Maceristan Orta Avrupa’da ülke.
Kuzeyde Çekoslovakya, doğuda
S.S.C.B. ve Romanya, güneyde Yugoslavya, batıdaysa Avusturya ile çevrilidir.
Coğrafya
Macaristan, tümüyle tortul alanlarla kaplı olan ve kuzeyden güneye doğru akan Tuna ırmağı tarafından iki bütüne ayrılan Pannonia çukuru içinde uzanır.
Ülkenin batı kesiminde, Alp kıvrımlarının etkisinde kalan oldukça karmaşık bir yüzey vardır. Kuzeyde Küçük Ova (Kisalföld), batıda Sopron ve Köszeg kütleleriyle, güneydeyse, karst kökenli yüzey şekillerinin yaygın olduğu (Bakony dağları) kireçtaşlarından oluşmuş kırıldı ve yüksek bloklarla çevrilidir. Bunların güneyinde tepeler, yaşlı, alçak kütleler (Meçsek dağları) ve en önemli olanında Balaton gölünün (600 km2) yer aldığı ovalardan meydana gelen bir bölge uzanır. Macaristan’ın doğu kesimi, akarsuların yığdığı tekdüze ama farklı toprak özelliklerindeki (doğuda lösler, Tuna ile Tisa [Tisza] arasında kumluk alanlar, akarsu boylarında bataklık ovalar) geniş bir havza olan Büyük Ova’ dan (Alföld) oluşur. Eskiden yoğun hayvancılık bölgesi olan bu kesim günümüzde yeraltı su örtüsünün sağladığı sulama olanaklarıyla bir tarım alanı haline geldi. Söz konusu bölge kuzeyde, pek yüksek olmayan, çoğunlukla yanardağ özelliğinde (Börzsöny, Matra, Zempleni, vb. kütleleri) ve vadilerle birbirinden ayrılmış dağlarla çevrilidir; meyve bahçeleri ve bağlar (Tokay) Alföld ile bağlantıyı sağlarlar. Avrupa’nın tam ortasında yer alan Macaristan’da kara iklimi hüküm sürer (yılda 550 mm yağış alan Budapeşte’de sıcaklık ocakta -2°C, temmuzda 22°C). Yazın dağlık kütlelerde hafif yağışlı ve serin geçen iklim doğu kesimlerde daha kurak ve sıcaktır. Yaygın bitki örtüsünü, ovalardaki otsu bozkırlar oluşturur; tepelerde ve dağlarda büyük bir bölümü tarla amacıyla açılmış ormanlar uzanır. Raba ile Drava kollarını alan ve Sio kanalıyla Balaton gölüne bağlanan Tuna ırmağıyla (Macaristan’daki uzunluğu 410 km), Ukrayna Karpatlan’ndan doğan Tisa (Macaristan’daki uzunluğu 600 km), ülke topraklarından geçen en büyük akarsulardır.
Tarih
Pannonia çukuru, pek çok Akdeniz halkının (İskitler, İllyrialılar, Romalılar), Asya halkının (Hunlar, Avarlar) istilasına uğradıktan sonra Macarların ve önderleri Arpad’ın yurdu oldu. Arpad sülalesinin ilk kralı Aziz îstvan (997-1038), ülkeyi bir Hıristiyan krallığı haline getirdikten sonra geniş Pannonia ovası dışına taşarak birliğini sağladı. Macarlar, kuzeyde Slovakya’yı, doğuda Rumenlerin yaşadığı Transilvanya’yı ve XII. yy. başlarında, 1918’e kadar ellerinde tutacakları Hırvatistan’ı egemenliklerine aldılar. 1222’de küçük soylu sınıf, kral Andras II’ye gerçek bir anayasa olan Altın Mühürlü Ferman’ı (Bulla Aurea) kabul ettirdi. 1241’de Moğol istilasıyla bir iç savaş dönemi başladı. Fransa kralı Louis IX’un kardeşi Anjoulu Carlo’nun soyundan gelen ilk yabancı sülaleden Macaristan tahtına, biri güçlü kral Büyük Lajos I (1342-1382) olan iki hükümdar çıktı. Lajos’tan sonra yerine kızı Maria ve damadı Lüksemburglu Sigismond geçti. Sigismond, 1411’de imparator, 1419’da da, Niğbolu bozgunundan sonra Bohemya kralı oldu. Macarlar tarafından seçilen Matyas Corvinus (1458-1490) Bohemya kralı ile imparator Friedrich III’e karşı savaştı. Ölümünden sonra, Polonya kralının oğlu, Bohemya kralı Laszlo VII Jagiellon Macaristan kralı seçildi (1490). Bu tarihten sonra Macaristan ve Bohemya tahtları 1918’e kadar birleşik olarak kaldılar.
