Fotoğrafçılık Nedir? Tarihi ve Fotoğraf Çekme Tekniği (Dijital Öncesi Dönem), Fiziksel ve kimyasal olaylardan yararlanarak nesnelerin görüntüsünü tespit etme sanatı. Fotoğrafçılık (“fotoğrafi“) terimini ilk kez Ingiliz fizikçisi Charles Wheatstonel Şubat 1839 tarihinde, fotoğraf negatifinin bulucusu olan William Henry Fox Talbot’a gönderdiği mektupta kullandı.
Fotoğrafçılığın Tarihi
Eskiçağ’da, Aristoteles, Güneş’ten gelen ve deliklerden geçen ışığın yuvarlak görüntüler verdiğini gözlemişti. Rönesans’ta Leonardo da Vinci karanlık odayı şöyle anlatıyordu: “Aydınlatılmış nesnelerin görüntüleri çok karanlık bir dairedeki bir delikten girdiğinde, bu görüntüleri, daire içinde, deliğin biraz uzağına yerleştirilmiş beyaz bir kâğıda yansıttığınızda, kâğıt üstünde nesneleri kendi biçimleri ve renkleriyle göreceksiniz. Bunlar başaşağı durumda olacaklar; bunun nedeni de, ışınların kesişmesidir.” Della Porta, 1570’e doğru, karanlık odayı tanımlamış, Scheele (1742-1786) 1777 yılında, ışığın çeşitli cisimler üstündeki etkisiyle ilgili incelemelerini sergilemişti. 1800’e doğru, Wedgwood ve Davy bazı resimleri gümüş nitrat yardımıyla kopya ettiler ama tespit edemediler. Wedgwood fotoğraf resmi düşüncesini ortaya attı. 1780 yılına doğru fizikçi Charles, gümüş tuzları kullanarak ışık etkisiyle portreler gerçekleştirdi.
Fotoğrafçılığın Doğuşu Ne Zamandır?
1815-1827 yılları arasında Nicephore Niepce, ilk kez, Yuda bitümünün ışıkla beyazlanması ve çözünmezleşmesi özelliğini kullanarak irisli diyaframın karanlık odada elde edilen görüntülerini kalıcı biçimde tespit etti. Niepce, fotoğrafın gerçek bulucusu olarak kabul edilmelidir. Bilinen en eski fotoğrafı 1822 yılından kalmadır. Bu fotoğraf Niepce’in bahçesinde hazırlanmış bir masayı görüntüler (güneş altında sekiz saat poz sonunda çekilmiştir). Büyük bir olasılıkla ilk sonuçları 1816 yılından sonra elde eden Niepce taşıyıcı olarak, cam, kalay, gümüş kaplı bakır levhalar kullandı. 1829 yılında, karanlık odada elde edilen görüntülerin tespitiyle ilgili araştırmalar yapan ressam Daguerre ile bir ortaklık sözleşmesi imzaladı.. Niepce 1833 yılında ölünce, Daguerre onun yöntemlerini geliştirdi ve yeni maddeler denedi. 1835 yılında, dolaysız bir pozitif kopya elde etti ve üç yıl sonra tespit etme yolunu bularak “dagerreyotip” adını verdiği yeni bir yöntem ortaya attı.
19 Ağustos 1839 tarihinde, Fransız hükümetinin satın aldığı yöntemi öğrenen François Arago bunu, dünyanın her tarafından gelen temsilciler önünde açıkladı: “Özenle parlatılmış gümüş kaplı bakır levha, sarı bir renk alana kadar, iyota batırılmış pamukla silinir; on üç ve otuz dakika arası bir süreyle karanlık odada bırakılır, henüz görüntü taşımazken bir lambayla ısıtılan cıvayla dolu bir kutu üstüne yerleştirilir. Cıva buharları, alınan ışık oranında, ışığın değdiği bölgelere yapışırlar ve aydınlık bölgeleri belirterek pozitif bir görüntü oluştururlar. Işığın değmediği bölgeler karanlık alanlardır. Tuzlu sıcak suyla yıkama, ışığın etkisini durdurur ve görüntüyü kalıcı kılar.” (Dagerre,developman ve tespit ilkelerini böyle belirlemiştir).
