İSLÂM FELSEFESİ VE DİN. İnanç ile akıl, felsefe ile din arasında bağlantı kurmaya çalışan, Tann’nın temel varlık olduğunu akıl yoluyla kanıtlama amacı güden İslâm felsefesine göre, Tann’nın dışında kesin bir gerçek (hakikat) yoktur. Bu felsefenin konusu, Tanrının sıfatlarını, yarattığı evreni düşünüp yorumlamaktır. Bir başka deyişle, felsefe ancak din sınırları içinde var olabilir; dinden ayrı bir felsefe anlayışı düşünülemez. Kuşkusuz bazı İslâm felsefecileri, felsefenin din çerçevesi içinde kalması gerektiğini savunan bu görüşe katılmamışlardır. Onlara göre, bilginin kaynağı iman değil, akıl ve duyulardır; iman, akim sınırları dışındadır. Ama sonuç olarak, İslâm felsefesi, Aristoteles’in görüşleri ile yeni- eflatuncu anlayıştan esinlenen,Kur’-an’da belirlenmiş sınırların dışına çıkmak istemeyen ve metafizik varlıkları yorumlamaya yönelen bir düşünce ürünüdür.
İSLÂM FELSEFESİNİN EVRİMİ. Doğu’ da yeni-eflatuncular tarafından yayılan Eski Yunan felsefesi özellikle El-Kindî, Farabî, Zekeriya Razî, İbni Sina, İbni Rüşd gibi birçok İslâm düşünürünün ilgisini çekmiş, birçok Eski Yunan felsefecisinin (sözgelimi Eflatun, Aristoteles) görüşleri ile İslâm düşüncesi arasında bağlantılar kurulmaya çalışılmış, Aristoteles mantığına kadar uzanan “kelâm’sa, bir bilim dalı niteliği kazanmıştır.
XI. yy’da Eski Yunan ve Latin felsefe yapıtlarının arapçaya çevrilmesinden sonra, Batı hıristiyan felsefecileri (özellikle XII. ve XIII. yy’larda) bu arapça çevirilerden yararlanarak, Batı’da eski felsefe akımlarını ve görüşlerini yaymaya çalışmışlardır.
Son Yorumlar