Ortaçağ savaşlarının bitiminde İngiltere, Avrupa çerçevesini çok aşan bir büyük ticaret ve deniz gücü haline geldi. XVm. yy’da kurulan, XIX. yy’da genişleyen ve güç kazanan Britanya sömürge imparatorluğu bu gücün bir belirtisidir. XX. yy’da sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşmaları, teknoloji alanındaki değişiklikler ve rekabet yüzünden, bu büyük güç temelden sarsıldı; ülke, aşılmış bir evrensel konumu korumak yerine yeniden Avrupa’ya yöneldi.
İngiliz Ulusunun Oluşması
İngiltere halkı XI. yy’a kadar birbirini izleyen art arda istilalar sonucunda oluştu. Adalara ilk ayak basan insan toplulukları, İ.Ö. IV. yy’da Kelt soyundan halklardı; İskoçya’ya Piktler ve İskoçlar, Büyük Britanya adasının güneyine ve güneybatısına Galya’dan gelen Bretomar yerleştiler. İ. Ö. 55’te ada Romalıların istilasına uğradı; İ.S. I. yy’da fetihler Clyde’a kadar uzandı; Romalılar adadan ancak V. yy’da Germen halklarının büyük istilaları sonunda çekildiler; Angıllar ve Saksonlar (Germenler) günümüzdeki İngiltere toprakları üstünde yedi krallık kurdular; bunlar IX. yy’da Egbert tarafından tek krallık halinde birleştirildiler.
Bu arada Danimarkalılar adaya ayak basıp Anglosaksonlarla savaşa giriştiler. X. yy’ın başlarında, güçlü Danimarka kralı Büyük Knud duruma egemen oldu. 1066’da Normandiya dükü Fatih William’ın Hastings’de Kral Harold’ı yenmesiyle Norman fetihleri başladı. Pek kalabalık olmayan Danimarkalılarla Normanlar, Keltleri bastırarak üstünlük sağlamış bulunan Angıllar ve Saksonların durumunu sarsamadılar; Keltler, Galler’e ve İrlanda’ya püskürtüldü; yeni gelenlerse göçleri sırasında Bretagne’a kadar ulaştılar.
Norman istilası, Fransız dilinin ve kültürünün önemli öğelerini de birlikte getirerek, eskisine eklenip onu bastıran yeni bir feodalitenin oluşmasına yol açtı. William’dan sonra, başka istilacı gelmedi. Norman Krallığı’nın sınırları adanın İngiltere kesiminde sınırlı kaldı; İskoçya’yı, Galler’i, İrlanda’yı etkilemedi. Hıristiyanlık da VI. yy’da Aziz Augustin’in çabalarıyla yerleşti.
Ortaçağ’da İngiltere’nin Doğuşu
Fatih William krallığı baştan başa düzenleyerek, disiplinli bir soylu sınıfa dayalı güçlü bir krallık kurdu; rahip sınıfına baş eğdirdi; yönetimi sağlam bir temele oturttu: Krala bağlı üst düzeydeki görevliler olan sherifleı idare bölgelerinin başkanlığını üstlendiler; genel kadastro çıkarıldı; vergiler kondu. Ama daha sonraki hükümdarlar bu güçlü iktidarı sürdüremediler, özellikle Henry II (1154-1189), 1170’te öldürülen Canterbury piskoposu Thomas Becket’in muhalefetiyle karşılaştı. Aslan Yürekli Richard’ın (1189-1199) kanlı bir iktidar dönemi oldu. Yurtsuz John (1199-1216) da ülkeyi şiddete başvurarak yönetti; ayrıca kendini papaya bağımlı kabul ederek, yetkisinin bir bölümünden vazgeçti. Fransa’daki yenilgilerinden dolayı saygınlığını yitirince (1214), Magna Carta’yı (Büyük Ferman) imzalamak zorunda kaldı (1215) ve bu belge, İngiltere’deki siyasal özgürlüklerin temel belgesi oldu.
Henry III döneminde (1216-1272) Magna Carta, Oxford hükümleri ya da tüzükleriyle tamamlandı; buna göre Parlamento düzenli olarak toplanacaktı. Yavaş yavaş baronlara ve rahiplere aşağı sınıftan papazların, küçük soyluların, burjuvaların temsilcilerinin de katılmasıyla, bütün ulus Parlamento’da temsil edilmeye başlandı. O tarihlerde İngiltere, İrlanda ve Galler’in küçük bir bölümünü topraklarına katarak genişlemişti. İngiliz monarşisin inin XIII. yy’dan XV. yy’a kadar geçirdiği evrim, İngiltere kralları ile Fransa kralları arasındaki feodal savaşlardan ayn düşünülemez. Çünkü İngiltere kralı aynı zamanda Normandiya düküydü; 1154’te Henry II Plantagenet’in tahta geçmesinden sonraysa, aynca Anjou ve Maine kontu, aynı zamanda da Akitanya dükü oldu. Avrupa’daki topraklarından dolayı Fransa kralına bağlı olmakla birlikte, İngiltere kralı, efendisinden daha güçlüydü. 1160’tan 1259’a kadar süren ilk Yüz Yıl savaşlarında Plantagenêtler Caetlerle çarpıştılar; savaş sonunda İngiltere’nin elinde yalnızca Akitanya, Poitou ve Saintonge kaldı. İkinci ve asıl Yüz Yıl savaşları (1337-1453), Edward III’ün Fransızları bozguna uğratmasıyla başladı. Daha sonra Du Guesclin’in yardımıyla Charles V, İngilizleri Fransa’nın aşağı yukarı her yerinden çıkardı. Deli kral Charles VI inin eline teslim edildi; ama büyük ulusçuluk coşkusuyla İngilizler Fransız topraklarından çıkarıldı. 1453’te İngiltere kralları, Fransa tahtı üstündeki hak iddialarından vazgeçtiler; kıtadaki topraklanndan ellerinde yalnız Calais kaldı.
