Atatürk inkılapları sonrasında ekonomi, eğitim ve sağlık alanındaki gelişmelerle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Ekonomi alanındaki gelişmeler
Atatürk, Türk milletine ilişkin ideallerini gerçekleştirebilmek ve Türkiye’yi milletler ailesi içinde yüksek bir konuma getirebilmek için çok çaba harcamıştır. Bu amaçla çeşitli ilkeler belirlemiş ve o ilkelere dayanarak her alanda inkılaplar yapmıştır. Böylece modern Türkiye’nin kurulmasında ve gelişmesinde üstlendiği öncülük görevini başarıyla yerine getirmiştir.
Kurtuluş Savaşı’ndan zaferle çıkan milletimizi büyük ekonomik sorunlar beklemekteydi. Bunun üzerine Mustafa Kemal, 17 Şubat 1923’te İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi’ni topladı. O, bu kongredeki konuşmasında “Siyasi, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olamaz, az zamanda söner.” diyerek ekonominin önemini vurguladı.
İzmir İktisat Kongresi’nde ülkemizdeki ekonomik faaliyetlerin genel olarak özel sektör tarafından yürütülmesine karar verildi. Ayrıca devletin serbest piyasa düzenini ve girişimcileri desteklemesi ilkeleri benimsendi. Kongrede alınan kararlar devlet tarafından hemen uygulamaya konuldu. Bu amaçla bir yandan tüccarları ve sanayicileri teşvik edici uygulamalar başlatılırken diğer yandan özel sektörün kredi ihtiyacını karşılamak üzere 1924
yılında Türkiye İş Bankası kuruldu. 1927 yılında Teşvikisanayi Kanunu çıkarılarak özel girişimciler eliyle millî sanayinin kurulmasına çalışıldı.
Bunun yanı sıra yabancılardan satın alınan şirketlerin işletilmesi özel kesime bırakıldı. Ancak devletin özel sektöre verdiği desteğe rağmen sanayileşme yolunda önemli bir ilerleme sağlanamadı. Bu durumun ortaya çıkmasında sermaye azlığı, ham madde kıtlığı, teknik bilgi yetersizliği ve deneyim eksikliği gibi nedenler etkili oldu.
Devletçilik ilkesine göre büyük sermaye gerektiren ağır sanayi kuruluşlarının ve fabrikaların devlet tarafından kurulması kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde ulaşım ve iletişim gibi altyapı hizmetlerinin de yine devlet tarafından verilmesine çalışılmıştır.
Devletçilik ilkesi Türk toplumuna büyük faydalar sağladı. Devletçiliğin benimsenmesinden sonra planlı ekonomiye geçildi ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı. Planın temel hedefi, üç beyaz olarak adlandırılan ve hemen hemen tümü ithalat yoluyla karşılanan un, şeker ve pamuğu ülke içinde üretebilmekti. Türkiye bu planı başarıyla uyguladı ve dünyada en hızlı kalkınan ülkelerinden biri oldu. Ayrıca temel tüketim maddeleri bakımından dünyanın kendi kendine yeten sayılı ülkelerinden biri haline geldi
Eğitim alanındaki gelişmeler
Laiklik ilkesi devlet yönetimi ve hukuk alanında olduğu gibi eğitimde de köklü değişiklikler meydana getirdi. Bu ilke gereği çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla tüm eğitim kurumları tek çatı altında toplandı.
Öğretim programları akla, bilime, toplumun ihtiyaçlarına uygun şekilde yeniden düzenlenerek çağdaş hale getirildi. Ayrıca okullarda karma eğitime geçilerek kız ve erkek öğrencilerin bir arada okuması sağlandı. Cumhuriyet Dönemi’nde medreselerin kaldırılmasından yeni Türk harflerinin kabulüne, tekkelerin kapatılmasından kadın haklarına ve kıyafette değişikliğe kadar sosyal hayatı ilgilendiren bütün köklü yenilikler laiklik ilkesinin benimsenmesiyle mümkün olabilmiştir. Laiklik ilkesiyle vatandaşların din, vicdan ve ibadet hürriyetleri de güvence altına alınmıştır.
Türkiye’deki yabancı okullar 3 Mart 1924’te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı. 1925’te hazırlanan bir genelgeyle bu okullardaki Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenleri tarafından okutulmasına karar verildi. Ayrıca söz konusu okullar Türk müfettişlerin denetimine açıldı. Bu kararlar ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen yabancı devletlerin şikâyetine neden oldu. Ancak Türkiye konuyu bir iç mesele olarak gördüğünü ifade ederek bu şikâyetleri dikkate almadı. Bunun üzerine Türk yasalarına ve yönetmeliklerine uyan okullar faaliyetlerine devam ederken uymayanlar kapatıldı.
Sağlık alanındaki gelişmeler
Milli Mücadele’mizin başladığı günlerde askerimiz bir yandan düşmanla çarpışırken diğer yandan tifo, tifüs, kolera, trahom, verem, sıtma, çiçek gibi salgın hastalıklarla mücadele ediyordu. Cephe gerisindeki insanlarımızın durumu da pek farklı değildi. Bu nedenle Mustafa Kemal sağlıkta iyileştirme hareketine daha savaş sürerken başladı. TBMM’nin açılışından hemen sonra çıkarılan bir kanunla Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaletinin (Sağlık ve Sosyal Yardımlaşma Bakanlığı) kurulmasını sağladı. Böylece sağlık hizmetlerine büyük önem verdiğini ve bunu devletin temel görevlerinden biri olarak gördüğünü gösterdi.
Mustafa Kemal, 1 Mart 1922’de Mecliste yaptığı konuşmada sağlık alanındaki hedeflerini “Sağlık ve sosyal yardım hususlarında takip ettiğimiz gaye şudur: Milletimizin sıhhatinin korunması ve desteklenmesi, ölümün azaltılması, nüfusun arttırılması, bulaşıcı ve salgın hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu suretle millet fertlerinin dinç ve çalışmaya kabiliyetli bir hâlde sıhhatli vücutlar olarak yetiştirilmesi.” sözleriyle ifade etti. Hükümetlerimiz de onun gösterdiği bu hedeflere ulaşmak için çok çalıştı.
Ülkemizde Cumhuriyet Dönemi’yle birlikte bilime ve toplumun ihtiyaçlarına uygun şekilde koruyucu sağlık hizmetlerine önem veren bir sağlık politikası benimsendi. Bu politika doğrultusunda doktor, ebe, hemşire ve sağlık memuru sayısının arttırılmasına çalışıldı. Hekimlerin çalışma şartlarını, ücretlerini iyileştirmeye yönelik kanunlar çıkarıldı. Hekimlere zorunlu hizmet yükümlülüğü getirildi. Sağlık hizmetlerinin köylere kadar yayılmasını sağlamak amacıyla “seyyar hekimlik” uygulaması başlatıldı.
Son Yorumlar