Gerçeğin güldürücü, alışılmamış yanlarını ortaya koyan düşünce biçimi ve sanat türü (mizah da denir). Aslında gülmece, tanımlanması oldukça güç bir kavramdır. Kimi yazarlara göre, gülmece, yergici ve duygu-sal, hoşa giden bir alay biçimidir; bu anlamda, bir neşe ve üzüntü, bir duyarlık ve kabalık, bir derin felsefe ve sevimli bir hafiflik karmaşasıdır. Nitekim Dickens bu karmaşayı günlük yaşama ilişkin anlatılarında, Thackeray da yüksek sosyete yaşan-tısını ele aldığı yapıtlarında kullanır. The Book of Sııobs (Züppelerin Kitabı, 1846) adlı kitabın yazarı Thackeray şu görüşü ileri sürer: “Gülmece yazarı, yalnızca gülünç olanı ortaya çıkarmakla yetinmez, ama acımayı, şefkati, ikiyüzlülükten nefreti, ıstıraplar ve yoksullar karşısında acıma duygusunu da doğrudan devreye sokar.”
Sterne, Mark Twain, Lewis Carroll, Wilde, Synge ve daha sonraları Joyce, Shaw, Anglosakson gülmece okulunun en önde gelen kişileridir. Alman’ ya’da da başta Johann-Paul Richter ile Lichlenberg olmak üzere ünlü mizahçılar yetişmiştir.
Fransa’da, XIX. yy’ın sonunda başlayarak gülmece öğesine yönelen birçok yazar dikkati çekmiştir: Alphonse Allais, Apollinaire, Corbière, Courte- line, Max Jacob, Jacques Prévert, vb. Gülmece öğesi ayrıca desene de yansımış; bu arada, sinema artanında da bir anlatım biçimi yaratmıştır.
Kara Gülmece (Kara Mizah) Nedir?
Güldürü güçlerini kötü, düşsel ya da iç karartıcı, ama aynı zamanda son derece hoşa giden rastlantılardan alan acımasız,sert kara gülmece, Swift ve Villiers de L’İsle-Adam’ın yapıtlarıyla, gerçeküstücülerin öncüleriyle (Raymond Roussel, Lautréamont, jarry) ve gerçeküstücülerle birlikte yaygınlık kazandı. André Breton, Anthologie de l’humour noir’da (Kara Gülmece Antolojisi,1940) kendinden yirmi yıl önce Jacques Vaché’nin yaptığı gülmece tanımını yeniden ele aldı ve gülmece, varolmanın zorluklarını gidermeye yönelik bir tür tepkiye dönüştü.
Türk Edebiyatında Gülmece
Halk Edebiyatında: Türk edebiyatında gülmece, hem sözlü gelenekte, hem de yazılı gelenekte varlığını sürdürmüştür. Sözlü gelenekte fıkralar, masallar, seyirlik halk oyunları ön sırada yer alır. Nasrettin Hoca fıkralarında, yaşama bağlı, gündelik kaygı ve sıkıntılara hoşgörüyle, iyimserlikle yaklaşmasına karşın bencilliği, zalimliği, ikiyüzlülüğü güçlü bir alaycı anlatımla yeren ve çevreyi gülmece penceresinden gören bir dünya görüşü sergilenmektedir.
Murad IV döneminde yaşadığı söylenen Bekri Mustafa’nın adı çevresinde oluşturulan fıkralarda, kalender, içkiye düşkün halk adamı Bekri Mustafa’nın tutumuyla toplum kuralları ve içki yasağını uygulayanlar arasındaki çatışma işlenmiştir. Yer yer Bekri Mustafa fıkralarıyla benzerlik gösteren ve konularını, din, tarikat çevrelerinden alan Bektaşî fıkralarında, din buyruklarına kimi zaman aldırmazca, kimi zaman gülmece açısından, kimi zaman da alay edercesine yaklaşan bir hava egemendir.
