Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (Antlaşmaların) İç Hukuktaki Yeri, İnsan hak ve özgürlüklerinin uluslararası güvenceye kavuşturulmasında, uluslararası belgeler ve antlaşmalar önemli bir yer tutar; güvencenin hukuksal dayanağını oluşturur. Andlaşmaların hukuk düzeni içindeki yerini ve gücünü, her ülkenin kendi koşulları ve Anayasa sistemi içinde irdelemek gerekir. Bu konuda uluslararası bir kural yoktur.
Antlaşmaların hukuk düzeni içindeki yeri konusunda, öğretide iki görüş vardır. Bunlardan biri ikici, diğeri tekçi görüştür. İkici görüşte, uluslararası hukuk ile iç hukuk, birbirinden bağımsız ve farklı iki ayrı hukuk düzenidir. İç hukukun diğerine üstünlüğü söz konusu değildir. Her iki hukuk düzeni birbirinden bağımsız oldukları için, kurallarının birbiri ile çatışması da. söz konusu değildir. Bir hukuk düzenindeki kuralın diğerinde geçerli olabilmesi için, açıkça yollamada bulunulması, ya da aktarma yapılması gerekir.
Tekçi görüşe gelince, buna göre tek bir hukuk düzeni vardır. İç hukuk luslararası hukuk bir bütünün parçalarıdır. Uluslararası hukuk alanında koyulan kural, ulusal kurallar arasına konur ve aldığı yere göre uygulanır. Burada önemli olan sorun, her iki hukuk düzeninden hangisinin, diğerine üstün olduğu sorunudur. Bu alanda genel eğilim, uluslararası hukukun iç hukuka üstün olduğu yönündedir. Her ülkenin hukuk sistemi, andlaşmaların ulusal hukuk içindeki yerini belirler. Kimilerinde, andlaşmalar anayasa düzeyinde, kimilerinde yasa düzeyinde, kimilerinde de. Türkiye’de olduğu gibi, anayasaya aykırılığı ileri sürülmeyen yasa gücündedir.
Gerek 1921, gerekse 1924 Anayasaları döneminde antlaşmalar bir yasa ile yapıldığı için, antlaşmaların hukuk düzenindeki yeri yasa gibi olmuştur. Bu dönemde, antlaşmaların iç hukukla olan ilişkisi üzerinde pek durulmamıştır. Bunun nedenlerinden biri ve belki de en önemlisi, yapılan antlaşmaların içeriğinin, genellikle devletin uluslararası hukuk alanındaki yükümlülüklerine ilişkin olmasıydı. Devlet bu tür yükümlülüğünü yerine getirmek için, gereken önlemleri almıştır. Antlaşmaların yasalara üstün olup olmadığı, tartışma konusu olmamıştır.
Gerek 1961. Gerekse 1982 Anayasalarında yer alan, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. kuralından açıkça anlaşılacağı gibi, Türk hukuk düzeninde andlaşmalar yasa gücündedir ve doğrudan uygulanır. Bu konuda, öğretide herhangi bir görüş aykırılığı yoktur. Öğretide ve uygulamada sorun yaratan kural, yine aynı maddede yer alan, andlaşmalar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz kuralıdır. Bu kural, andlaşmaların iç hukuktaki değeri bakımından önem taşır. Kimilerine göre, bu kural andlaşmaların yasalarla eşdeğerde olduğu görüşünü etkilemez. Kimilerine göre de, anlaşmaların yasaların üstünde olduğunu gösterir.
Antlaşmaların yasalarla eşdeğerde olduğu görüşü. Buna göre, andlaşmalar yasalarla eşdeğerdedir; birinin diğerine üstünlüğü sözkonusu değildir. Andlaşmaların Anayasaya aykırılığının ileri sürülmemesi kuralı, var olan bir andlaşmaya aykırı bir yasa çıkarılmasına engel değildir. Eğer bir andlaşma ile yasa arasında bir çatışma varsa, yargıcın ikisini bağdaştıracak bir yoruma gitmesi, bunun mümkün olmaması durumunda, iki yasa arasındaki çatışmanın giderilmesinde uygulanan kuralların, anlaşma ile yasa arasındaki çatışmaların giderilmesinde de uygulanmasıdır. Bu yaklaşımın doğal sonucu, eğer antlaşma ile sonradan çıkarılan yasa arasında çatışma varsa, andlaşmanın değil, yasanın uygulanacağıdır.
