Kişinin, uyum sağlayamadığı ya da kötü uyum sağladığı bir durumda, kassal ve ruhsal gücünde meydana gelen ani boşalma.
Heyecan, kişiye, alışılmamış bir durum karşısında sinirsel ve hareketsel yedek enerji kaynaklarını kullanma olanağı sağlar. Ama, korku, kolaylıkla üstesinden gelinebilecek durumlarda kişiyi hareket edemez hale getirip uyum olanaklarından alıkoyabilir. Heyecan, ancak bu ikili özelliği dikkate alınırsa, heyecana yol açan durumla ilgisi araştırılırsa anlaşılabilir. Heyecanı yaratan durum kişinin içinde bulunduğu normal durumun tersidir. Gerçekten de, kişinin olanakları aynı kalıp da, güdülenmesi çok artarsa, heyecan ortaya çıkar. Bu, örnek vermek gerekirse, kişinin geleceğinin söz konusu olduğu bir sınavda, genellikle de kişinin ve toplumun çok değer verdiği durumlarda görülebilir. Kişi, yeterli olanaklara sahip olmadığı bir sırada zor bir sorunla karşılaştığında da heyecanlanır; herhangi bir sorunun apansız ortaya çıkışı kişiyi hazırlanma zamanından yoksun bıraktığında da kişinin heyecanlandığı görülür. Ayrıca, kişi, altedemeyeceği bir engelle karşılaştığında da heyecanlanır. Demek ki heyecan, “kişiliğin (beden de bu kişilik içindedir) uyum sağlayamadığı durumlara gösterdiği bir tepki” olarak tanımlanabilir (Fraisse).
Çocuğun korku duymayı bir oyun haline getirdiği, erişkininse “gerilim” ya da “korku” yaratan gösterileri izleyerek, tehlike ya da dehşetle oynadığı, bilinen bir gerçektir. Burada durum yapay olup, gerçekte hiçbir ciddi sonuç doğmaması için önlemler alınmıştır. Böylece heyecana ilişkin boşalma çok ilgi çekici bir heyecanlanma durumu üstüne kurulmuş olur. Düzenli olarak yinelenen gerçek heyecanlar içinse durum farklıdır. Bunlar organizmaya gerçek bir sal¬dırı niteliği taşırlar ve uzun vadede önemli bozukluklara yol açarlar (nitekim, sıkıntı verici deneylerin kısa aralıklarla uygulandığı hayvanlarda bu sonuçlar gözlenebilir). Uzun süreli korku ve kaygı durumları, görünürde çözümü olmayan çelişkiler, nevroza kadar gidebilen ciddi ruhsal bozukluklara ya da özellikle ülser gibi organik bozunlara yol açabilirler.
İnsanları ilgilendiren durumların aşağı yukarı tümü toplumsaldır. İnsan heyecanını göstermekle, toplumsal çevresini etkiler, toplum da, kişinin ruhsal dünyasının, vicdanının dışa vuruşlarından etkilenmeden edemez. Hiddetten ağlayan, bağıran, tepinen çocuk önce doğrudan heyecanlarını ortaya koyar, ama bu çeşit dışa vurmalarının yakınları üstündeki şiddetli etkilerini görmekte de gecikmez ve böylelikle bir dizi güçsüzlük tepkisini çoğu kez son derece etkin, dolayısıyla uyumlu bir davranışa dönüştürmüş olur. Heyecan kavramını incelemiş olan bazı bilim adamlarının da belirttiği gibi çekicilik, öfke, gözyaşı, vb.,mantıklı gerekçelerin, deneyime dayalı tartışmanın güçlükle elde edebileceklerine daha kolaylıkla ulaşır.
Son Yorumlar