1841 yılında İngiliz FoxTalbot, günümüzde kullanılan fotoğrafçılık yöntemlerinin başlangıcı olan ve “kalotip” diye adlandırılan yöntemi buldu. Dagerreyotip doğrudan pozitif ama tek bir kopya veriyordu, 1833’ten sonra, Talbot duyarlı kâğıt üstünde negatifler elde ederek bunları pozitife çevirdi. Kalotip yöntemi, özellikle tespit edici olarak sodyum hiposülfit kullanımı başta olmak üzere,birbirini izleyen çeşitli düzeltmelerin sonucunda ortaya çıktı.
1839 yılında, Bayard, aşağı yukarı aynı yöntemle benzer sonuçlar elde etti. Başlangıçta dagerreyotipinkine oranla daha kaba olan kalotip görüntüsü, sonsuz sayıda kopya elde etme olanağı verdiği için yerleşmeye başladı. Yıllar geçtikçe fotoğrafçılık alanında yenilikler birbirini izledi. 1858 yılında Nadar, ilk hava fotoğraflarını gerçekleştirdi. Yüzyıl sonra, A.B.D’li kozmonotlar Ay üstünde ilk fotoğrafları çektiler. Bu arada, 1938 yılında kstırografi (bir yarı-iletkenle kaplı metal bir levhanın elektrostatik yükünün bölgesel olarak ışık aracılığıyla yok edilmesi) doğdu. Görüntü, elektrostatik boşalım yoluyla kâğıda aktarılan bir toz. yardımıyla görselleştirildi.
Fotoğrafın Uygulama Alanları Nelerdir?
Çağımızda, “görüntü uygarlığı” olarak benimsenen fotoğraf öyle bir yere gelmiştir ki, laboratuvarlarda, üniversitelerde, fabrikalarda, hastanelerde, müzelerde, yönetimde, okullarda, orduda, yayın alanında, vb. alanlarda yokluğu düşünülemez. Gerçekten de güçlü bir betimleme aracı olan fotoğraf, bilim, sanayi, sinema, basım teknikleri, öğretim yöntemleri, gökbilim, vb. dallardaki uygulamalarından ötürü bilginin belirleyici bir öğesi olmuştur. Duyarlı fotoğraf tabakası insan gözüne oranla daha geniş bir tayf alanına yayılır. Zaman içinde görüşümüzün algılayamadığı olayları biriktirebilir ve bize tanıtır (kızılaltı ve morötesi fotoğrafları, radyografi, iyonlayıcı tanecikler, vb.).
Fotoğrafçılık Tekniği
Fotoğrafçılık kolodyum ya da jelatinli gümüş bromür gibi maddelerin ışık duyarlığına ve bir objektif ile bir karanlık odadan oluşan bir sistemin kullanımına dayanır. Fotoğraf makinesi diye adlandırılan bu sistem, duyarlı yüzey üstünde fotoğrafı çekilen konunun görüntüsünün oluşmasını sağlar.
Fotoğraf Makinesi
Fotoğraf makinesi bir karanlık oda ile objektifi oluşturan ve fotoğrafı çekilen konunun karanlık odada ters görüntüsünü veren bir mercekler sisteminden kuruludur. Objektifin arkasına yerleştirilen diyaframın görevi, karanlık odaya sızan ışık demetinin çapını sınırlamaktır. Obtüratörse, duyarlı tabakanın ışığa tutulma süresini belirleme olanağı verir.
Objektif
Uzak nesnelerin görüntüsü, tam olarak, aygıtın odak düzleminde, daha yakındaki nesnelerin görüntüsüyse odak düzleminin dışında oluşur; dolayısıyle, bir ayar düzeneği yardımıyla, yeterli netlikte bir negatif elde etmek için objektif ile duyarlı tabaka arasındaki uzaklığı artırmak gerekir. Objektif odağı ne kadar büyürse, aygıtın kapsadığı alanın açısı o kadar küçülür.