Keloğlan masallarındaysa, her türlü kötülüğün içinde pişen Keloğlan’ın yeri gelince kötülerden öcünü en acımasız biçimde alışı dile getirilir. Geleneksel Türk tiyatrosu içinde yer alan Karagöz, bilgiç Hacivat ile bilgisiz halk tipini simgeleyen Karagöz arasındaki karşıtlığı, anlaşmazlığı, yöneten yönetilen ilişkisini toplum¬sal yergi düzleminde sunar. Meddah ve orta oyunu da sözlü gülmece türlerindendir. Karagöz, meddah ve ortaoyununda gülmece, sözcüklerin yanlış anlaşılmasından, kaba sayılabilecek sözcük ve sövgülerin ulu orta söylenmesinden, vb’nden doğar. Anonim halk edebiyatında ayrıca bazı mani, türkü (özellikle atışma), destan (Sivrisinek Destanı] gibi türlerde de pek çok gülmece örneklerine rastlanır. Tekke ve saz şiirinin önde gelen kimi temsilcileri de gülmece kapsamına girebilecek nitelikte şiirler söylemiş ya da yazmışlardır. Yunus Emre’nin, Kaygusuz Abdal’ın ve öbür Bektaşî ve Alevî ozanlarının şathiyeleri önemlidir. Bu tür şiirlerde, temelinde tasavvuf kavramlarının yattığı bildirinin, bilinç dışı ve gerçeküstü imgelerle verilmesi giderek gülmece öğesini, hatta kara gülmeceyi ortaya çıkarır.
Divan Edebiyatında: Divan edebiyatında gülmece türü yapıtlar, genel olarak, hiciv, hezl ve latife kapsamına girerdi. Gülmece niteliğindeki yazılar da letaif adı verilen kitaplarda toplanırdı. Divan edebiyatı gülmecesinin şiir ve düz yazı alanında çok sayıda örneği vardır.Divan edebiyatı ozanları ve yazarları gülmeceyi ya cinsellikle ilgili şakalara yöneltmiş ya da ince bir alayla yergiye dönüştürmüşlerdir. Şeyhî, Harname adlı mesnevî türündeki yapıtında “rahat umdukça zahmetler gördüğünü, devlet istedikçe sıkıntı bulduğunu” belirterek, bir eşeğin bu duruma uygun öyküsünü anlatır. Fuzulî, Şikâyetname’sinde, uğradığı haksızlığı çıkış noktası yapmakla birlikte, toplumun çeşitli yönlerdeki aksaklıklarını eleştirir. XVI. yy. ozanlarından Bağdatlı Ruhî, ünlü TerkibibencI’inde döneminin insanlarının ikiyüzlülüklerini acımasızca eleştirmekten kaçınmamıştır. Bu yapıtlarda, kara gülmece denilebilecek bir gülmece anlayışı, toplumsal yergiden doğmaktadır. XVII. yy’da yergileri ölümüne yol açan Nefî, özellikle Siham-1 Kaza (Kader Okları) adlı kitabında döneminin tanınmış devlet adamlarına, çağdaşı ozanlara, vb’ne yergiler düzmüştür. Gene XVII. yy’da Edirneli Güftî Teşrif at-üş- Şuara adlı manzum tezkiresinde, ozanların yaşamlarını, beğenilerini yergi ve gülmece yoluyla vermiştir. XVII. yy’ın ünlü gezgini Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde yer yer görülen şakacı, yergili anlatım ve abartma öğesi, kendine özgü bir gülmece anlayışını sergiler. XVIII. yy’da yaşamış olan Kâni, süslü düz yazıyı bir nükte ve alay aracı olarak kullandığı, ciddiyet ve gülmecenin iç içe girdiği mektuplarıyla ünlüdür. Bu mektuplar arasında uykuya düşkün bir dostuna yazdığı, başla ilgili deyim ve atasözleriyle dolu olan bir mektubu ile bir kedinin ağzından sahibine yazılmış Hirrename’si özellikle dikkati çeker. XVIII. yy. ozanlarından Süruri de eğlenceli yergi demek olan hezeliyat’ı ile ünlüdür. XVIII. ve XIX. yy. ozanlarından Enderunlu Fazıl (Zenanname) ve İzzet Molla (Mihnet Keşan) da gülmece türündeki yapıtlarıyla tanınmışlardır.