Antlaşmaların yasaların üstünde olduğu görüşü. Bu yaklaşım, antlaşmaların Anayasaya aykırılığının ileri sürülememesi kuralına dayanır. Bu kuraldan, antlaşmaların yasaların üstünde olduğu sonucuna varılır. Yasa ile antlaşma karşılaştırıldığında, antlaşmaların olağan yasalardan ayrı bir konumunun olduğu görülür. İç hukukun bir parçası olan antlaşmalar, Anayasaya aykırı olup olmadığına bakılmaksızın uygulanır. Anayasaya uygunluğu aranmadan uygulanması gereken antlaşmanın, kendisinden sonra çıkan yasaya aykırılığı, ya da sonradan çıkarılan yasanın antlaşmayı değiştirdiği ileri sürülerek, antlaşmanın iç hukukta antlaşmaların üstünlüğü ilkesini benimsemiştir.
Hemen belirtelim ki, Anayasa Mahkemesinin antlaşmaların Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi de yoktur.
Yargı yerlerinin tutum ve davranışları
Ülkemizdeki yargı yerlerinin, uluslararası hukuk kurallarını uygularken çekingen davrandıkları, belli ve yerleşmiş bir içtihada ulaşamadıkları, genellikle, iç hukuka ağırlık verdikleri söylenebilir. Anayasa Mahkemesinin, Yargıtayın, ve Danıştaym bazı kararlarında diplomatik dokunulmazlık, ayrıcalık ve bağışıklık gibi konularda uluslararası hukuka, kimi durumlarda da, uluslararası andlaşmalara yer verdikleri olmaktadır. Anayasa Mahkemesinin özellikle, İnsan Haklan Evrensel Bildirisine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine sık sık başvurduğu ve kararlarında yer verdiği dikkati çekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, bir askeri mahkemenin. Anayasaya aykırı bulduğu yasal bir düzenleme hakkında verdiği kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine yer vermiştir. Anayasaya aykırılığı ileri sürelen madde, yasa dışı örgütlere üye olma konusunda, belli eylemleri yapan kimseyi, aksi kanıtlanmadıkça üye saymıştır. Bu düzenleme ile, masumluk ilkesine aykırı bir karine getirilmiştir. Anayasa Mahkemesine göre, Avrupa Konseyinin 1950 yılında kabul ettiği, ülkemizde 6366 sayılı Yasa ile yürürlüğe konan, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin 6. maddesinin 2. bendinde aynı ile (masumluk karinesi), bir suç ile itham edilen her şahıs, suçluluğu kanunen sabit oluncaya kadar masum sayılır» tümcesi ile yinelenmiş bulunmaktadır… Sözkonusu …Sözleşmenin buyurucu ve bağlayıcı içeriği, sanıklar için bir hak olduğu kadar, insan hak ve özgürlükleri yönünden de bir güvence olarak, hukuk düzenimizde kurumlaşan masumluk karinesini güçlendiren, üstün ve evrensel hukuk kuralı niteliği taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi bu kararı ile, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk hukuk düzeninde yürürlükte olduğunu, kurallarının doğrudan uygulanması gerektiğini, iptali istenen yasaya üstün olduğunu vurgulamıştır.
Anayasanın antlaşmalar konusunda getirdiği düzen ve uluslararası hukuktaki gelişmeler dikkate alınırsa, ülkemizdeki durum, aşağıdaki gibi özetlenebilir:
a) Antlaşmalar, iç hukukun bir parçasıdır.
b) Antlaşmalar, iç hukukta kendiliğinden uygulanabilir: ayrıca düzenleme yapılmasına gerek yoktur.
c) Antlaşmaların, Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez; Anayasaya aykırı olsalar bile uygulanırlar.
d) Anayasaya aykırılığı ileri sürülemeyen antlaşmanın, kendisinden sonra çıkan yasaya aykırılığı nedeni ile uygulanmaması, Anayasanın getirdiği sisteme ters düşer. Antlaşmadan sonra yürürlüğe giren Anayasanın, antlaşmayı değiştiremeyeceğini, buna karşın, antlaşmadan sonra yürürlüğe giren yasanın antlaşmayı değiştirebileceğini kabul etmek, çelişkili bir yaklaşım olur.
Antlaşmaların yasa değerinde olduğunu söylemek, antlaşmanın yasa ile değiştirilebileceği anlamına gelmez. Antlaşmalar, ne iç hukuka göre, ne uluslararası hukuka göre, yasa ile değiştirilemez; sağladığı haklar ortadan kaldırılamaz. Antlaşmalar, ancak kendi koyduğu kurallara, ya da uluslararası hukuk kurallarına göre bozulabilir, ya da değiştirilebilir. Antlaşmadan sonra çıkan Anayasanın, ya da yasanın, ne açıkça, ne de üstü kapalı bir biçimde antlaşmada değişiklik yapması olanağı yoktur. Kısaca belirtmek gerekse denilebilir ki, antlaşmalar ulusal hukuk kurallarına üstündür, yargı yerlerince özellikle ve öncelikle uygulanması gerekir.
Son Yorumlar