HABSBURG SÜLALESÎ DÖNEMİ. Lajos IFnin yerine, 1526’da Bohemya ve Macaristan kralı olarak Ferdinand I von Habsburg geçti; böylece her iki krallığın tacı dört yüzyıla yakın bir süre, 1440’tan beri imparatorluk tacına da sahip olan Habsburg sülalesinin elinde kaldı. 1526’da Mohaç savaşında Osmanlılara karşı yenilgiye uğrayan Macaristan’ın büyük bir bölümü Kanuni Sultan Süleyman zamanında gerçekleştirilen Birinci Viyana kuşatmasından (1529) sonra Osmanlıların egemenliğine girdi. Macaristan artık üçe ayrılmıştı; Doğuda ulusal prensliklerin yer aldığı Transilvanya; ortada Türk Macaristanı; batıda da bir krallık Macaristanı.
Ülkede önce Luthercilik, ardından da özellikle Calvincilik, günümüzde de sürüp giden bir temel oluşturdu. Leopold I’in mutlakiyetçi yönetimi krallık Macaristanı’nda bir ayaklanmaya yol açtı; bu ayaklanmanın önderinin de desteklediği Türkler, 1683’teki İkinci Viyana kuşatmasında geri çekilerek Tuna’nın kuzeyinde Tamışvar (Karlofça Barış Anlaşması, 1699) sancağının dışındaki toprakları elden çıkarttı; bu tarihten sonra Macaristan’da birlik sağlandı, ama Habsburglara bağımlılık sürdü. Leopold I’in despot yönetiminin neden olduğu yeni bir Macar ayaklanmasının ardından, joseph I zamanında başlayan barış dönemi, kardeşi Karl VI (Karoly III) ve Maria Theresia zamanında da sürdü; bu dönem Macaristan’ın rejime bağlılık dönemi oldu. Karl VI zamanında, pragmatik sanksiyonla (1713) Avusturya Krallığı’na bağlı bütün devletlere aynı veraset hakkı uygulandı ve sülalenin sürekliliği sağlandı. Macarlar, Avusturya İmparatorluğu’na bağlılıklarım Veraset savaşında rakiplerine karşı Maria Theresia’nın yanında yer alarak kanıtladılar (Avusturya Veraset savaşı, 1740-1748); Maria Theresia, Macaristan’ı iç işlerinde ülkenin öbür bölgelerinden bağımsız, ayrı bir krallık olarak kabul etti. Joseph II’nin merkezci bir Alman yönetiminin koruyuculuğu altmdaki birleştirme çabalan Macarları genel bir ayaklanmanın eşiğine getirdi.
Milliyet (yurtseverlik) ve ulusal egemenlik (liberalizm) ilkesini destekleyen Fransız Devrimi, 1809’dan 1848’e kadar şansölye olan, Eski Rejim’in (kişisel egemenlik ve mutlak yönetim) savunucusu Metternich’e karşı olan Macar yurtseverlerine esin kaynağı oldu. Oysa, Macarlar bir Macarlaştırma siyaseti gütmekle kendileriyle çelişkiye düştüler ve Hırvatların düşmanlığım kazandılar.
Viyana’da 1848 Devrimi’nin ardından Macarlar ayaklandı. Macaristan, Ferdinand I von Habsburg ile yapılan anlaşmayla, Kossuth yönetiminde bağımsız bir devlet oldu. Habsburg ve Macar egemenliğinden bağımsız bir hükümet kuran Hırvatlar da, cumhuriyet haline gelmiş olan Macaristan’a saldıran imparator Franz-Joseph’in (1848-1916) ordularına yardım ettiler; Macaristan ancak Eylül 1849’da Rus çarının Avusturya’ya destek sağlaması üzerine boyun eğdi. Ülkede katı bir baskı uygulandı, ama devrim, derebeylik haklarının kaldırılmasına da yol açtı.