Tanzimattan Günümüze Gülmece: Tanzimat edebiyatı döneminde gülmece, toplumsal ve siyasal konuları işleyen en etkili araçlardan biri durumuna geldi. İlk gülmece dergisini Teodor Kasap, Diyojen (1869) adıyla çıkardı. Daha sonra çıkan gülmece dergileriyle, gülmece, Batılı bir tür olarak daha da yaygınlaşma olanağını buldu. Tanzimat dönemi yazarı Ziya Paşa, Zafername adlı manzum yapıtında siyasal alanda anlaşmazlık içinde olduğu devlet adamlarını, özellikle sadrazam Ali Paşa’yı kıyasıya eleştirmekten, alaya almaktan kaçınmadı. Direktör Ali Bey, Lahçet-ül- Hakayık (Gerçeklerin Dili, 1896) adlı sözlüğünde, sözcükleri gülmeceli bir dille tanımlamaya çalıştı. Halk romancısı Ahmet Mithat Efendi (Feiatun Beyle Râkım Efendi, 1875) ile Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası, 1896) batılılaşma olgusunu işleyen romanlarında gülmece öğelerine de yer verdiler. Eşref, genellikle Divan dili ve nazım biçimleriyle yazdığı yergilerinde döneminin yolsuzluklarını, devlet adamlarının siyasal alandaki başarısızlıklarını gülmece yoluyla yansıttı.
ikinci Meşrutiyet’ten (1908) sonraki özgürlük döneminde gülmece dergilerinin sayısında da büyük bir artış oldu. Bu dönemin gülmece dergileri arasında özellikle karikatürcü Cemil Cem’in Kalenı’i (sonra Cem adıyla, 1910), Sedat Simavi’nin Diken’i (1918), Refik Halit Karay’ın Aydede’ si (1922) sayılabilir.
Özellikle İstanbul’un çeşitli kesimlerinden insanların günlük yaşamla-rını, sıkıntılarını, inançlarını belli bir ahlak anlayışı oluşturmak düşüncesiyle romana döken Hüseyin Rahmi Gürpınar, gülmece öğelerinden büyük ölçüde yararlandı, ayrıntı niteliğindeki pek çok olayı gülmece öğeleriyle zenginleştirdi.
Ahmet Rasim, özellikle anılarını ve İstanbul’un gündelik yaşamını gözler önüne sererken, gülmeceyi sanki bir anlatım kuralı gibi değerlendirdi. Hem aruz, hem de heceyle yazan Fazıl Ahmet Aykaç da toplumsal ve siyasal olayları gülmece aynasından yan-sıtmayı başardı. Refik Halit Karay, özellikle siyasal gülmece türünde sivrildi.
Cumhuriyet dönemi gülmecesinde Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba (1923) dergisinin büyük bir ağırlığı vardır. Cumhuriyet dönemi gülmecesine değişik bir kimlik ka-zandıran öbür gülmece dergileri arasında karikatürcü Cemal Nadir Güler’in Amcabey’i (1942), Sabahat-tin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Mim Uykusuz’un Markopaşa’sı (1946) ve günümüzdeki Gırgır (1972), Fırt (1976), vb. sayılabilir.
Cumhuriyet dönemi gülmecesinde Neyzen Tevfik’in özel bir yeri vardır: İçkicili, neyzenliği ve ozanlığıyla tanınmış olan Neyzen Tevfik, sahte din adamlarını, vurguncuları yermesi, bilime ve eğitime önem vermesiyle halkın sağduyusunun temsilcisi oldu. Cumhuriyet dönemi gülmecesinin en önde gelen temsilcisiyse Aziz Nesin’dir. Aziz Nesin, konularını gülünç, aksayan, yozlaşmış yönleriyle ele alırken, bir yandan eğlendirmeyi, bir yandan da bilinçlendirmeyi amaçlar (NESİN, AZİZ).Cumhuriyet döneminin öbür gülmece ozanları ve yazarları arasında özellikle Osman Cemal Kaygılı, Cevat Fehmi Başkut, Haldun Taner, Rıfat İlgaz (Bkz. İLGAZ, RIFAT), Vedat Saygel, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Muzaffer İzgü, Refik Erduran, Oktay Verel, Nail Güreli, Suavi Süalp, Ümit Yaşar Oğuzcan, Sulhi Dölek, vb. sayılabilir.
Son Yorumlar