Î.S. I. yy’m sonunda Etiyopya’nm Eskiçağ’da yaşadığı en zengin ve en parlak dönem başladı. Efsaneye göre Süleyman peygamber ile Saba melikesi Belkıs’m oğulları Menelik, Etiyopya’nm ilk kralıydı (”necaşi”). Büyük bir iktisat ve ticaret merkezi olan başkent Aksum, Kızıldeniz’e giden bütün yolları denetiminde tutuyordu ve mimarlık açısından büyük ölçüde gelişmişti. Zamanla Güney Arap lehçelerinden uzaklaşan dil, gelişerek yavaş yavaş gezce haline geldi. Hıristiyanlık kısa süre içinde benimsendi: IV. yy’da kipti monofizizmi Etiyopyalılar arasında yaygınlaştı. IV. yy. ile VI. yy. arasında o tarihte Güney Arabistan’a da egemen olan Aksum İmparatorluğu, en parlak dönemini yaşadı.
Etiyopya Portekiz ve İtalyan İşgalleri
XV: yy’da, İslâm dininin yaygınlaştığı ülkede, Albuquerque, müslüman gücünün yerine Portekiz etkisini yerleştirmeye girişti. Ama XVII. yy. sonunda monofizizmi yok etmek amacıyla kalkışılan beceriksizce bir girişim, Portekizlilerin bağnazlığına karşı bir ayaklanmaya yol açtı. Portekizliler Etiyopya’ dan kovuldu ve ülkenin kapılan uzun süre yabancılara kapalı tutuldu. Bütün bu dönem boyunca müslümanlar, özellikle de, günümüzdeki Somali’nin yerlileri olan Gallalar, Etiyopya İmparatorluğu içlerine sürekli akınlar düzenlediler:
XVII. yy. ortalarında hükümdarın ancak kâğıt üstünde bir yetkisi kalmış, iktidar daha çok, Tigre, Şoa ve Amhara derebeylerinin eline geçmişti. XIX. yy’m sonları çatışmalar, anarşi, entrikalar, Theodoros II ve özellikle Menelik II dönemlerinde yeniden birleşme girişimleri ve bu arada 1869’da Süveyş kanalının açılmasından sonra, yabancı müdahaleleriyle geçti. İtalyanların yardımıyla ülkenin her yanına egemenliğini kabul ettirmeyi başaran Menelik II’nin (1896’daki Adua çarpışmasında, “koruyucular”ından kurtulmayı başardı) çekilmesinden (1909) sonra torunu Lic İyasu, babası Mikhael’in vesayeti altında tahta çıktı; ama 1916’da devrildi ve iktidar Tafari’nin (1892-1975) eline geçti: Başlangıçta, imparatoriçe Zavditu ’ nun yönetimi altında naiplik yapan Tafari, 2 Ağustos 1930’da, Haile Selasiye I (“Üçlü Güç”) adıyla imparator oldu.
Adua yenilgisini içlerine sindiremeyen, 1919’da Müttefiklerin söz verdikleri ayrıcalıklardan paylarını alamayan, dünyanın içinde bulunduğu iktisadi bunalımdan ve “ortak güvenliğin” yıkılmasından yararlanan İtalyanlar, 3 Ekim 1935’te Eritre ve Somali’deki sömürgelerinden başlayarak Etiyopya’yı istila ettiler; Addis- Abeba’mn düşmesinden (Mayıs 1936) sonra, Etiyopya İtalya’nın sömürgesi haline geldi ve İtalya kralı Vittorio Emanuele kendini imparator ilan etti. Bu saldın Avrupa’da şiddetli tepkilere yol açtıysa da, Haile Selasiye’nin Londra’ya sığınmasından önce Cenevre’den yaptığı yardım çağrısına elle tutulur hiçbir çözüm gelmediği gibi, Milletler Cemiyeti’nin İtalya’ya karşı düşündüğü ceza önlemleri bile uygulamaya konulmadı. Ama 5 Mayıs 1941’de Haile Selasiye, Fransız ve İngiliz birliklerinin Kenya Ve Sudan’dan başlattıkları saldırı sonunda imparatorluğuna dönmeyi başardı.
Haile Selasiye Dönemi
İtalyan işgalinden hemen sonra imparator Haile Selasiye’ye düşen görev son derece ağırdı: Ülkeyi yeniden örgütlemesi, Etiyopya’ya içte güçlü bir devlet, dışta da bir etkinlik kazandırması gerekiyordu. Dış alanda Eritre’yi önce federe devlet (1952), sonra da bir eyalet olarak (1962) kazanan Haile Selasiye, özerk kalmayı başararak, bütün ülkelerle olan iyi ilişkilerini korudu. Afrika siyasetini ateşli bir dinamizme dayandırıp, Afrika Birliği’nin önderi olarak, Afrika ülkeleri arasında çıkan anlaşmazlıklarda arabuluculuk yaptı.