1867’de Avusturya imparatorluk hükümeti ile Macaristan arasındaki görüşmeler iki ülkeyi birleştiren ikili bir muüak yönetimin kurulmasıyla sonuçlandı: Leitha-berisi ya da Cisleithania (Avusturya ve ona bağlı topraklar) ve Leitha-ötesi ya da Transleithania (Macaristan ve ona bağlı topraklar). Bu iki krallığın ortak çıkarıyla ilgili sorunlar, iki hükümete bağlı üç bakan ve temsilciler grubuyla çözümlenerek düzenlendi; imparator, Çeklere de eşitlik sağlayan bir düzeni kabul etmek zorunda kaldı. AvusturyalIlar ve Macarlar buna karşı çıktılar. Macaristan da Avusturya gibi, azınlıkların (1867 Anlaşması’nm sağladığı yarı özerklikten hoşnut olmayan Hırvatlar, Transilvanya Rumenleri, Slovaklar) ulusal istekleriyle uğraşmak zorunda kaldı.
İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDAKİ DÖNEM. Birinci Dünya savaşının sonunda Avusturya’nın yenilgiye uğraması imparatorluğun çökmesine yol açtı; bunun sonucunda Macaristan, 13 Kasım 1918’de bağımsız bir devlet oldu. Bir devrim döneminden sonra (özellikle Bela Kun’un yönettiği Konseyler Cumhuriyeti) “kralsız bir krallık” biçiminde örgütlendi: Naip seçilen Horthy 1920’de devlet başkanı oldu. Macaristan, toprak sahibi feodal senyörler olan Karoly, Bethlen, Teleki ve Gömbös kontlarının bağlı olduğu parti tarafından yönetildi; toprak konusunda girişilen demokratikleştirme çabalan (1921) başarısızlıkla sonuçlandı. Sanayi ürünlerinin dışardan alınması zorunluluğu ve kont Bethlen’in düşüncesiz siyaseti Macaristan’ı tarım alamnda iki kez bunalıma sürükledi; ülke her seferinde Milletler Cemiyeti’nin denetimiyle (1923-1926; 1931-1932) sağlam bir paraya (pengö ya da kuron) kavuşmasına karşın ticaret dengesi sürekli açık verdi. Trianon Anlaşması (1920) Romanya, Çekoslovakya, Yugoslavya ve Avusturya’nın yararına Transilvanya, Slovakya, Rutenya (Zakarpatskaya), Burgenland ve Tamışvar’ı (Timişoara) Macaristan’dan aldı. Bu durum Macar halkında güçlü bir öç alma duygusu (propaganda) uyandırdı. 1932-1936 yıllan arasında general Gömbös’ün iktidara gelmesi sırasında şiddetlenen bu öç alma duygusu, 1937’de şiddetini yitirdi (Küçük-İttifak Devletleri’yle, özellikle Romanya, Çekoslovakya ve Yugoslavya’daki Macar azınlıkları sorunuyla ilişkili olarak barışçı çözüm yollarının aranması) ama, Macaristan’ın, kendisi gibi 1919-1920 anlaşmalarına düşman güçlerin yanında yer almasıyla yeniden şiddetlendi.
