Coğrafi özellikler konusunda görüldüğü gibi coğrafi yapı “bir” değil, “birkaç” İspanya ortaya koymaktadır; bu çoğulluk, tarih boyunca kanıtlanmış, her bölge kendi evrimini yaşamıştır. İspanya, olağanüstü coğrafi konumuyla, hem Akdeniz tarihini, hem Avrupa tarihini, hem Kuzey Afrika tarihini, hem de Amerika tarihini etkilemiştir. Bu yüzden İspanya’yı niteleyen özellikler çeşidi etkenlerin birbiri içinde erimesinin bir sonucudur.
Roma Dönemi İspanyası
İspanya’da, Eskiçağ’ın başlarında İberler yaşıyordu; bunlar daha sonra Keltler tarafından yarımadanın doğusuna itildiler. Kıyılarda, Fenikeli tüccarların kurdukları ticaret merkezlerinde, zamanla Yunanlılar koloniler (Sagonte) kurdular. İ.Ö. IV. yy’da kıyı bölgesi Kartacalılar tarafından işgal edildi; daha sonra İ.Ö. III. yy’da önce Hamilkar, ardından damadı Hasdrubal ve oğlu Anibal, Ebro’ya kadar İspanya’yı ele geçirerek, başkent Cartagena’yı kurdular ve 219’da Sagonte’yi aldılar. Daha sonra, Roma güçlükle de olsa (İ.Ö. 211’den, İ.Ö. 206’ya kadar Scipio’nun seferi) tüm İspanya’ya egemen oldu. Augustus yarımadayı üç eyalet halinde örgütledi: Güneyde Baetis (günümüzde Guadalquivir); kuzeyde Tarraconensis; batıda Lusitania Galicia’ysa boyun eğmedi. İ.S. II. ve III. yy’da da İspanya’ya Hıristiyanlık girdi.
İspanya’nın Arap İstilası
V. yy. başlarında, Alanlar Lusitania’da, Süevler kuzeybatıda, Vandallar Andalucia’da yerleştiler. Ama Vizigotlar 412’den başlayarak Vandalları kovdular ve Alanları yok ederek, bütün İspanya’yı ve Galya’nın güneyini içine alan, başkenti de Toulouse olan geniş bir krallık kurdular.
VIII. yy’dan başlayarak Afrika’dan gelen Müslüman Araplar, İspanya’ya yayıldılar; Jerez de la Frontera’da Vizigotları ezip (711) Asturias’a çekilmeye zorladılar; ardından da bütün İspanya’ya egemen oldular.
Araplar, bilimde, edebiyatta ve sanatta benzersiz bir gelişmeyle kendini gösteren çok parlak bir uygarlığa erişmişlerdi; geniş sulama çalışmalarına girişildi, kentler gelişmeye başladı. İspanya’daki Arap devletleri 756’da Afrika Emevi İmparatorluğundan koparak, emirliklere (illere) ayrılan ve Emevi sülalesi tarafından yönetilen Kurtuba (Cordoba) halifeliğini kurdular. Bu arada Asturias’taki küçük Hıristiyan krallığı, VIII. yy. başında, sekiz yıl süren ve İspanyol halkının birliğinin temellerini atacak Reconquista (“Yeniden Fetih”, yani toprakların Araplardan geri alınması) hareketini başlattı.
Toprakların Araplardan Geri Alınması
Yeni kurulan Navarra, Aragon, Castilla ve Portekiz krallıkları tarafından yürütülen Reconquista hareketi, İspanya’nın kuzeyine yayıldı. İspanya’ya yeni Arap akınları (Murabıtlar, Muvahhidler) sürmekle birlikte, Hıristiyan krallıkları Tajo hattını sınır olarak korudular. Bu arada söz konusu devletler zafer kazanmak amacıyla birleştiler. 1212’de Castilla kralı Alfonso VIII, Navarra ve Tolosa krallarının yardımıyla Las Navas de Tolosa’da Arapları yendi ve yarımadanın güneyine püskürttü. 1230’da Leon ve Castilla krallıkları birleşti. Böylece, iki buçuk yüzyıl sonra Aragon prensi Fernando ile Castilla kraliçesi İsabel’in evlenmeleriyle sonuçlanacak ve Reconquista’nın tamamlanmasını (1492’de Gımata’nın [günümüzde Granada] alınması) sağlayacak bir süreç başladı.