Teleobjektiflerin büyük bir odak uzaklığı, geniş açılı objektiflerinse küçük bir odak uzaklığı vardır. Odak uzaklığı klişenin köşegeniyle aynı düzeyde büyük olan objektiflere normal odaklı objektif denir. Bu aygıtların alan açısı aynıdır ve film ölçüleri ne kadar küçük olursa, aygıt o kadar az yer kaplar. Bu da küçük film boyutlu aygıtların başarısını açıklar (sözgelimi 24×36). Zum (zoom) tipi objektifler değişken odaklıdırlar ve alan açısının değiştirilmesine olanak tanırlar.
Bir fotoğraf makinesi objektifinin başka bir özelliği de ışıklılığıdır; bu, diyafram sonuna kadar açıkken, objektif çapı ile odak uzaklığı arasındaki oran ile gösterilir. Eşit açıklıkta kısa odaklı bir aygıt, büyük odaklı bir aygıta oranla daha ışıklıdır. Diyaframın bağıl açıklığı diyafram çapı ile odak uzaklığı arasındaki bağıntıya eşittir. Bağıl açıklığın ters değerleri bir dizi rakamla gösterilir; 4;5,6;8;11; 16 ve 22 (rakam ne kadar büyükse diyafram da o kadar kapalıdır); birbirini izleyen iki rakam arasındaki bağıntı. “2’ye eşittir.Bir rakamdan kendini izleyen rakama geçerken duyarlı tabakanın aydınlatılması iki katına çıkarılır. Bu nedenle, aydınlatma açısından, poz süresini iki katma çıkararak ve diyaframı bir sayı kapayarak aynı sonuç elde edilir. Eşit açıklıkta, diyafram çapı, 24×36 milimetre film boyutlu bir aygıta göre, 6×9 santimetre boyutluda daha büyüktür.
Alan Derinliği
İçinde, karanlık odanın dibinde oluşan görüntünün net olduğu bölgenin, derinliğidir. Konu ne kadar uzak, odak ne kadar kısa ve açıklık ne kadar küçük (yani açıklığı simgeleyen rakam ne kadar büyük) olursa, alan derinliği de o kadar büyük olur. Odak ötesi, adı verilen ve objektif çapının 2 000 uzaklıkta (yaygın objektifler için 20-50 m arasında) fotoğrafı çekilen konuların görüntüsü karanlık oda dibinde net olur. Açıklığı sınırlı olan (sözgelimi 8) amatör makinelerin büyük bir alan derinliği vardır (küçük boyutlu film için 3 m ile sonsuz arasında).
Dolayısıyla bu fotoğraf makinesi çeşidi için bir ayar düzeni gereksizdir. Ayrıca, nesne, makineye ne kadar yakın olursa, alan derinliği o kadar az olur; bu olay, optik yasalarıyla kolaylıkla açıklanabilir ve derinliğin, uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğu gösterilir.
Fotoğraf Makinesinin Ayarı Nasıl Yapılır?
OTOĞRAF MAKİNESİNİN AYARI, beş etkene bağlıdır; Film duyarlığı; fotoğrafı çekilecek nesnenin uzaklığı; fotoğrafı çekilecek nesnenin aydınlatılması; diyafram açıklığı; obtüratörle elde edilen poz süresi. Genellikle önce uzaklık, sonra poz süresi (konunun hareketi ne kadar hızlıysa, ayarlama süresi o kadar kısadır), ardından da açıklık (konu ne kadar az aydınlatılmışsa ve film ne kadar az duyarlıysa,açıklık da o kadar büyüktür) ayarlanır. Belli sayıda düzenekler bu ayar işlemlerini kolaylaştırma olanağı sağlarlar. Refleks makineler, üstünde fotoğrafı çekilen nesnenin görüntüsünün oluşacağı buzlu bir camla donatılmışlardır. Daha iyi bir netlik, uzaklık ayarı sistemiyle sağlanır. Bu düzenekle, ayrıca fotoğraf daha kolay çerçevelenebilir. Bir telemetre vizörüyle donatılmış fotoğraf makinelerinde de çekim daha kolaydır.