Macaristan, Almanya ve İtalya ile yürütülen ortak siyaset sonucu 1938’de (Münih Anlaşması) daha önce 1920’de Çekoslovakya’ya verilen Macar topraklarının bir bölümünü. Mart 1939’da (Almanların Bohemya ve Moravya’yı istilası) da Hitler’in çökertmiş olduğu Çekoslovakya’nın zararına Karpatlar’ın aşağısında kalan Ukrayna bölgesini geri aldı. İkinci Dünya savaşı sırasında, Eksen Devletleri’ nin yanında yer alması, Macaristan’ m yeni topraklar kazanmasını sağladı. Ağustos 1940’ta, Romanya’dan Macar ovasının kuzeydoğusu ile Transilvanya’nın kuzeyini (45 000 km2) geri alan Macaristan, Mayıs 1941’de Yugoslavya’nın kuzeydoğusunu da topraklarına katarak Belgrad kapılarına dayandı. Haziran 1941’de S.S.C.B ‘ne savaş ilan etti, ama Ekim 1944’te Sovyet orduları Transilvanya’ya girdiler. Bu sırada amiral Horthy hükümeti S.S.C.B’ne karşı savaş sürdüren Almanlar tarafından devrildi ve yerine nasyonal sosyalist Szalassy getirildi. Aralık 1944’te Debrecen’de general Miklos’un başkanlığında kurulan geçici bir Macar hükümeti, Almanya’ya savaş açtı. Ocak 1945’te general Miklos’un geçici ulusal hükümeti Müttefiklerle bir ateşkes imzaladı ve 1945 Nisanında Budapeşte’ye yerleşti. Macaristan Eksen güçleriyle müttefik olmanın bedelini çok ağır biçimde ödedi; Şubat 1947 barış anlaşmasıyla 1938 sınırlarına dönmek ve S.S.C.B’ne yüklü bir savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı.
KÖKLÜ BİR EVRİM. İkinci Dünya savaşından sonra Macaristan’ın iç yapısında köklü değişiklikler oldu. İlk aşama olarak büyük toprak mülkiyeti rejimini küçük toprak sahipleri yararına yıkan bir toprak reformu (1945) gerçekleştirildi ve Küçük Toprak Sahipleri Partisi’nin Kasım 1945 seçimlerindeki büyük başarılan sonunda cumhuriyet ilan edilerek (Şubat 1946) parti başkanı olan Zoltan Tüdy ük cumhurbaşkanı seçüdi. İkinci aşama halk demokrasisi rejiminin kurulmasıyla sonuçlandı; Sovyet yüksek komutanının desteğiyle komünistler Haziran 1947’de Küçük Toprak Sahipleri Partisi’ni tasfiye ettiler ve böylece hükümeti denetleme olanağını buldular. Ardından, Ağustos 1947 seçimlerinde bir milyon seçmenin seçme haklarını engellediler, ama kendileri de oyların ancak % 22’sini alabildiler. Siyasetlerini yürütebilmek amacıyla kendilerine karşı çıkabilecek güçleri saf dışı bıraktılar: Bunlar arasında Katolik Kilisesi (kardinal Mindszenty’nin tutuklanması), Protestan Kilisesi, Küçük Toprak Sahipleri Partisi (başkan Tildy’nin yerini Szakasits aldı), sosyal-demokratlar (zorla Komünist Partisi’ne geçirüdiler) vardı. Ağustos 1949’da yeni bir anayasa kabul edilmesiyle Macaristan, halk demokrasileri araşma katıldı.
Mayıs 1953 seçimlerinde çoğunluğu Bağımsızlık Halk Cephesi kazandı ama, siyasal huzursuzluklar sürdü: Bu huzursuzluklar başbakanları yıprattı. Rakosi’yi (1952-1953), İmre Nagy (1953-1955) ve Hegedus izledi. Siyasal huzursuzluğun yanı sıra iktisadi alanda da derin bir hoşnutsuzluk başgösterdi: Savaşm getirdiği felaketler, işgalin ağır yükü ve tazminatlar Temmuz 1946 para bunalımına neden oldu, para birimi pengö’nün yerini forint aldı. Hükümetin, yeni bir iktisadi ve toplumsal siyaset uygulamak ve tarım üretimini düzeltmek için köylülere yapılan yardımı artırma çabalarına karşın, iktisadi güçlükler sürüp gitti. Bütün bu karışıklıklar 1956 Devrimi’nin temelini oluşturdular.
