Bir varlık alanında ya da tüm evrende iki ilkenin temel olduğunu ileri süren felsefe öğretisi.
Bu ilkelerin eşzamanlı ve birbirine indirgenmez olduğu düşünülür. Çeşitliliği birliğe indirgeme çabası, çoğunlukla, farklı ya da karşıt iki ilkenin ayırt edilmesi sonucunu doğurur. Bunlar, bir araya gelmeleriyle ya da çatışmalarıyla, dünyanın ya da dünyada bulunan insanoğlunun açıklanması için gerekli ilkelerdir. Eski İran’ da, Zerdüştçülük ve daha sonra manicilik, iyilik ve kötülük ilkelerinin, Evren’in belli yanlarını yarattığım ve sürekli olarak çatışma halinde bulunduğunu ileri sürer. Kültürün bütün düzeylerinde ikiliklerle karşılaşılır: Metafizikte, tin (zihin) ile madde’, bilgi kuramında, özne ile nesne, zorunluk ile olumsallık; dinsel yaşamda, doğa ile Tanrı’nın lütfü; ruh bitimde, ruh ile beden, duyarlık ile akıl ya da daha yakın zamanlarda Freud’un ileri sürdüğü haz ilkesi ile gerçektik ilkesi, bu tür ikiliklerdir. Düşünce, birliğe düşkün olduğu için, her ikicilik bir çeşit tedirginlik yaratır. Düşünce, iki ilkenin nasıl ilişki içine girdiklerini, birleştiklerini, çatıştıklarını göstermek zorundadır. Ama bu ilişkileri ve çatışmaları anlamak, bu iki ilke uyumsuz ve ayrı cinsten oldukları için, çok güçtür.
Descartesçılığın durumu, bunu açıkça gösterir. Descartes, ruh ile bedeni kökçe birbirinden ayırarak işe başlar; cogito’nun, “düşünen töz” olarak varlığımızı mutlak kesinlikle ortaya koyduğunu, ama bedenin kuşku alanı içinde kaldığım ileri sürer. Bir başka deyişle “düşünüyorum” bir apaçıklıktır; bedenimin varlığıysa, yalnızca bir inançtır. Ruh alanı, iradenin ve özgürlüğün alanıdır; beden alanı ise katışıksız bir mekanikliktir. Ama tıpkı kasları etkileyen iradeli çaba gibi, algı, hayalgücü ve tutkular da, yalnızca ya ruhtan ya da bedenden kaynaklanmazlar. Bu nedenle Descartes, ruh ile bedenin birliğini, üçüncü bir töz olarak düşünmek zorunda kalır. Ama bu çözüm de pek doyurucu değildir. İkiciliğin karşısına, tüm varlıkları bir tözün ya da ilkenin birliğine indirgemeye çalışan maddeci ya da idealist bircilik çıkar. Ama bircilik ,tam tersi bir güçlükle karşılaşır; çünkü, varlıkların çok çeşitliliğini, karşıtlıklarını, çatışmalarını açıklamak, ama tüm hareketin ve yaşamın dışında kalan Eleah Parmenides’in tek ve değişmez varlık kavramındaki donmuşluğa da düşmemek zorundadır. İkiciliklerin ve birciliklerin, gerçekliği diyalektikleştirmeyi ya da görünüşler altında saklı olan birliği aramayı olanaklı kılan düşünce kategorileri olduğu, ama gerçekliğin karmaşıklığının, bu felsefeleri aştığı söylenebilir.
Son Yorumlar