İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya savaşı patlak verdiğinde (Eylül 1939), İtalya savaşa girmediğini ilan etti ve ancak 10 Haziran 1940’ta, zaten istila edilmiş ve yenilmiş olan Fransa ile İngütere’ye savaş ilan etti. Fransa’da 28 Haziran 1940’ta ateşkes imzalandı, ama İtalya, Afrika’da İngiltere’ye, Balkanlar’da Yunanistan’a karşı savaşı sürdürdü. Büyük bir gözüpeklikle iki cephede başlattığı bu saldırı, çok geçmeden ordularının kötü durumda kalması üstüne İtalya’yı Almanya’dan yardım istemek zorunda bıraktı. Afrika’da, Alman İtalyan orduları ilkin yalnızca İngiliz ordusuna karşı savaştılar, ama 1942’den başlayarak, İngiltere’ye müttefik A.B.D. kuvvetleri de katildi. Mayıs 1943’te Müttefikler Kuzey Afrika’nın tamamını kurtardılar; temmuzda Sicilya’ya, eylülde Calabria’ya çıkarma yaptılar. 25 Temmuz 1943’te Mussolini devrildi, 8 Eylülde İtalya teslim olup ateşkes imzaladı. O zaman ülke, iki hükümet arasında bölündü. Bir yanda Müttefiklere dayanan krallık hükümeti (bu hükümet çok geçmeden müttefiklerle bir olup Almanya’ya cephe aldı); öte yanda Mussolini’nin Almanlarla işbirliğini sürdüren faşist cumhuriyet hükümeti. Mussolini 28 Nisan 1945’te tutuklanıp öldürüldü. Bu arada Vittorio Emanuele de hükümeti kendi yazgısına bırakarak yetkilerini oğlu Umberto’ya devretti (1944). Ama Savoia sülalesi faşizm ile işbirliği yaptığından İtalyanların büyük bölümünün güvenini yitirmişti; bu nedenle, 2 Haziran 1946’da hükümet biçimini saptamak üzere oylamaya çağrılan halk, cumhuriyeti seçti.
İtalya, İkinci Dünya savaşından sonra uzun süre Müttefiklerin işgali altında kaldı, bu da zaten umutsuz bir duruma düşmüş bulunan iktisadi yapışını olumsuz yönde etkiledi. Ülke bazı toprak kayıplarına da uğradı, sömürgelerini elden çıkardı; hem Fransa, hem de Yugoslavya sınırında değişiklikler yapıldı.
Siyasal Evrim
Yeni rejim çetin koşullar içinde doğdu; 2 Haziran 1946’da yapılan oylama, cumhuriyetçi Kuzey ile kralcı Güney arasında tehlikeli bir karşıtlık ortaya çıkardı; ayrıca, seçimi kazanan partilerin bölünmesi güçlü bir devletin kurulmasını zorlaştırıyordu. 1946 Temmuzunda Alcide De Gasperi tarafından kurulan koalisyon hükümetinin istikrarsızlığı .İtalyan parlamentosunda sürüp gidecek olan dayanıksız dengenin ilk belirtisi oldu. Gene de, İtalyan Cumhuriyeti’ni başlangıçta sarsan zaman zaman şiddetli toplumsal karışıklıklara karşın, durum yavaş yavaş istikrar kazanmaya başlamıştı; çünkü art arda oluşan sekiz hükümetin de başı hıristiyan-demokrattı. Meclis 22 Aralık 1947’de yeni bir anayasayı kabul etti ve 1948 Nisanında yapılan seçimlerde hıristiyan-demokratlar ezici çoğunluğu aldılar, o tarihten sonra da, 1948’den 1955’e kadar cumhurbaşkanlığı yapan Luigi Einaudi ve 1955 Nisanında onun yerini alan Giovanni Gronchi üe siyasal yaşamda baş köşeyi tuttular. Dış siyasette İtalya, Batı Avrupa’nın bütün iktisadi örgütlerine daha kurulmalarından başlayarak katıldı.