1956 DEVRİMİ. Rakosi’nin yerine Komünist Partisi birinci sekreterliğine Ernst Gerö’nün getirildiği ve İmre Nagy’nin yeniden İşçi Partisi’ne katıldığı sıralarda Budapeşte’de 27 Ekim 1956’da patlak veren S.S.C.B. karşıtı ayaklanma Gerö’nün S.S.C.B. birlikle yardıma çağırmasıyla büyük boyutlar kazandı: S.S.C.B. müdahalesi başlangıçta ılımlıydı. Macar “Gomulka’sı” olarak coşkuyla karşılanan Imre Nagy, kardinal Mindszenty’nin serbest bırakılmasından (29 Ekim) ve Macar dış siyasetinin değiştirilmesinden hoşlanmayan Moskova ile anlaşmaya varamadı. Özellikle, olaylar Nagy’yi aşınca ayaklanma, gitgide komünizm karşıtı bir nitelik kazandı. Nagy hükümetinde bakan olan janos Kadar yönetiminde yeni bir hükümet işbaşına geldi ve Kadar Sovyet birliklerinden yardım istemek zorunda kaldı. İlkinden çok daha kanlı olan bu ikinci müdahale bütün dünyada tepki uyandırdı ve A.B.D’nin işe karışması olasılığını gündeme getirdi. Direniş odaklarının tasfiye edilmesi ve yeni halk ayaklanmaları aralık ayına kadar sürdü. Bir halk mahkemesinin kurulması ve Çin devlet adamı Çu En Lay’ın ülkeye ziyareti janos Kadar’ın durumunu güçlendirdi (1957).
Ortodoks militan Ferenc Münnich’in 1958’den 1961’e kadar hükümet başkanı olarak kalması Kadar’a, bütün zamanını parti birinci sekreterliği görevine ayırma olanağım sağladı. Haziran 1958’de İmre Nagy ve arkadaşları idam edildiler. Kasım 1958’de, 6,5 müyon seçmen, önerilen 338 milletvekili (% 70’i Komünist Partisi üyesi) lehine oy kullandı.
S.S.C.B’nde Kruşçev’in giriştiği Stalin’i unutturma siyaseti, yeni bir boyut getirdi. Kadar hükümeti yaşam düzeyini yükseltmeye ve üretimi zenginleştirmeye çalıştı: Rakosi, Gerö gibi öbür Stalin yanlılarını tasfiye etme düşüncesini destekledi (1962). Kilise ile devlet arasındaki ilişkiler düzeltildi (din eğitimine izin verildi), tutuklanan yazarlar serbest bırakıldı, sansür hafifletildi.
Hükümet bünyesinde de değişiklikler gerçekleştirildi: kültür sorunlarıyla ve aydınlarla ilişkilerle ilgili eski gazeteci Gyula Kallai 1965’ten 1967’ye kadar Konsey başkam olarak kalırken, Kadar da Komünist Partisi birinci sekreterliğini sürdürdü. 1967’de Dobi, cumhurbaşkanlığından istifa edince yerini Pal Losonczi aldı. Bir iktisatçı olan jenö Fock Bakanlar Konseyi başkanı (başbakan) oldu, ancak 1975’te görevi, György Lazar’a devretti. Üretim yetersiz kaldığından, hükümet verimlilik kavramına ağırlık verdi; rasyonelleşmeyi ve üretkenliği ön plana çıkarttı. Batılı ülkelerle ilişkiler de sürekli olarak geliştirildi. Pek gösterişli olmayan liberalleşme süreci etkisini gösterdi, ama çeşitli eğilimler ve Moskova etkisi arasındaki sürtüşme bazı sertleşmelere yol açtı. 1983’ten başlayarak Batı’yla ilişkilerini geliştirmeye girişen (1983’te A.B.D. başkan yardımcısı Bush’un Macaristan’ı ziyareti; aynı yıl Macaristan başbakanı P. Verkonyi’nin A.B.D. dışişleri bakanı George Shultz’la görüşmek için Washington’a gitmesi; İngiltere başbakanı Margaret Thatcher’ın Macaristan’ı ziyareti) ülkede, Mihail Gorbaçov’un S.S.C.B’nde başlattığı açıklık ve yeniden yapılanma siyasetinden etkilenme sonucunda, 1987 Haziranında reformcuların önderi Karoly Grosz başbakanlığa getirildi (1988’de de parti genel sekreterliğine getirilmesi üstüne, başbakanlığa Mikloş Nemeth atandı). 1989 Şubatında yapılan Macar Sosyalist İşçi Partisi kongresinden sonra Karoly Grosz, radyoda yaptığı bir konuşmada, tek partili sistemden, aşama aşama çok partili sisteme geçileceğini açıkladı. 1989 Ekiminde yapılan olağanüstü kongrede, partinin adının Macar Sosyalist Partisi olarak değiştirilmesinin ardından, Anayasa’da yapılan bir değişiklikle, partinin öncü rolü kaldırıldı.