Poz süresiyle açıklığın ayarlanması için, fotoğraf makinelerinin çoğunda artık, eski pozometrelerin yerini alan kadmiyum sülfürlü ya da silisyumlu fotoseller bulunur. Ayar, konumu aydınlığa göre değişen bir işaret noktasının sağında yer alan bir ibrenin yeri düzeltilerek yapılır. Bazı fotoğraf makinelerinde ayar tümüyle otomatiktir ve hızın ya da açıklığın elle düzeltilmesi yeterlidir. Elektrogazışıl diyotların kullanılması vizörde hızın sayısal olarak gösterilmesini sağlar. Nesne zayıf ışıkla aydınlandığında ve poz süresinin artırılamayacağı durumda, daha duyarlı bir film ya da obtüratörün çalışmasıyla eşzamanlı olan bir flaştan yararlanılır; aydınlık, enerjisini bir akümülatörden (elektronik flaş) alan bir ampul ya da bir elektrik sistemi tarafından sağlanır.
Bazen, objektif, sanatsal fotoğrafların çekiminde bir filtreyle donatılır. Siyah-beyaz fotoğrafta, sarı bir filtre göğü daha karanlık, bulutları daha parlak yapar; kar üstünde de daha iyi gölge oyunları verir.Turuncu filtreyse, sarı ve kırmızıyı aydınlatır vegökyüzüne fırtınalı bir görüntü verir. Renkli çekimlerde, mavinin baskın olduğu yerleri, özellikle uzaklıklardaki şiddetli mavileri hafifletici bir filtre kullanmak yerinde olur.
DUYARLI TABAKA, NEGATİFİN DEVELOPMANI VE FOTOĞRAFIN BASKISI
Önceleri kolodyum taşıyıcısı olarak kullanılan cam ya da metal bir levha olan duyarlı tabaka, günümüzde jelatinle kaplanmış ve bir film ya da bir selüloz triasetat kaplı bir tabakanın desteklediği gümüş bromür çökeltisidir. En çok kullanılan film boyutları 6×9 sm ve 24×36 mm’dir. Gümüş bromür ışık etkisiyle ayrışarak gümüş atomları verir; böylece gizli bir görüntü oluşur. Gerçek görüntü negatifte, ancak film bir izhar banyosunda yıkandıktan sonra ortaya çıkar. Daha sonra, görüntü ışık etkisi altında dönüşüme uğramamış gümüş bromür taneciklerini çözme görevi yapan hiposülfit çözeltisinde tespit edilir. Developman ve tespit işlemini, bir yıkama ve bir kurutma işlemi izler. Günümüzde çeşitli renklere olan tepkisi gözünküne yakın olan pankromatik emülsiyonlar kullanılmaktadır. Bir filmin duyarlığı D.l.N. (Deutsche İndustrie Normen) ya da A.S.A. (American Standart Assocation) derecesi olarak belirtilir. Bu birim, filmin aydınlığı (ışık şiddetiyle poz süresinin çarpımı) ve negatifin kararması arasındaki bağıntıyı vermektedir. Fotoğraflar kontak tab (baskı) ya da bir agrandisör yardımıyla basılır. Fotoğraf kâğıdı ışık etkisinde bırakılır, bir izhar banyosunda develope edilir, sodyum hiposülfitte tespit edilir, yıkanır, kurutulur. Sert kâğıtlar siyahlar ve beyazlar arası kontrastları artırırlar.
Negatifteki kontrastlar az olduğunda bunlardan yararlanılır. Polaroit tipteki makinelerde negatifin developmanı ve baskı aygıtın içinde gerçekleşir.