İçte kurumlan düzene koydu; ordu ve polis örgütünü yeniden düzenledi; yönetime becerikli görevliler getirdi; hukuk sistemini çağdaşlaştırdı; eğitim ve tıbbı geliştirdi. 1955’te Millet Mecüsi’ne kuramsal olarak daha geniş bir özgürlük vermeyi amaçlayan yeni bir anayasa hazırlattı. Ama bu olumlu gelişmelere karşılık Etiyopya, Afrika’nın iktisat ve kültür gelişmesi en düşük düzeyde olan ülkesiydi. Sanayi bocalamaktaydı; tarım büyük toprak sahiplerinin elindeydi. Yabancı üniversitelerde yetişmiş aydınların, ilerici görüşlü askerlerin ve tartışmaya hazır öğrencilerin oluşturduğu yeni üst tabaka, daha adil bir toplum, çağdaş bir ulusal siyaset isteğiyle hoşnutsuzluğunu belirtmeye başlıyordu. 13 Aralık 1960’ta, subaylar ve sivillerden oluşan bir topluluk ayaklanarak Addis-Abeba’yı aldılar ve reformcu bir hükümet kurulacağını açıkladılar. Ama iki gün sonra, darbeciler acımasızca ezildi. O tarihten sonra, Haile Selasiye, içte durgun ve baskıcı bir siyaset izlemeye başladı.
Yalnızca dış siyaset uygulaması canlı kalmıştı: 9. Afrika Birliği Örgütü Konferansı’nda (1971) kendini ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı savaşta önder olarak kabul ettirmeyi başaran Haile Selasiye, çeşitli ülkelere yaptığı gezileri artırdı; A.B.D’nden askerî ve siyasal yardım almayı sürdürürken, komünist ülkelerle ilişkilerini de korudu. 1973’te Arapların baskısıyla İsrail’le ilişkilerini kesti. Ama korkunç bir açlık ve sayısız grevler sonunda, 1973-1974’te ülkede genel bir bunalım başladı ve 12 Eylül 1974’te, yedi ay süren bu açık bunalımın ardından, ordu yeni bir yönetim kurdu.
Etiyopya’da Krallığın Kaldırılması
1974 askeri ayaklanması, Haile Selasiye’nin imparatorluk ayrıcalıklarını korumuş, imparator ile Derg (120 üyeden oluşan Devrim Konseyi) arasında bir tür işbirliği kurulmuştu. Haile Selasiye, iki temel reformu gerçekleştirmeye söz vermişti: Toprak reformu; Anayasa’nın hükümeti meclise karşı sorumlu kılacak biçimde, yeniden hazırlanması. Ama 1974 Kasımından başlayarak, Derg’in bünyesi içinde görüş ayrılıkları başladı ve içte su yüzüne çıkan bir muhalefete karşın, en köktenci eğilimde olan grup, hızla devrim yönetimini denetimine aldı: Çok sayıda şirket uluslaştırıldı; krallık kaldırıldı ve imparator tahttan indirildi; öğrenciler geniş bir okuma-yazma seferberliği için ülkenin dört bir köşesine gönderildi.
1974 Aralığından sonra, Derg’in denetimini ele geçiren Albay Mengistu Haile Mariam, devrimi daha da sola kaydırdı: Küba ve Çin örneklerinden esinlenen bir köylü ortaklığı modeline dayanan bir toprak reformu yapılması. 27 Ağustos 1975’te imparator Haile Selasiye öldü (ne koşullar altında öldüğü hiçbir zaman açıklanmadı). 1975 yılı Derg içinde parçalanmalarla geçti. Sivil bir yönetime dönüş için verilen sözler yerine getirilmedi ve rejim “güçlü” bir halk demokrasisinin kurulmasına doğru yöneldi. Karışıklıklar günden güne artmakla birlikte, bütün karşı çıkma eylemleri acımasızca bastırıldı.
DEVRİM ÇALKANTILARI
Ülkenin, ne olacağı belirsiz geleceği karşısında, çoğunluğu yoksul tabakalardan gelen yeni yöneticiler, gerek Derg içinde, gerek 1977’de Kitlelerin Örgütlenmesi Geçici Bürosu çevresinde toplanan siyasal örgütlerin basamaklarında etki kavgalarına giriştiler. Başlıca hareket, Derg’deki askerlerin otoritesini sarsmaktan vazgeçmeyen, Etiyopya’nm birliğini savunan sosyalist “Me’ison” hareketiydi. Birbirini aralıksız izleyen yüzlerce temizlik hareketi zaman zaman, Etiyopya Halk Devrimci Partisi yandaşlarını büe etkiledi. Albay Mengistu Haile Mariam, diplomatlığa özenmekle birlikte, “zorba”ya çıkan adını sümekten çok, S.S.C.B. ile Küba’nın (1977) güvenini kazanmakta başarılı oldu ve “terörü terörle ezin” sloganını benimsedi.
