Yakındoğu bütünü içinde Irak, tarım açısından ayrıcalıklı gibi görünebilir. Bozkırlarda ya da kuzeydeki dağlarda yağmurlar sayesinde geniş ekilebilir alanlar bulunmaktadır. Mezopotamya ovasının son derece verimli killi-balçıklı topraklarında 35.000 km2’lik bir sulama alanı vardır (bu oran iki katına da çıkarılabilir); bütün bunlar olumlu koşullardır ama, tarımın genel görünümü ilk bakışta düşünüldüğü kadar parlak değildir: Ekilebilir alanlar, ülke topraklarının % 16’sını geçmez; Mezopotamya toprakları aşırı tuzludur; taşkınlar sık sık doğal afete dönüşür. Bütün bunlar tarımda önemli engeller oluştururlar; çok eskilerden kalma sulama sistemleri de birçok yerde göçebelik yüzünden bozulmuştur; ayrıca, gerektiği gibi işletilemeyen topraklar kısa bir süre öncesine kadar büyük toprak sahiplerinin ve feodal tipte beylerin elindeydi.
Bostan dolaplarının onarılması ve yeraltı su örtüsünden yararlanmayı sağlayan motorlu su pompalarının yerleştirilmesiyle sulama yöntemleri yenilenmiştir: Barajlar (Büyük ve Küçük Zap üstünde), büyük savaklar yapılarak su baskınlarının önüne geçilmiş, taşkın suları dizginlenmiştir. Ama bu çalışmalardan gerçek anlamda bir yarar sağlanabilmesi için köklü bir tarım reformu uygulanması gerekirdi. Çok sınırlı kalan, ancak bölük pörçük sonuçlar getireceği daha başından belli olan 1958 toprak reformu yasasını 1970 yasası izledi; bu düzenlemeye göre toprak mülkiyeti sınırlandırılıyor, toplu çiftlikler ve kooperatifler kuruluyordu. Sulama ve akaçlama için geniş kapsamlı planlar yapıldı; makineleşme ve kadrolaşmada önemli adımlar atıldı; 1970-1975 beş yıllık planı uyarınca, toplam kredilerin % 44’ü tarıma ayrıldı.
Tarımda besin maddesi sağlayan ürünler başta gelir; tarımın yağışlara bağh olduğu Kuzey bölgesinde özellikle buğday yetiştirilir; sulanan alanlardaysa tuza daha dayanıklı olan arpa ekilir. Dicle ve Fırat boyunca uzayıp giden pirinç tarlaları 100.000 ha’ı aşkın bir alan kaplar; ülkenin büyük zenginliği, Basra körfezine kadar şeritler halinde uzanan palmiyeliklerdir; hurma palmiyelerinin sayısı 30 milyona ulaşır (dünya hurma üretiminin 4/5’ü). Bazı sanayi ürünleri üretiminde de (tütün ve pamuk) hafif bir ilerleme görülmektedir.
Batıdaki bozkırlarda göçebeler koyun, keçi, deve yetiştirirler; yerleşik halk topluluklarıysa, manda (ağır işlerde kullanılmak için) ve sığır yetiştirirler.
PETROL Uzun süre ülkeye önemli girdiler sağlayan ve başlıca zenginlik kaynağı olan petrol, Irak’m iktisadi kalkınma aracıdır. Devlet 1 Haziran 1972’de İraa Petroleum Companyyi ulusallaştırdı. Bu güçlü uluslararası şirket 1927’de kurulduğundan beri Kerkük bölgesindeki petrol yataklarını işletmekteydi; bu yataklar öylesine önemliydi ki, işletme ruhsatım alabilmek için XX. yy’ın başlarında büyük Avrupa devletleri yarışa girmişler, ilk işletme ruhsatını alan Almanlar da bu hakkı 1927’ye kadar elden bırakmamışlardı.
1958 devriminden başlayarak IPC ile Irak devleti arasmda çıkan sürtüşmeler üretimi olumsuz yönde etkiledi; yeni bölgelerde arama yapılmasını ve ulaşım araçlarının geliştirilmesini engelledi. 1973 Şubatındaki anlaşmalarla sonuçlanacak olan ulusallaştırma süreci, 1961’den sonra petrol çalışmalarını sürdüren kadroların büyük ölçüde “Iraklılaştırılması”yla kolaylaştırılmıştı: 1972’de IPC’de çalışan yabancı personel oranı % 0,5’i geçmiyordu. Bassorah Petroleum Company, Güney yataklarını işletmeyi sürdürürken, Irak Ulusal Petrol Şirketi (CNIP), Kuzey (Kerkük) yataklarını ve yeni bulunan Kuzey-Ru- mayla yataklarını işleterek üretimini 55 milyon tona çıkarmıştı: Bu oran toplam ülke üretiminin 2/3’sine eşitti.
Üretimin geliştirilmesi programının yanı sıra devlet, taşımacılık ve yükleme araçları sorununu da ele aldı. Petrolü Suriye’nin Trablus ve Baniyas limanlarına ya da Basra körfezine ileten petrol boru hatlarının genişletilmesi için Suriye ya da Kuveyt’in onayı gerektiğinden, Irak 1 Mayıs 1973’te Türkiye’yle bir protokol imzalayarak Kerkük’ten Türkiye’nin güneyindeki Dörtyol terminaline kadar varacak yeni bir boru hattının temellerini atmış oldu. 1980’de 138 milyon tona ulaşan üretimiyle Irak dünyanın dördüncü petrol üreticisi durumuna geldi. Aralarında, S.S.C.B’nin yanı sıra batılı ülkelerin de (Fransa) bulunduğu ticaret ortaklarıyla, petrol ilişkilerinde daha sağlam bir denge kurmayı başarıp, her şeyden önce teknik ve iktisadi işbirliği anlaşmaları gerçekleştirmeyi amaç alarak petrol karşılığında donanım gereçleri ve teknik yardım almaya girişti; böylece petrol üretimi, yalnız tarım projelerinin gerçekleştirilmesini değil, aynı zamanda sanayinin (besin, dokuma, kimya ürünleri yapan bazı önemli sanayiler kurulmuştur) geliştirilmesini, öbür yeraltı zenginliklerinin ve doğal kaynakların işletilmesini, tarih hâzinelerinin değerlendirilmesini (turizm, arkeoloji) sağlamaya başladı.
Ne var ki, önce Irak-İran savaşı, ardından da Körfez savaşı, bu olumlu gelişmeleri bütünüyle durdurdu. Dünya ülkelerinin uygulamaya koydukları iktisadi ambargodan ötürü petrol dışsatımı bütünüyle duran ve kendi kaynaklarıyla yetinmeye başlamak zorunda kalan Irak’ta, çok geçmeden büyük bir kıtlık yaşanmaya başladı. 1990 Eylülünde pirinç, un, şeker, yağ, çay gibi temel besin maddeleri karneye bağlandı.
Son Yorumlar