Siyasal güçlükler 1955’ten başlayarak sürekli arttı, toplumsal ortam bozuktu. Sicilya’da sol partiler ilerliyordu. İktidar partisi içinde derin düşünce ayrılıkları vardı. Hıristiyan-demokratlar hükümet koalisyonunun başta gelen öğesi olmayı sürdürüyorlardı, ama onun karşısına komünistlerden, sosyalistlerden (Nenni eğilimi), monarşistlerden, neofaşistlerden ve liberallerden oluşan karmakarışık bir muhalefet dikiliyordu. Kabine istikrarsızlıkları ve hükümet bunalımlarını çözümleme güçlüğü özellikle 1960’ta açık seçik ortaya çıktı. Hıristiyan-demokratlar “sola açılma” siyasetini benimseyerek Pietro Nenni’nin sosyalistlerinin desteğini elde etmeye çalıştılar, hatta Nenni 1963’te başbakan yardımcılığına getirildi, ama bunun parlamento düzeyindeki güçlüklerin aşılması açısından bir yararı görülmedi.
1964’te Giuseppe Saragat’ın cumhurbaşkanlığına seçilmesi ancak 21. tur oylamadan sonra gerçekleşebildi. Gene de ortaya bazı istikrar öğeleri çıkmıştı; 1963’ten 1966’ya kadar Aldo Moro birkaç kez görevinde yenilendi, Giuseppe Saragat’ın partisi ile Pietro Nenni’nin partisi arasında bir orta-sol koalisyonu gerçekleştirildi. 1971 Aralığında, 23. tur oylama sonunda cumhurbaşkanlığına seçilen Giovanni Leone Ue hıristiyan-demokratlar yeniden iktidara geldiler. Leone, Quirinale Sarayı’na yerleşir yerleşmez, toplumsal ve parasal (üretin dalgalanmaya bırakılması, ardından devalüe edilmesi) bunalımın yanı sıra hükümet bunalımı ile karşı karşıya kaldı. Önce başbakan Colombo’nun (Şubat 1972), ardından başbakan Andreotti’nin (Haziran 1973) istifalarını kabul etti, başbakanlık görevine Mariano Rumor’u, ardından Aldo Moro’yu getirdi; kısacası, başbakanlığı, bir orta-sol koalisyonuna dayanan ve gittikçe daha güç koşullar içinde hükümet edebilen bir hıristiyan-demokrata verdi.
Hükümet, kısa süren bir istikrar döneminin ardından, giderek artan cinayetlerle, art arda patlak veren skandallar ve grevlerle karşı karşıya kaldı. 1977’de altı anayasal partinin hazırladıkları ortak programla durum düzeltilmeye çalışıldı. 16 Mart 1978’de, Hıristiyan-Demokrat Parti’nin başkanı Aldo Moro, Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılarak 9 Mayısta ölü olarak bulundu. Aşırı solun giriştiği bu terörizm, Komünist Partisi ile Hıristiyan-Demokrat Parti arasındaki uzlaşmayı önlemiş oldu. Açılan şiddetli bir basın kampanyası sonucu, cumhurbaşkanı Giovanni Leone istifa etmek zorunda kaldı ve yerine Sosyalist Parti’den Sandro Pertini geçti.
Hükümet yeni bir üç yıllık plan yaparak, 500.000 kişiye iş yaratmayı amaçladı. Ayrıca, İtalya, Avrupa’da uygulanan para sistemi içine girdi. Gerek bu karar, gerekse Hıristiyan-Demokrat Parti’nin komünist bakanları kabul etmemesi üzerine, Komünist Partisi Ocak 1979’da hükümetten desteğim çekti. Birleşme deneyinin aksaması üstüne, üç büyük parti stratejilerini yeniden değerlendirmek zorunda kaldılar. Bununla birlikte, 3-4 Haziran 1979’da yapılan genel seçimler, siyasal dengeyi büyük ölçüde değiştirmedi ve Hıristiyan-Demokrat Parti, İtalyan siyaset yaşamının en önemli kuruluşu olarak kaldı. Ama, halkın bir bölümünün de bu seçimlere katılmadığı bir gerçekti. 4 Ağustos 1979’da Francesco Cossiga üç partiden (Hıristiyan-Demokrat Parti, Liberal Demokrasi Partisi, İtalyan Sosyal Demokrat Partisi) oluşan bir koalisyon hükümeti kurdu. Komünistler de, hükümeti, çekimser kalarak desteklemiş oldular.
