. Bu dönem, Meyci (yani aydın hükümet) dönemiydi. Japonya çağdaşlaştı ve Avrupalılaştı.
1894-1895 arasında Japon-Çin savaşıyla Japonya, Pescadores adalarıyla Formoza’yı (günümüzde Tayvan) ele geçirdi. Çin, çatışmaya neden olan Kore’nin bağımsızlığım tanıdı. Japon-Rus savaşı (1904-1905), Portsmouth anlaşmasıyla sonuçlandı (1905). Japonya, Port-Arthur’ü ve Sahalin adasının güneyim aldı; ayrıca Rusya Japonya’ya, Kore’de himaye kurma hakkı tanıdı: Kore 1910’da Japonya tarafından ilhak edildi. Japonya Birinci Dünya savaşına katıldı; ama yalnızca Büyük Okyanus’ta savaştı. Milletler Cemiyeti’nin üyesi olarak, Kuzey Büyük Okyanus’ta ele geçirdiği Alman adalarını elinde tuttu.
1925’te, Temsilciler Meclisi seçimlerinin genel seçimle yapılması kabul edildi: Mutlak hükümdar olan imparatora, danışmanları ve özellikle de genelkurmay yardım etti. İmparator Tayşo, 1912’de imparator Meyci’nin yerine geçti.
1926’da Hirohito imparator oldu. O dönemde Japonya büyük bir sanayi devleti haline gelmişti. Ama şiddetli toplumsal sorunlarla (kalabalık bir topluluk oluşturan işçiler, grevler, yoksulluk) karşı karşıyaydı. Japonya dışta yayılmacı bir siyaset izledi. 1931-1932’de Mançurya’yı Çin’den alarak siyasal ve iktisadi bakımdan Japonya İmparatorluğu’na bağlı Mancuguo haline getirdi.
Milletler Cemiyeti’nin eleştirilerine uğrayan Japonya, 1933’te Cenevre’den ayrıldı ve girişimlerini Çin’de sürdürdü: İkinci Dünya savaşından hemen önce Japonya bir İç Moğolistan Özerk Federasyonu kurmuştu; Şanghay’daki direnişi kırmış ve Nankin’de, Kuzey ve Güney eyaletlerini denetleyen “bir merkezi Çin hükümeti” oluşturmuştu. Çin’le Japonya arasındaki savaş sürüp gitti ve Eylül 1940’ta Japonya, Fransız Çin hindi’ni işgal etti.
Büyük Okyanus Harekatı
İkinci Dünya savaşı patlak verince, 27 Eylül 1940’ta Almanya ve İtalya’yla imzaladığı üçlü anlaşmadan destek alan, S.S.C.B’nin de yansızlığına güvenen, ayrıca Çin’i tümüyle ele geçirmeyi amaçlayan Japonya, A.B.D’ne karşı tutumunu sertleştirdi. 26 Kasım 1941’de A.B.D. Japon birliklerinin Çin’den ve Çinhindi’nden çekilmesini istedi. Japonya bunu reddetti. 7 Aralık 1941’de Pearl Harbor A.B.D. üssünü bombaladı. 8 Aralıkta A.B.D’ne, İngiltere’ye, Avustralya ve Kanada’ya savaş ilan etti. “Büyük Okyanus Harekâtı”nda önceleri Japonlar başarı kazandılar ve Hong Kong, Manila, Singapur’u işgal ettiler. Ne var ki, 1942 yılı ortalarından başlayarak durum değişti. A.B.D. uçaklarının Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagazaki’ye (9 Ağustos) atom bombası atmalarıyla, 10 Ağustosta Japonya koşulsuz teslim oldu: 28 Ağustosta general Mac Arthur komutasındaki A.B.D. birlikleri Japonya’ya çıktılar.
