İçsalgı bezlerinin ve bunların salgıları olan hormonların incelenmesi (endokrinoloji de denir).
Bir organizmanın çeşitli işlevleri, kendisini oluşturan değişik doku ve organların uyumlu biçimde çalışmasını sağlamak için bütünleşmeli ve denetlenmelidir. Gerçekten de hiçbir organizma, bütün organları kendi başma ve eşgüdümsüz olarak çalışsaydı, yaşamını sürdüremezdi.
Organizmanın eşgüdümü, sinir sistemi ve içsalgı sistemiyle sağlanır. İki sistem arasındaki ayrımın uzun süre çok belirgin olduğu sanılmıştır. Günümüzdeyse aralarında bir geçişme olduğu bilinmektedir: bazı hormonların sinir sisteminin aracıları (adrenalin, noradrenalin, serotonin) olmalarına karşılık, bazı sinirsel hormonlar da bezleri uyarır (releasing factor [serbestleştirici etmen]); hatta, hem sinirsel hem de bez dokusu yapısı gösteren bezler (hipofiz) de vardır. Bu iki sistem, fizyolojik işleyişin uyumunu yöneten ve denetleyen iki ayrı mekanizma değil, tek bir merkezi denetimin uygun yöntemler aracılığıyla kendini göstermesidir.
İç Salgı Bilimin ((Endokrinoloji) Kökenleri
İçsalgıbilim, nispeten yeni bir büim dalıdır. Claude Bernard’m kapı toplardamarının ve karaciğer üstü toplardamarları içindeki kanın, glikoz oranlarım karşılaştırmalı olarak ölçerek, karaciğerin (depoladığı glikojenden hareketle) şeker üretebildiğim ve bunu iç ortama verebildiğini (glikojen işlevi) kanıtlamasıyla, XIX. yy’ın ikinci yarısında kesinlik kazanmıştır. Bu gözlem, araştırmacının, salgıları doğrudan dışarı dökülen (erbezleri, meme bezleri, ter bezleri) ya da dışarıyla geniş çapta bağlantısı olan boşluklara (sindirim aygıtının bezleri, bronş salgüarı) verüen bezler dışmda, salgılarım iç ortama veren bezlerin de varolduğunu kanıtlamasını sağladı. Böylece, dışsalgı bezlerine içsalgı bezleri de eklendi (bazı dışsalgı bezleri de içsalgı yapabilirler).
İç salgıların değişik organlar arasında bulunan işlevsel bağıntılardaki görevlerini düşünerek, işlevsel anlamlarını ilk anlayan Brown-Sequard oldu. Aynı düşünceyi Bayliss ve Starling de paylaştılar ve 1900’den başlayarak, pankreas keseciklerinin salgılarının, pankreasa kadar kan yoluyla giden ve onikiparmak barsağından salgılanan sekretin tarafından uyarıldığını kanıtlamaya çalıştılar (iç salgı bezlerinin salgısı için kullanılan hormon terimi de ilk kez bu çalışmalar sırasında ortaya atıldı).
İç salgı bezleri salt memelilere özgü değildir; üstelik yalnız bütün omurgalılarda değil (bunlarda aynı etkileri gösteren aynı hormonlar vardır), aynı zamanda omurgasızlarda da bulunur. Bir bez salgısının iç salgı olarak kabul edilebilmesi için bir dizi ölçüt vardır.
İç salgıların işlevlerinin incelenmesi temelde fizyolojinin alanına girer ve üç deneysel, klinik gözleme dayanır:
- Çoğunlukla hayvanda, bezin cerrahi olarak çıkarılmasından sonra, işlevin ortadan kalkmasının doğurduğu sonuçlar.
- Bulunabildiği zaman, bez özütleri ya da sentezle elde edilen hormonların verilmesiyle işlevin yerine gelmesi,
- Klinik veriler: İnsanda bir bezin ya işlevsel yetersizliği ya da salgısının aşırı derecede artmasından doğan patolojik durumlar vardır.
Hormonların Sınıflandırılmaları Ve Mekanizmaları
Hormonların işlevsel sınıflandırmaları oldukça güçtür; şiddetli tartışmalara karşın, jenkin, 1962’de, hormonları fizyolojik ölçütlere uyarak üç öbekte sınıflandırmayı denemiştir: Yürütücü organları (kaslar, sinirler, pigmentler ve öbür bezler) denetleyen kinetik hormonlar; hücre anabolizmasını ve hücre bileşenlerinin kullanımını denetleyen metabolizma hormonları; organizmaların büyümesini ve hücre farklılaşmasını denetleyen morfogenetik hormonlar.
İç salgı sistemi bütünüyle özerktir, yani yapıların, aralarındaki aşamalanmalara göre kendilerine özgü denetimleri vardır. Bu aşamalanmanın işleyişi, tepesinde merkezi sinir sisteminin bir yapısı (hipotalamus) bulunan piramit biçimindedir. Söz konusu organın görevi, hipofizi özgün biçimde uyaran moleküller (“releasing factor’lar) aracılığıyla, daha üstteki (özellikle beyin kabuğundaki) sinirsel yapılardan gelen bilgileri aktarmaktır. Hipofiz, şu ya da bu salgıyı uyarma yeteneğindeki özgün moleküller (stimülinler) aracılığıyla iç salgı bezlerinin işleyişini düzenleyen kimyasal bir mini-bügisayar olarak kabul edilebilir.
İç salgı bezleri, kendi kendini düzenleyen özerk bir sistem oluşturmalarına karşın, sinir sistemine bağlı sinirler de içerir, ama bunlar bezlere yalnız dolaylı olarak etki edebilirler ve salgılarının özgünlüğünü değiştiremezler. İç ortama salgı verme eylemi, sinirsel bir buyruk olmaksızın gerçekleşir.
Molekül Mekanizmaları
Bir hormon molekülü, bireşime uğradıktan sonra, birbirinden ayrılabilir bir hormon-protein İkilisi oluşturacak biçimde dolaşıma katılır ve bu ortamda bir plazma proteinine bağlanır. Taşıyıcı protein, bir bakıma hormonu üretildiği yerden kullanılacağı yere taşıyan bir araca benzer. Gerçekte, salgı bütün organizmaya yayılır ve etkin molekülleriyle yüklü taşıyıcı protein (bir taşıyıcının genellikle birçok bağlanma yeri vardır), belli bir organa doğru yönelmez. Bildiriyi alabilecek bir dokuya, hatta bir hücreye (hedef hücre) rastlayıncaya kadar dolaşır. Gerçekten de, her hücrenin zarında bir ya da birden çok hormon için özgün alıcılar vardır. İşleyişi, hormon moleküllerinin bağlanmasıyla, bir anahtarın kilide girmesi gibi alıcılara uyması ve bunun metabolizma olaylarını başlatması (polipeptit hormonlar) ya da hormonun kendisinin zar engelini aşması (steroyit hormonlar) biçiminde düşünülebilir.
Hormon hücre metabolizmasının uyarıcısıdır, ama hücre düzeyinde, bütün hormonlar aynı biçimde davranmaz. Bununla birlikte, hedef hücrenin özgün tepkimesinin iki değişik düzeyde olmasını sağlayan molekül mekanizmaları üç grupta sınıflandırdabilir: Polipeptit hormonlar; steroyit hormonlar; küçük moleküllerin oluşturduğu hormonlar (adrenalin, asetilkolin).
Son Yorumlar