Din Nedir? Kelime Anlamları Nelerdir? İnsanın Allah’la, yaratıcı ile, kutsal olanla ilişkisini belirleyen inanışların bütünü. Bu inanışların her birinin ibadetlerinin tümü. İman, inanış, manevi bağlılık, İslam dini, Hıristiyan dini, Musevi dini gibi.
Din kavramı uygarlık boyunca oluştu. İlkel denilen halkların ya da eski uygarlıkların hiçbirinin dilinde, ne Yunanca nede Latince’de, bu gün din denilen şeyi anlatan bir terim yoktur. Latince religio terimi, yalnızca bir törenler, kurallar, ayin usulleri, yasaklar ve buyrukların tamamını kapsarsa da, asıl olarak insanın Allah’la olan ilişkisini, belirten modern din anlamını taşımaz.
Hıristiyan Batı dünyası ile İslam dünyasında din kavramları aynı değildir. İslam bilginlerine göre din, Allah tarafından vaz edilmiş olan ve bağlılarını dünya ve ahirette kurtuluş ve mutluluğa götüren ilahi bir kanundur.
Batı’da ise, din daha dar bir anlam taşır. Latince Ligare, religare (Bağlamak) kökünden gelen Religion (Din), Tanrı ile kul arasındaki bağ manasınadır.
Hıristiyanlıkta din ve devlet ayırımı olduğu halde, İslam doktrininde din, devlet, dünya, spritüel, temporel kavramlarının hepsi bu tanrısal kanun potası içinde eriyip bütünleşmişlerdir.
Hıristiyan Batı dünyasında laikleşme hareketinin nispeten kolay gerçekleşmesine mukabil, İslam dünyasındaki laikleşmenin çok sancılı geçmişinin başlıca sebebi, bu iki ayrı kültür ve uygarlık dünyasındaki din kavramları arasında önemli farklar bulunmasıdır.
Bizde din denildi mi, ardından şeriat, ümmet, millet, mezhep, tarikat, tasavvuf gibi kavramlar akla gelmektedir.
Dinin Kelime Anlamları
Arap dilbilimcilerinin sözcüğe verdikleri anlamlar üç noktada toplanır:
1- Arami ibrani dilinden Arapça’ya geçen din, hüküm anlamına gelir.
2- Arapça kökenli din gelenek ve görenek demektir.
3- Farsça’dan geldiği öne sürülen din sözcüğü, bir inanç sistemini ifade eder. Kur’an’da 92 ayette geçen din sözcüğü, bu üç anlamın yanısıra, Fatiha suresinde görüleceği gibi (1, 3) Ahirette hesap, ceza ve ödüllendirme anlamında da kullanılır.
Kelam biliminde din, genellikle Doğrudan kendi iradeleri ile ilkelerini benimseyen ve gereklerini yerine getiren insanları, ahiret ve dünya mutluluğuna ulaştıran ilahi yaslar bütünü biçiminde tanımlanır. Bu yasaları, özgürce ve seve isteye benimseyen kişiye de dindar denir.
İslam inancına göre din, ilke olarak Allah tarafından ortaya konur (vaz-ı ilahi); peygamberler dahil hiç bir insan din koyamaz. Peygamberler, Allah’ın koyduğu dini insanlara duyurmakla görevli elçilerdir. Kurân’da sık sık Hz.Peygamber’in bir uyarıcı, müjdeleyid ve elçi olduğu belirtilir. Hz.Muhammed, Kurân’ın buyruğuna uyarak açıkça, Ben de sizin gibi bir beşerim; ne var ki, bana vahiy gelir der (XVIII, 110). Dinin muhatabı, akıl ve irade özgürlüğü taşıyan insanlardır; bu nedenle hayvanlar, akıl hastaları, özgür düşünme ve inanma yeteneğinden yoksun kalmış insanlar, din bakımından yükümlü ve sorumlu sayılmazlar. İslâm din bilginlerinin büyük bir çoğunluğu, din duygusunun insanlarda yaradılıştan (fıtri) var olduğu görüşünü taşırlar. Müslümanlıkta din ve inanma, en yüksek düzeyde gerçek ve iyilik sayılır. Kurân’da Allah’ın insan benliğine iyilik ve kötülüğü tanıma, seçme yeteneği verdiği belirtilir (XCI, 8, 10). Bu yetenek nedeniyle insanın canlı ve cansız varlıklara, evrendeki ve kendi maddesel ve ruhsal varlığındaki düzene bakarak tanrısal gerçeğe ulaşabileceğini belirten birçok ayet vardır. Kurân, inanmanın doğal, inançsızlığın ise doğaya aykın olduğu görüşünden yola çıkarak, inançsızlıktan çok yanlış inanmalar üzerinde durur.