8 Ağustosta S.S.C.B. birlikleri Mançurya’ya girdiler. Uzun süre yabancı güçlerin işgalinde kalan Japonya himaye altındaki bir devlet durumuna düştü. Kore savaşı, bu durumu daha da artırdı. Bu arada A.B.D. ve Japonya, karşılıklı bir güvenlik anlaşması imzaladılar (Eylül 1951); 15 Nisan 1952’de bir yanda A.B.D., öbür yanda Japonya ve Filipinler arasında bir barış anlaşması imzalandı; bunu 28 Nisandaki Japonya-Milliyetçi Çin barış anlaşması izledi. İçte, Mac Arthur ülkeye demokrasiyi yerleştirdi; 2 Kasım 1946 tarihli Anayasa’yı “zorla kabul ettirdi”; bu Anayasa’yla Japonya, İngiliz usulü meşruti bir krallık haline geldi.
Günümüzdeki Japonya Durumu
Çağdaş Japonya’nın en belirgin özelliği, liberallerin (muhafazakârlar) iktidarda kalmalarıdır. 1952’den sonra muhafazakârlar iktidara gelmişlerdir: Yoşida, Hatoyama, îşibaşi ve onun yerini alan Kişi (1947). Kişi, Japonya’ya büyük devletler arasında bir yer kazandırmak istedi. Ama 1954’te A.B.D’yle imzalanan karşılıklı savunma anlaşması tepkiyle karşılanınca, Kişi de, çekilmek zorunda kaldı. Yerine geçen İkeda da aynı siyaseti izledi ve komünist Çin’le ilişkileri yeniden kurmaya çalıştı.
Aralık 1956’da Birleşmiş Milletler Örgütü’ne giren Japonya, 1 Ekim 1957’de Güvenlik Konseyi’ne seçildi. 1960’ta A.B.D’yle ittifak anlaşması imzaladı.
İktisadi refah, liberallerin başarısını pekiştirdi. 1965’te Çin, A.B.D’nden sonra Japonya’nın ikinci müşterisi oldu. Kasım 1964’te, İkeda’nın yerine geçen Sato, Vietnam olaylarından yararlanarak, Japonya’nın Asya ülkeleri arasında önder olmasını sağlamaya çalıştı.
7 Temmuz 1972’de liberal-demokrat Tanaka, hükümette Sato’nun yerini aldı ve kendinden önceki hükümetlerin amaçlarına bağlı kaldı. Ama gene de, aşırı eğilimli partilerin sivrilmesiyle ortaya çıkan bir iktidar bunalımı söz konusu oldu. Aralık 1974’te Takeo Miki’nin, 1976’da Takeo Fukuda’nın, 1978’de de Masayoşi Ohiro’nun iktidara gelişi, sorunun özünü değiştirmedi. 1980’de Ohiro’nun ölümü üstüne, yerine liberal-demokratların bir başka yöneticisi olan Suzuki Zenko geldi. O da Kasım 1982’de istifa edince, yerini Nakasone Yasuhiro aldı. 18 Aralık 1983’te Nakasone yeniden seçildi. Ama bütçede silahlı kuvvetlere ayrılan harcamaları önemli ölçüde artırması nedeniyle halkın gözünden düşüp, 1987’de Liberal Demokrat Parti başkanlığından ve başbakanlıktan çekilerek, yerini Noboru Takeşita’ya bırakmak zorunda kaldı. 1988’de imparator Hirohito’nun ağır hasta olduğunun açıklanmasından sonra naipliğe getirilen oğlu Akihito, babasının 1989 Ocağında ölmesi üstüne, imparatorluk tahtına çıktı. 1989’da yapılan seçimlerde Liberal Demokrat Parti’nin yenilgiye uğraması üstüne başbakanlığa Noboru Takeşita getirildiyse de, yolsuzluk iddiaları üstüne iki ay sonra istifa etmek zorunda kaldı. Yerine getirilen Uno Sosuke’nin de elli üç gün sonra istifa etmesinden sonra, başbakanlığa getirilen’ (9 Ağustos 1989) Toşiki Kaifu, hükümetinde ilk kez bir kadın üyeye yer verdi. Onun da kısa süre sonra istifa etmesiyle yeniden başbakanlığa dönen Uno Sosuke de, bir gönül serüveninden ötürü tepkilerle karşılaşınca, 30Temmuz 1989’da çekilmek zorunda kaldı. Başbakanlığa getirilen Toşiki Kaifu, 6 Kasım 1991 seçimlerinden sonra, görevini Kiichi Miyazavva’ya devretti.
Son Yorumlar