GERİLLA SAVAŞINDAN GÜNÜMÜZE
Oeaden çatışması da Eritre çatışması gibi çok kanlı oldu; ama farklı olarak, Etiyopya birliklerine sağlanan Küba desteği üe Sovyet stiah yardımı sayesinde, 1978’de çarpışmalar sona erdi (uzun süre Somali’yi destekledikten sonra, Etiyopya saflarına dönen
S.S.C.B’nin diplomatik ve stratejik dönüşü olmasaydı, cunta Oga- den’daki Somali eyaletini yitirecekti). Ama Eritre’deki ayrılıkçı çalkantı, sürüp gitti. Üstelik Ağustos 1980’de Etiyopya ile Somali arasında Ogaden’le ilgili savaş yeniden alevlendi. Etiyopya’nın, binlerce direnişçiyi Somali topraklarına püskürterek duruma egemen olmasına karşın, Somali iki devlet arasındaki sımr çizgisini tanımamayı sürdürdü. Bu arada içte, rejimin marksçı özellikleri artırılarak, 1982 Ocağında din kuruluşlarının mallarına el kondu ve
S.S.C.B’nin desteğiyle Eritre’de ulusçulara karşı kanlı bir harekâta girişildi. 1982’den başlayarak ülkeyi etkisine alan kuraklık milyonlarca kişinin can vermesine yol açarken, 1987’de yapılan halk oylamasıyla yeni bir anayasa yürürlüğe girdi ve Etiyopya İşçi Partisi’nin belirlediği adayların katıldıkları meclis seçimlerinden sonra, Askerî Konsey kendini feshetme kararı alarak (3 Eylül 1987), iktidarı yeni yönteme devretti. 10 Eylül 1987’de Millet Meclisi, Mengistu’yu devlet başkanlığına seçti.
3 Nisan 1988’de Somali’yle imzalanan barış anlaşması sonucunda, iki ülke arasında 1977’den beri sürmekte olan savaş sona ererken, Eritre ve Tigre bölgelerinde Etiyopya ordusu yeniden saldırıya geçti. Ama 1988’den başlayarak uğranılan yenil- güer ve Masaua kentinin Eritre Halk Kurtuluş Çephesi’nin eline geçmesi, dünyadaki siyasal gelişmelerden de etküenen Mengistu’yu, yüzde yüz bir dönüş yaparak, marksçüıktan vazgeçildiğini ve karma iktisat sisteminin benimsendiğini ilan etmek zorunda bıraktı (5 Mart 1990). Ne var ki, alınan önlemlerin (köylülere, topraklarını özgürce işleme ve ürünlerini sa- tabüme hakkı tanınması) köylülerin yaşantısında önemli bir değişikliğe yol açmaması (ülkede 3 nnlyonu aşkın kişi hâlâ açlıkla karşı karşıyaydı) bir yana, Eritre gerillalarının ülkenin kuzeyini denetim altına almaları (1991 Mayısı) Mengistu’nun istifa ederek (28 Mayıs 1991) ülkeden ayrılmasıyla sonuçlandı. Mengistu’nun yerine yardımcısı Tesfaya Ga- ber Kidan getirildiyse de, Eritre gerillaları, savaşın sürdürüleceğini açıkladılar ve 28 Mayıs 1991’de ayaklanmacılar Addis Abeba’ya girdiler. Eritre Halk Kurtuluş Cephesi’nin Eritre’de, bölgenin geleceği konusunda bir halk oylaması yapılıncaya kadar geçici bir hükümet kurmasının ardından, Tigre’nin Kurtuluşu İçin Halk Cephesi, Addis Abeba’da bir geçiş hükümeti kurulduğunu, tek parti Etiyopya İşçi Partisi’nin kapatıldığını açıkladı ve ülkedeki çeşitli etnik topluluklar Ue çeşitli siyasal görüşlerin temsücilerini içeren bir Ulusal Konferans topladı. Bu konferans sonunda kurulan Ulusal Meclis, Etiyopya Devrimci Demokratik Cephesi başkanı Meles Zenavi’yi devlet başkanlığına seçti (1991 Temmuzu).
Son Yorumlar