İngiltere’de Mutlakiyetten Meşruti Krallığa
Krallık ailesinin iki kolu olan Yorklar ile Lancasterler arasındaki çatışmanın yol açtığı, İki Gül savaşı adı verilen iç savaş, İngiltere’nin son feodal savaşı oldu. Bu kanşıklıkların bitiminde tahta, Tudorlar sülalesi geçti; kralın baskısına boyun eğmekten başka çıkar yol bulamayan büyük soylular güçsüz düştü. Parlamento bağımsızlığını ve etki gücünü yitirdi. Henry VII birtakım kişisel sorunlarından dolayı (boşanma davası) Roma’yla olan bağlarını kopararak, kendi başkanlığında, papadan bağımsız bir İngiliz Kilisesi kurdu. Edward VI döneminde Kilise kesinlikle Protestanlığa yöneldi. Mary Tudor yeniden Katolikliği canlandırdıysa da, onu izleyen Elızabeth, Anglikan Kilisesi’ni örgütleyerek kesin egemenliğini sağladı. O tarihlerde büyük ticaret şirketleri kurulmasıyla, kumaş sanayisinin, Londra limanının ve borsasının gelişmesiyle iktisadi kalkınma başladı. İngiltere bir denizcilik ve ticaret ülkesi olma yoluna girdi.
Elizabeth’in ölümünden sonra, Mary Stuart’ın oğlu İskoçya kralı James VI, İngiltere kralı James I adıyla tahta çıktı. İskoçya ile İngiltere’nin böyle kişisel yoldan birleştirilmesi, ilerde gerçekleşecek daha sıkı bir birliğin başlangıcı oldu. James I’in ve ondan sonra tahta çıkan Charles I’in dinsel konulardaki hoşgörüsüzlükleri ve ülkeyi mutlakiyetie yönetmeye kalkışmaları yüzünden Şövalyeler i kralcılar) ile Yuvarlak Kafalılar (parlamenterler) arasında bir iç savaş patlak verdi. Oliver Cromwell (1649-1658), kendi ordusunun başına geçerek kralcıları bozguna uğratarak, krallığı feshetti. Charles I’i idam ettirip, Cumhuriyeti kurduktan sonra koruyucu lord unvanım alarak bir dikta yöntemi uyguladı. Cromwell’in askerî diktasından ve yerine geçen oğlu Richard’ın iktidardan çekilmesinden sonra, Charles II Stuart’la krallık rejimi yeniden kuruldu; bu kralın da mutlakiyete ve Katolikliğe eğilimi vardı. Parlamento buna karşılık Anglikan olmayanların devlet memurluğuna alınmasını yasaklayan Test Act i (1673) ve keyfi tutuklamalara karşı bireysel özgürlüğü koruyan Habeas Corpusyasasını çıkardı. Charles’nin kardeşi James ü’nin mutlakiyeti ve Katolikliği geri getirmeye kalkışması üzerine, İngilizler onun Protestan kızı Mary ile Hollanda stathouder’i olan kocası Willem I’e başvurdular: Sonunda James II kaçmak zorunda kaldı (1688). Bir anlaşma sonucu Willem (William I adım aldı) ile Mary kral ve kraliçe oldular; böylece tahtın Protestan Stuart soyuna kalması sağlandı. James II’nin ikinci kızı Anne zamanında, 1707’de İngiltere’yle İskoçya’nın tek krallık haline gelmesini öngören Birleşme Yasası imzalandı ve böylece Büyük Britanya Birleşik Krallığı doğdu. Birleşme Yasası uyarınca Anne’den sonra yerine Hannover seçicisi Georg Braunsch- weig-Lüneburg, George I adıyla kral oldu. İlk iki kralı her şeyden önce Kutsal İmparatorluğun seçicileri olan Hannover sülalesinin gelmesiyle parlamenter rejim güçlenme fırsatını buldu: Oturumlar düzenli olarak yapıldı; yetkileri, Parlamento çoğunluğunca seçilen ve kral tarafından atandıktan sonra gene Parlamento önünde sorumlu olan bakanlar kullanıyordu.
Son Yorumlar