İslam inancında din, ilke olarak kesinlikle zorlayıcı bir güç değildir. Kurân, Dinde zorlama yoktur der (1.256) ve Dehr suresinde şunları ekler: Allah, yolu göstermiştir. Artık dileyen şükretsin, dileyen nankörlük yapsın (LXXVI, 3). Yine Kurân’da Hz.Muhammed’e şöyle buyrulur: İnsanlara dini gerçekleri hatırlat. Sen, yalnızca bir hatırlatıcısın; yoksa onlar üzerinde bir zorba değilsin (LXXVIII, 21). Böylece İslâm dini inanç konusuna kesin bir özgürlük getirmiştir. Özgürce verilmiş bir kararla, içten benimsemeden, yalnızca sözleriyle İslâm dinini kabul ettiğini belirten bir kişi mümin sayılmaz. Kurân’da, çıkar kaygısıyla Müslümanlığı benimsediklerini açıklayan Bedevilere, Sizler inanmış değilsiniz… İman henüz kalplerinize girmedi (XLIX, 14) denilir.
İslam bilginleri dinleri hak dinler ve batıl dinler ya da semavi dinler ve semavi olmayan dinler diye ikiye ayrılırlar. Hak (semavi) dinler, kaynağı tanrısal olan ve bir peygamber tarafından vahiy yoluyla öğrenilerek insanlığa duyurulan dinlerdir. Buna karşılık, vahye dayanmayan, tanrısal bir nitelik taşımayan, hangi niyet ve amaçla olursa olsun, insanlar tarafından ortaya atılan dinlere de batıl (Semavi olmayan) dinler denir. İnsanlığın ilk dini, hak dindir, ilk peygamber de Hz.Âdem’dir. Ay ve güneş gibi doğa varlıklarına, putlara, ruhlara vb. tapma, çoktanncılık gibi inançlar sonradan uydurulmuş batıl dinlerdir. Allah, Hz.Âdem’den Hz.Muhammed’e kadar geçen süre içinde, insanlar hak dininden uzaklaştıkça, zaman zaman peygamberler göndererek insanlığı sürekli hak dinine çağırdı.
Kuran’da, tarih boyunca her ulusal bir peygamber gönderildiği belirtilir. İslam dini, hak dinlerinin sonuncusudur. Aslında hak dinleri olmakla birlikte, zamanla insan eli karıştığından tanrısal niteliklerini az çok yitirmiş olan Yahudilik ve Hıristiyanlığın hükümleri, İslâm dininin gelmesiyle ortadan kaldırılmıştır (nesh). Bu nedenle Kur’an’da Allah katında din, İslâmdır (İH, 12); Her kim İslâm’dan başka bir din seçerse, onun bu dini makbul değildir (III, 95) denir. Bununla birlikte Kurân, temelde hak ve ilahi olmaları nedeniyle Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa karşı batıl dinlere göre daha yumuşak bir tavır takınır ve bu dinlerden olanlardan daha çok ehl-i kitap (kitaplılar) diye söz eder; onlar arasındaki iyi ahlaklıları över (111, 75); camilerle birlikte havraların, kiliselerin, manastırların da dokunulmaz olduklannı belirtir (XX, 40). Kurân, bu olumlu yaklaşımını daha da ileri götürerek kitaplıları, Allah’tan başkasına tapınmamak, O’na hiçbir şeyi eş tutmamak gibi temel inanç noktalarında birleşmeye çağırır (111, 64)
Son Yorumlar