Almanca yazan Çek yazarı (Prag, 1883- Kierling Sanatoryumu, Viyana yakınları, 1924). Hali vakti yerinde bir Yahudi tüccarının oğlu olan Franz Kafka (babasının, üstünde kurduğu baskı, Kafka’da dehşet, suçluluk ve aşağılanma gibi duyguların ortaya çıkmasına neden olmuştur: Babasına yazdığı bir mektupta “sen koltuğunda oturup, dünyayı yönetiyordun” diye yazar), Prag’da son derece yalnız bir çocukluk dönemi geçirdikten sonra, bir Alman üniversitesinde hukuk öğrenimi gördü. Gerçekte, “hem tutsak hem de sürgünde yaşadığı” babaevinin ve Prag’ın “etki”sine boyun eğen, ancak yaşamının sonuna doğru, 1923’te, Prag’dan ayrılarak Berlin’e yerleşen Kafka, bir sigorta şirketinde çalışırken, inşam ezen bir bürokrasinin saçma ve makineleşmiş işleyişini gözlemledi; yapıtlarındaki toplumsal görüş açısını da bu deneyimine dayandırdı. Kafka “korkulu hayallerinden edebiyat yaşamına yönelerek kurtuldu. Yayıncı Rowolt, Kafka’nm 1910’da yazmaya başlamış olduğu Günce’sinden (Tagebücher) bir bölümü 1913’te yayımladı. Böylece Kafka’nın ilk kitabı çıkmış oldu. 1916’da Değişim (Die Werwandlung) yayımlandı, 1919’da Ceza Sömürgesi (İn der Strafkolonie) adlı kitapları çıktı. Gene 1919’da Kurt Wolf adlı yayımcı Bir Köy Hekimi adlı bir başka öykü derlemesini bastı. Kafka 1921’de, Müena Jesenskâ Pol- lakova’ya tutkusunu üstü kapalı bir biçimde işlediği Şato’yu (Das Schloss) yazmaya koyuldu. Yakalandığı gırtlak veremi nedeniyle kaldırıldığı, Viyana yakınlarındaki Kierling Sanatoryumu’nda 3 Haziran 1924’te öldü. Sağlığında yayımlanan yapıtları pek ügi görmeyen Kafka, romancı dostu Max Brod’dan (1884-1968), öldükten sonra elyazması metinlerini yok etmesini istemiş ama Max Brod, Kafka’mn bu isteğine uymayarak, çoğu bitmemiş olan yapıtlarını yayımlamış ve böylece dünya edebiyatınm bu hiçbir akıma, hiçbir okula bağlanamayan yazarının yok olmasını önlemiştir.
Kafka’nın ölümünden sonra yayımlanan yapıtları arasında özellikle şunları sayabiliriz: Bir Açlık Şampiyonu (Ein Hungerkünstler, 1924); Dava (Der Prozess, 1925); Şato (Das Schloss, 1926); Amerika (1927); Taşrada Düğün Hazırlıkları (Hochzeitsvorberei- tungen auf dem Lande, 1953); 1910’dan ölünceye kadar hemen hemen aralıksız tuttuğu Günce ‘si (Tagebücher, 1948); Milena’ya Mektuplar (Briefe an Müena, 1953); Felice’ye Mektuplar (Briefe an Felice, 1967); vb.
Kafka’nın yapıtlarındaki kaygı verici, boğucu hava, insanoğlunun, sözcüklerin ve anlamların istekli ve gülünç zayıflığı karşısmdaki şaşkınlığından, düşkırıklığından kaynaklanır. Edebiyat yalnızca sözcüklerden kuruludur ve kendi kendinin bitip tükenmez bir yinelenmesi biçiminde gelişir. Dolayısıyla, edebiyat, özü gereği bir parodidir. Nitekim, Dava ‘da ve Şato’da, polisiye roman, destan, serüven romanı gibi çeşitli edebiyat türlerinin parodisi görülebilir. Sözgelimi Dava, bazı eleştirmenlerce suçlunun gerçek kimliğinin ortaya çıkarılmaya çalışıldığı değü de, ne üe suçlandığının araştırıldığı bir polisiye roman olarak yorumlanmıştır.
Ancak, Kafka’mn yapıtları, yalnızca insanlık durumunum genel ve örnek bir görünümünü veren “düş kırıklığıyla son bulmuş bir tasarı” olarak değerlendirilemez. Onun öyküleri, romanları ve güncesi, aynı zamanda, bir korku, sıkıntı, dehşet dünyasının yaratılmasıdır. Görünümleriyle güven verici olan insanların ve nesnelerin oluşturduğu gündelik dünya, Kafka’da, gerçek sandığı dünyanın bir kâbusa dönüştüğünü gören, korkuya kapılmış bir kahramanın gözleri önünde gizemli tehditlerle, anlaşılması güç güvensizliklerle dolar.
Son Yorumlar