Hallacı Mansur Kimdir? Niçin İdam Edildi? En ünlü mutasavvıflardandır. Ölümü, İslam tarih, sanat ve kültürünün en önemli olaylarından, konularından biridir. Asıl adı Ebülmugis el-Hüseyin bin Mansur el-Beyzâvi’dir. Babası ateşe tapan bir hallaçtı. 858 yılı İran’da Beyza’da doğdu.
Ana tarafından sahabeden Ebu Eyüp’ün soyundan geldiği söylenir. Babası Tur’dan ayrılarak Vasıt’a yerleşti. Burası, Arapların çoğunlukta ve hanbelilerin etkili oldukları bir kentti. Hallacı Mansur burada ana dili Farsçayı unutarak Arapça öğrendi, on iki yaşına kadar Kur’an hıfzetti ve surelerin iç anlamlarını öğrenmeye çaba gösterdi. Ünlü sufi Sehl el-Tusteri’nin müridi oldu. Yirmi yaşlarında (878) Tusteri’vi bırakıp Basra’ya geldi ve burada Amr ül-Mekki adlı bir sufınin eliyle hırka giydi ve evlendi. Cüneyt ile görüşmek üzere Bağdat’a gitti ve orada Sünniliğe bağlı ateşli bir riyazetçı olarak yaşamını sürdürdü. Bir süre sonra hac görevini yerine getirip Huzistan’a geçti ve sufi hırkasını bırakıp askerlerin taşıdıkları kaba denilen elbiseler giyerek Tanrı’yı bundan böyle kalbine gömdüğünü söyledi. Kendisine bu dönemden sonra Hallaç ülesrar (sırların hallacı) adı verildi. Müritlerinin ve ününün artması nedeniyle mutezile mezhebinden olanların ve şafilerin tepkileriyle karşılaşınca Horasan’a gitti. Beş yıl kadar burada vaazlarda bulunduktan sonra Tuster’e döndü, oradan da Bağdat’a giderek bu kente yerleşti. Hac için ikinci defa Mekke’ye gitti.
Ancak burada sihirbazlık ve cinlerle işbirliği yapmakla suçlanınca Mekke’den ayrılıp Türkistan ve Hindistan’ı dolaştı. Bu ülkelerde buddhacılık, manicilik, hinduculuk gibi inançlar hakkında bilgi edindi. Üçüncü ve son haccını yerine getirmek için Mekke’ye döndü (902). Arafat’ta Tanrı’nın varlığı ile tamamıyla dolması için yaptığı duayı Bağdat’a dönünce de sürdürdü. Bu arada Enelhak (Ben Tann’yım!) dediği çevreye yayıldı. Bazı müritlerin yakalanıp cezalandırılması üzerine Ahvaz’dan Sus’a kaçtıysa da üç yıl sonra yakalanıp Bağdat’a getirildi ve Karmati ajanlığıyla suçlanarak vezir Ali bin İsa’nın emriyle üç gün kent sokaklarında halka gösterilip hapse atıldı. 9l5’te halifeyi ateşli bir hastalıktan, hastalanmış bulunan veliahtın papağınım da ölümden kurtardı. Ancak bu hareketleri mutezile tarafından şarlatanlık olarak nitelendi. Bir kötülük görmesi halifenin annesi tarafından önlendi. Ancak, bu sırada iblis (şeytan) hakkında görüşlerini içeren Ta sin ül ezel ve Miraç adlı iki risalesi, düşmanlarını yeniden harekete geçirdiği gibi ölümüne yol açtı. Öldürülmemesi için halifenin annesinin, oğlu Muktedir’e yaptığı başvurular sonuçsuz kalınca Hallaç darağacına asılıp parça parça edilerek idam edildi (25 Mart 922).
Aşırı Tanrı sevgisiyle tasavvuf tarihine olduğu kadar yaşamı ve görüşleri edebiyata da yansıyan Hallaç, vahdet üşşuhud kuramı ile tanınır. (Yüze yüz birlik, görenle görüleni tek görme, tek bakma) anlamlarını içeren vahdet üşşuhud, kalbe yerleşmiş olan Tanrı’yı sufinin kendisinden ayrı görmemesi biçiminde açıklanır. Hallaç, vahdet ülvücud görüşünü savunanlar tarafından kalbe yerleşeni maddesel olarak görmekle suçlamıştır. Ancak, Hallac’a göre buradaki yerleşme cisimsel değil, ruhsaldır.
İslam tarihinde ve mutasavvuflar arasında Mansur hakkındaki kanaatlar değişiktir. Kendisi zahir alimleri tarafından reddedilir. Mutasavvufların bir kısmı onu makbul saymaz, bazıları o konuda fikir beyan etmemeyi yeğler. Çoğunluğu ise onun lehindedir. Bazıları, sırları açığa çıkardığı için onu eleştirir, sükut etmesi gerektiğini söylerler. Bu konuda yaygın tespit şöyledir: Tevhid ağacını diken Bayezid-i Bistami’dir. Hallaç bu ağacı kanı ile sulamıştır. Muhillin Arabi ise meyvelerini toplayıp insanlığa sunmuştur Hallaç Batı fikir dünyasının da dikkatini çekmiş, hakkında çok eser yayınlanmıştır,
Son Yorumlar