İktisadi durum giderek kötüleşirken, terörizm de birçok kişinin ölümüne yol açtı. Ayrıca, hükümet sendikaların istekleriyle karşı karşıya kaldı. Cossiga’nın Mart 1980’de kurduğu ikinci hükümet sosyalistlerden oluşuyordu ve terörizmle mücadele önlemleri aldı. Ancak Cossiga’nın kurduğu bu ikinci hükümet, iktisadi önlemler konusunda Meclis’te yapılan olumsuz oylama sonucu istifa etmek zorunda kaldı. Bu oylamayla, bazı sosyalist ve hıristiyan-demokrat milletvekilleri, komünistlerin de hükümette görev almalarını istediklerini belirtmiş oldular. Hıristiyan-Demokrat Parti’nin başkanı Arnaldo Forlani, partisindeki bütün eğilimlerin desteği sayesinde yeni bir hükümet kurdu.
1980 yılı sonunda, işsizlik sorunu kaygı verici boyutlara ulaşmıştı. Bu arada meydana gelen bir deprem Güney İtalya’da 10.000 kişinin ölümüne neden oldu ve siyasal bir buhrana yol açtı. Ortaya çıkan bir skandal (kabinenin birçok üyesi, çeşitli cinayetlere karışmış bir mason locasına bağlı olmakla suçlandılar) sonucunda Forlani istifasını sundu ve cumhuriyetçilerin önderi Spadolini, Haziran’da hıristiyan-demokratlardan, sosyalistlerden, sosyal-demokratlardan, cumhuriyetçilerden ve bir liberalden oluşan bir hükümet kurdu. Bu yeni hükümet terörizme karşı mücadele etti ve sert bir siyaset yürüttü. Ama sosyalist bakanlarla hıristiyan-demokrat bakanlar arasındaki görüş ayrılıkları hükümetin siyasetini aksattı. Nitekim Spadolini Kasım 1982 ’de istifa etti; onun yerine hükümet kuran Amintore Fanfani de görevini Nisan 1983’te bırakmak zorunda kaldı.
26-27 Haziran 1983’te yapılan erken seçimlerde, Hıristiyan – Demokrat Parti açıkça geriledi; Komünist Partisi durumunu nispeten korudu; Sosyalist Parti’nin oyları hafifçe arttı; cumhuriyetçiler ve neo faşistlerde de hissedilir bir ilerleme görüldü. 4 Ağustosta sosyalist Bettino Craxi bir koalisyon hükümeti kurdu. 1985 Temmuzunda eski başbakanlardan Francesco Cossiga’nın cumhurbaşkanlığına seçildiği ülkede 15 Haziran 1987’de yapılan seçimlerden sonra Hıristiyan – Demokrat Parti başkanı Giovanni Goria, sosyalistler, cumhuriyetçiler, sosyal demokratlar ve liberallerle bir koalisyon hükümeti kurdu. 13 Kasım 1987’de liberallerin çekilmesiyle koalisyon hükümeti devrildiyse de, Goria yeni bir hükümet kurarak güvenoyu almayı başardı. Ne var ki, Sosyalist Parti’nin, Roma’nın kuzeyine bir nükleer santral kurulmasına karşı çıkmasıyla patlak veren yeni bir bunalım, Goria’nın istifa etmesi (11 Mart 1988) ve yerine Hıristiyan-Demokrat Parti sekreteri Ciriaco De Mita’nın başbakanlığa getirilmesine (13 Nisan 1988) yol açtı. Sosyalistler ile hıristiyan-demokratlar arasındaki sürtüşmeler sonucunda bu koalisyonun da parçalanmasıyla, 23 Temmuz 1989’da altıncı kez başbakanlığa getirilen Hıristiyan – Demokrat Parti başkanı Giulio Andreotti, koalisyon partileri arasındaki çeşitli anlaşmazlıklara karşın, 1992’ye kadar iktidarda kalmayı başardı. Ama parti ve hükümet üyelerinin çeşitli yolsuzluklara katılmaları nedeniyle büyük ölçüde yıpranıp, iktidarı, 1992 Ağustosunda Yeni Sosyalist Parti’den Giuliano Amato’ya bırakmak zorunda kaldı. Bu arada ülkenin kuzey kesiminin yoksul güney kesimden ayrılmasını isteyen Lombard Birliği’nin toplam oyların % 9’a yakınını almayı başararak, önemli bir gelişme göstermesi, ülkenin bütünlüğü açısından ciddi bir tehlikenin yaklaştığını vurguladı.
Son Yorumlar