Avrupa’nın En Büyük Gücü
Hükümdarlar, siyasal birliğin dışında İspanya’da din birliğini de kurmayı amaç almışlardı; bu nedenle Yahudilere, Müslümanlara ve sapkın mezheplere karşı sert önlemler aldılar (1478’de Engizisyon mahkemesinin kurulması). İspanya, bütün XVI. yy boyunca imparatorluğun kurulması için çalıştı ve Avrupa’nın en büyük gücü haline geldi. Kristof Kolomb, Castilla kraliçesi İsabel’in desteğiyle uzun seferlere çıktı; yeni ülkeler keşfetti ve Amerika’yı sömürgeleştirecek serüvencilerin yolunu hazırladı. İspanya, öte yandan 1501’de Napoli Krallığı’nı da elde etti ve Fernando ile İsabel’in torunu, kızları Juana Fin Avusturya imparatoru Maximilian’ın oğlu Güzel Felipe ile evliliğinden doğma Carlos, miras yoluyla Aragon’u ve Castilla’yı aldı. Maximilian ölünce, Carlos, Karl V (Şarlken) adıyla imparator seçildi. İspanya artık Habsburg devletlerinin bir parçası olmuştu. Bu karmaşık imparatorluk içinde birlik duygusu oldukça güçsüzdü; Karl V, bağımsızlık isteyen ulusların tepkileriyle ve din konusundaki hoşgörüsüzlüğünün uyandırdığı başkaldırmalarla uğraşmak zorunda kaldı. Ağır bir boyunduruk altına giren ülke, imparatorluğun aç gözlü tutumundan olumsuz yönde etkilendi.
O sıralarda İspanya, iktisadi gücünün doruğuna ulaştı. Cortes, Pizarro, Almagro ülkelerine bütün Orta Amerika’yı ve Brezilya dışında bütün Güney Amerika’yı kazandırdılar. Araplardan Cezayir ve Oran kentleri alındı. Değerli madenlerin ülkeye akışı da en başta Karl V’in giriştiği savaşlara destek sağladı.
İspanya’da Gerilemenin Başlangıcı
Karl V’in yerine geçen Felipe II, İspanya’nın yanı sıra Hollanda’yı, İtalya ve Amerika’daki toprakları içeren uçsuz bucaksız krallığında, İspanya’yı, mutlak ve kişisel bir hükümete bağlayarak krallığın merkezi haline getirmek istedi. Başlıca kaygısı Katolikliğin korunmasıydı; ne var ki, Engizisyon’un katılığı sonuçta, Hollanda Protestanlarının ayaklanmasına ve ülkenin kuzey kesiminin elden gitmesine yol açtı. Üstelik, usta çiftçiler olan moriskolar (Arap asıllılar) İspanya’dan sürüldü; gidişleriyle de Andalucia (Endülüs) harabeye döndü. Felipe II, 1580’de Portekiz’i ele geçirdi ve böylece bir süre için İber yarımadasının bütünlüğünü gerçekleştirmiş oldu. Fransa’yla yapılan bir savaş sonunda imzalanan Cateau-Cambresis anlaşmasıyla bazı üstünlükler elde etti; ardından Katolikliğin koruyuculuğunu sürdürerek, Fransız Din savaşlarına müdahale etti (1598 Vervins barışı) ve çatışmaya girdiği Protestan İngiltere’ye karşı bir deniz seferi düzenleyerek, Yenilmez Armada’yı gönderdi; ama savaş yenilgiyle sonuçlandı (1588). Felipe II’nin saltanatının son yıllarında gerileme belirtileri giderek daha çok kendini göstermeye başladı: Despotluk daha da ağırlaştı; saray entrikaları önüne geçilmez bir durum aldı; ülkedeki yoksulluk arttı; hazine tükendi. Felipe II’nin yerine geçen Felipe III (1598-1621) beceriksiz bir yöneticiydi; siyasal işlerin yürütülmesini gözdesine bıraktı. İspanya, Felipe IV (1621-1665) zamanında Avrupa’daki üstünlüğünü Fransa’ya kaptırdı. Askeri alandaki büyük saygınlığı Rocroi’da (1643) yok oldu. 1640-1659 yılları arasında, 1640’ta ayaklanan Portekiz’i, 1648’de kesin olarak bağımsızlığını tanımak zorunda kaldığı Birleşik Eyaletler’i, 1659’da Pireneler anlaşmasıyla Fransa’ya bıraktığı Roussillon ve Artois’yı kaybeden İspanya, Avusturya sülalesinin son temsilcisi Carlos II (1665-1700) döneminde, Fransa kralı Louis XIV’le savaşmak zorunda kaldı. Flandre’ın bir bölümüyle Franche-Comte de elinden çıktı (1668 Aachen ve 1678 Nimegue anlaşmaları).
Son Yorumlar