Fotoğraf tekniğinden yararlanan bir dizi yöntem, orijinalin birden çok kopya olarak elde edilmesini sağlar. Bunlar üç sınıfta kümelendirilebilir: Düz kopya, kabartılı kopya ve oyuk kopya. İlk sınıfa fototip ve ofset, İkincisine fotogravür ve üçüncüsüne helyogravür girer.
RENK VE KABARTMA
Bir fotoğraf klişesinde renklerin oluşturulması için kullanılan yöntemler, ağtabakada belli bir renkle oluşan görüntünün üç ana rengin (kırmızı, yeşil ve mavi-mor) belli karışımlarıyla gerçekleşmesi ilkesine dayanır: Duyarlı tabaka, her biri bu ana renklerden birine duyarlı üç tabakadan oluşur. Fotoğraf makinesinin ışığa tutulması sırasında bu tabakaların her biri siyahtan beyaza giden ton farklarına sahip bir negatif verir. Developman sırasında emülsiyona, duyarlı tabakaların her birine farklı renkler veren boyalar katılır. Kâğıda baskı da aynı ilkeye dayanır. Negatifin renkleri, elde edilecek pozitifinkilerle tamamlayıcı renkler olmalıdır.
STEREOSKOPİ, objektifleri arasındaki uzaklık, iki gözün ortalama açıklığı kadar olacak biçimde yerleştirilmiş iki fotoğraf makinesi aracılığıyla, aynı nesnenin iki fotoğrafının çekilmesine dayanır. Kabartma izlenimi, fotoğraflara bir stereoskopta bakılarak elde edilir. Anaglif sisteminde, kabartma izlenimi, renkli camlı gözlükler aracılığıyla elde edilir. Işığın polarmasına dayanan başka sistemler hem kabartma, hem renk oluşumuna olanak verirler.
HOLOGRAFİ, kabartmanın daha belirgin biçimde elde edilmesini sağlar. Bir hologramın gerçekleştirilmesinde eşevreli ışığın özelliklerinden yararlanır. Nesne bir lazerle aydınlatılır ve yüzeyinden yansıyan ışık, lazer ışığını da alan fotoğraf makinesine ulaşır. Bunun sonucunda emülsiyonu etkileyen girişim saçakları oluşur.Doğru biçimde aydınlatıldığında, film, nesnenin görüntüsünü kabartmalı olarak verir.
Fotoğrafçılıkta Teknik ve Bilimsel Nitelikli Uygulamalar
Hava fotoğrafçılığı, genellikle 1/20000 ya da 1/25000 ölçekli harita ve planların oluşturulmasını sağlar. Uydulardan fotoğraf çekme yöntemiyse sivil ya da askeri gözlemler için oldukça ilgi çekicidir. Bu sayede, hidrografya ağlarının yapısı, kazalar sonunda tankerlerden dökülen serbest petrol örtülerinin yer değiştirmesi, büyük yerleşme merkezlerinde oluşan çevre kirlenme derecesi, maden yataklarının belirlenmesini sağlayan faylar, vb. kesin bir biçimde incelenebilmiştir. Meteorolojide yükselti fotoğrafları daha iyi bir hava tahmini yapılmasına ve kasırgaların oluşum noktalarının saptanmasına olanak tanır. Fotoğraf uzayın fethi için çok yararlı bir araçtır: Ay’ın görünmeyen yüzünün topografyasının incelenmesi, Mars’ın ve Venüs’ün atmosfer yapısının araştırılması, vb. çekilen fotoğraflarla gerçekleştirilmiştir. Denizaltı fotoğrafçılığı deniz diplerinin zenginliklerini,özellikle de batiskafın yapılmasından sonra ortaya çıkarmıştır.
Fotoğraf, gök cisimleri ve yıldız sistemlerinin daha iyi tanınmasını sağlamıştır. Yer’in bütün büyük gözlemevleri, geliştirilmiş fotoğraf düzenleriyle donatılmıştır: Gözlemler elektronik teleskoplarla yapılmaktadır. Bazı alanlarda temel bilimsel çalışmalar için fotoğraf kaçınılmazdır.
Son Yorumlar