1990 Martının [sonunda yapılan seçimlerden (1947’den sonra yapılan ilk serbest seçimler) sonra Küçük Mülk Sahipleri ve Sosyal Demokratlar Partisi’nin başkanı Jozsef Antall, merkez sağ bir koalisyon hükümeti kurdu ve Özgür Demokratlar Birliği’nin kurucularından liberal yazar Arpad Göncz cumhurbaşkanlığına seçildi. 1991’de son Sovyet birliklerinin de çekildikleri ülke, 1992 Şubatında Almanya’yla bir işbirliği anlaşması imzaladı.
Ekonomi
Doğu Avrupa’nın en büyük tarım ülkesi olan Macaristan’ın topraklarının yarıdan çoğu ekilidir. Alföld ovalarının çok elverişli olduğu tahıl ekimi en başta gelir; ama mısır ve pirinç üretiminin artışına karşm, şekerpancarı, tütün, üzüm ve meyve gibi ürünlerin ekiminin payı öbür tarım ürünlerine oranla azalmıştır. Dışardan buğday almak zorunda kalan Macaristan, 1965’ten sonra, tarımda verimliliği artırmak için özel bir çaba harcamıştır. Ülkedeki hayvancılık etkinliği çeşitlilik gösterir: Sığır ve koyun yetiştiriciliğinde bir gelişme olmazken domuz ve kümes hayvanı sayısı giderek artmaktadır.
Macaristan enerji ve hammadde kaynaklarından yoksundur. Biraz maden kömürü (Pecs havzası) ve linyit (Balaton gölü bölgesi ve Matra dağları çevresi), petrol (1991’de 13 600 000 varil ham petrol, Lispe havzası), doğal gaz (1991’de 6 milyar, m3, Tisza’nın doğusu) çıkarılır. Buna karşılık boksit (Balaton gölü ve Vertes dağları çevresinde) ve manganez (Bakony dağları) yatakları oldukça önemlidir.
Dışalımlarla tamamlanan bu kaynaklar, Miskolc, Dunaujvaros ve özellikle Csepel merkezlerinde (1991’de 3,8 Mt ham çelik, 2,8 Mt haddelenmiş çelik) bir maden sanayisinin gelişmesine olanak sağladı. Elektrik enerjisi yeterli olmamasına karşın demirdışı madenler (alüminyum, bakır, çinko) işlenmeye başlandı. Kimya alanında büyük atılımlar yapıldı. Dokuma sanayileri (Segedin [Szeged], Vac, Sopron, vb.) ve özellikle makine, elektrik ve elektronik sanayileri, çeşitlilikleri ve üstün nitelikleriyle önem kazandı. Imalat sanayisi alanında, Budapeşte ve Miskolc, sanayi bölgesi olarak kaldı. Pecs’te de yeni alanların kurulmasına girişildi.
Ulaşım yollan Budapeşte’nin çevresinde öbekleşerek kentin merkezleştirici rolünü daha da güçlendirdi. Macaristan günümüzde 1 000 km’si elektrikli 13 896 km’lik demiryoluna, 29 600 km’lik karayoluna ve 1688 km uzunluğunda akarsu yoluna sahiptir. Budapeşte, Tuna üstündeki en büyük ırmak limanı ve en büyük havalimanıdır (Ferihegy). Bütün bu olumlu görünümlere karşın, sosyalist yönetim sırasında ticaret dengesi, makine, araba, kimya ve tarım ürünleri dışsatımı karşısında çok yüksek kalan hammadde dışalımı yüzünden açık veren Macaristan, günümüzde de sosyalist bir iktisattan pazar iktisadına geçiş sürecinin yarattığı sıkıntıları çözmeye çalışmakta, bir yandan da Avrupa Ekonomik Topluluğu’na girmenin yollarını araştırmaktadır (1988’den bu yana AET ülkelerinin benimsedikleri bir “iktisadı yeniden yapılandırmaya yardım” programından yararlanmaktadır).
Son Yorumlar