Hz Ebu Bekir Kimdir? Hayatı ve İslam’a Davetteki Rolü Nedir? Ebu Bekir Abdullah (571-634). Dört halifenin ilkidir. Ebu Bekir, Peygamber’den 3 yaş küçüktü. Mekke’de durumu oldukça iyi bir ticaret adamı hayatı sürüyordu. Vesikalandırılmamış bir bilgiye göre, daha Muhammed’e nübüvvet gelmeden önce Ebu Bekir onunla dost olmuştu. Peygamber’in en eski sahabelerindendir. Fakat onun İslam’ı kabul eden ilk erkek olduğu iddialarını şüpheyle karşılamak gerekir. Yeni oluşan cemaat içinde çok geçmeden önemli bir yer aldığı gerçektir. Bunda da Peygamberle olan yakın dostluğu değil, gerçekten üstün meziyetleri âmil olmuştur.
Ebu Bekir, Peygamber’in her sözünü mutlak gerçek olarak kabul ediyordu. Temiz ve duyarlı bir kalbi vardı. Peygamber’in hicretinde beraber olacağını öğrenince sevincinden ağlamıştı. Kötü düşünceye kalbinde hiçbir zaman yer vermemiştir. Ona göre, yeni dinin uğrunda katlanılmayacak fedakârlık yoktu. Bu sebeple de, Medine’ye giderken 40.000 dirhem kadar takdir edilen servetinin ancak 5.000 dirhem kadarını yanına almış, geri tarafını gözü arkada kalmadan bırakmıştı. Ebu Bekir Peygamber’in Medine’ye hicretinde ona refakatının mükafatını Kurân’da kendisinden ikilerin İkincisi diye bahsedilmesiyle almıştır. Medine’ye hicretinde kendisine oğlu Abdurrahman müstesna, bütün ailesi refakat etmiştir. Oğlu müşrik kalmış ve Bedr’de müminlere karşı döğüşmüş, fakat sonunda İslâmiyet’i kabul ederek Medine’ye hicret etmiştir. Servetinin kalan kısmıyla İslâmiyet davasına yardımcı olmayı sürdüren Ebu Bekir Medine’nin El- Sunh varoşunda kendikine mütevazi bir ev yaptırdı. Kızı Ayşe’nin hicretten kısa bir süre sonra Peygamber’le evlenmesiyle dostluklarına yakın akrabalık da eklendi.
Ebu Bekir hemen her zaman Peygamber’in yanında bulunur, seferlerinde de ona refakat ederdi. Peygamber hastalanınca imamlık görevi Ebu Bekir’e düştü. Peygamber’in ölümünden sonra (8 Haziran 632) Ömer ve dostlarının cemaatin reisliğine Ebu Bekir’i seçmesinde ve tehdit edici bir hal almak üzere olan tefrikanın bu suretle önüne geçilmesine amil oldu. Ebu Bekir, Peygamber’inkinden gayri hiçbir düşünceye önem vermemiş, sadece onun görüş ve irşadlarma bağlı kalmıştı. Bidatlerden kaçınan, sade, fakat sağlam mizaç yapısıyla adetâ Peygamber’in ikinci nüshası şeklinde göründü ve bütün işleri de böyle yürüttü. Peygamber’in emirlerini harfi harfine yerine getirmekteki sadakatine aşağıdaki olay örnek olarak gösterilebilir. Ebu Bekir, Peygamber’in ölümünden hemen sonra, Arabistan’da durumun tehdit dolu olmasına rağmen genç Üsâme’yi bir ordunun başında, Ürdün’ün doğusundaki memlekete karşı göndermişti. Bu sırada yakın kabileler Medine’nin siyasi merkeziyet sistemine karşı ayaklanmaya başladılar.
Abu Bekir zekât vermekten kaçınanların bu davranışlarını Peygamber’in emirlerine isyan sayarak onlara karşı şiddet gösterdi. Usâma’nın ordusu dönünce, Zu’l-Kaşşa üzerine yürüdü ve son derece tedbirli hareketle kuvvetlerin idaresini büyük kumandan Halid b.Valid’e bıraktı. Bu kumandan Esedîleri ve Fezârîleri elBuzaha yanında mağlup etti. Tamimileri itaat altına aldı ve nihayet Akraba yanında Hadikat el-Mavt’te, kanlı bir muharebeden sonra, Beni Hanife Kabilesine boyun eğdirdi ki, bunu Peygamber bile başaramamıştı. Arabistan’ın bir yıldan daha kısa bir zaman içinde itaat altına alınmasından sonra, şahsı bakımından çok az savaşçı sayılabilecek olan Ebu Bekir, çok geçmeden cihan tarihinin seyrini değiştirecek nitelikte bir teşebbüse girişti; Halid’i ve deneyimli diğer kumandanları fetihler gerçekleştirmek üzere İran ve Bizans imparatorluklarına gönderdi.
Kısa süren hilafeti sırasında, iki harp sahnesinde Arap ordularının ilk büyük zaferlerini görmek mutluluğuna erdi: İran’da elHira’nın zaptı (Mayıs veya Haziran 633) ve Filistin’de Acnâdayn Savaşı (Temmuz) 634). Bu son zaferi bekliyormuş gibi, üzerinden az bir süre geçtiği sırada (23 Ağustos 634), hicretin 13. yılında vefat etti ve Peygamber’in yanma gömüldü. Kendisini şehit mertebesinde göstermek ihtiyacını duyanlar bir yıl önce yediği zehirli bir yemeğin etkisiyle öldüğünü ileri sürdüler. Kendisi Peygamber’in yanına gömüldü.
Büyük bir bölümü savaşlar içinde geçen hilafeti sırasında yönetim ve örgütlenme konularında büyük bir faaliyeti görülmemiştir. Hayatındaki başarılan arasında Ebu Bekir’in Kur’an’ın ilk nüshasını tedvin işine, Peygamber’in açıkça bir izni olmadığı için böyle bir teşebbüsü başarmak hususunda tereddüt etmekle beraber girişmiş olmasıdır. Bu teşebbüste payı pek az da olabilir; çünkü rivayete göre bu fikir ilk defa Ömer tarafından ileri sürülmüştür.
Ebu Bekir ganimet taksimlerinde Kur’an’ın hükümlerine uyardı. Ebu Bekir halife olduktan sonra da eski hayatını olduğu gibi sürdürmüştür. Sadeliğini ve devlet aracılığıyla servet sahibi olmaya karşı nefretini belirten birçok rivayet vardır. Yine bu rivayetlerden vücut ve yüz yapısı hakkında bilgiler edinmek mümkündür: Uçuk benizli, sırtı hafifçe kanbur, elbiseleri bol, yüzü ince, alın yüksek ve gözleri çukurdu; saçlarına zamanından evvel ak düşmüş, sakalı kınalı, elleri zayıf ve damarlı idi.
Son Yorumlar