Mısır’ın ikinci büyük kenti ve en önemli limanı (3.170.000 nüf.; 1992). Nüfusun sürekli arttığı, son derece modern bir kent görünümü alan İskenderiye, Mısır ticaretinin beşte 4’ünün gerçekleştiği önemli bir ticaret merkezidir (borsa). Kentteki başlıca etkinlikler arasında özellikle sünger avcılığı, pamuk işçiliği, kâğıt hamuru yapımı, besin sanayisi, kimya sanayisi, vb. sayılabilir.
Tarih
İ.Ö. 332-331 tarihleri arasında Büyük İskender tarafından kurulan İskenderiye kenti, Eskiçağ şehircilik anlayışının en modern örneği olarak gösterilir. Akdeniz’deki bu küçük liman kentinin bulunduğu yer, Büyük İskender’i çok etkilemişti; çünkü Pharos adasının yakınındaki doğal yapı, teknelerinin manevrasına çok elverişliydi. Kentte yerli halk, Makedonyalı muhafızlar, bazı Yunanlı göçmenler ve bir Yahudi azınlığı yaşıyordu. Efsaneye göre kentin çevre sınırını İskender çizmiş ve kent Rodoslu mimar Dinokrates’in planlarına göre genişletilmişti. Arkeoloji araştırmaları ve kazılar sonucu, tahkim edilmiş bu limanın planları belirlenebüdi. Uzunluğu 5000 m, eni 2000 m olan paralel kenar bir alandaki kentin geniş caddeleri dik açıyla kesişiyordu. Ama nüfusun hızla artması, kentin sınırlarının genişlemesine neden oldu, bunun sonucunda da Ptolemaios I Soter in kararıyla kent yeni koruyucu surlarla çevrildi. Coğrafi konumu ve ustaca yapılmış limanı sayesinde İskenderiye iktisadi bir merkez ve Eskiçağ’ın en ünlü limanlarından biri oldu. İskenderiye’ de, kuruluş tarihi olan İ.Ö. 332-331 ile Araplar tarafından fethedildiği İ.S. 641 yılları arasında, bin yıla yakın bir dönem boyunca, birbirini izleyen çeşitli uygarlıklar yaşadı. İ.Ö. 331’den 31’e dek, İskenderiye bir Yunan-Mısır krallığının başkenti oldu. İ.Ö. 31’den İ.S. 325’e kadar Roma İmparatorluğu’nun egemenliğinde kalan kent, 326’dan 641’e kadar Bizans İmparatorluğunun denetimin de kaldı.
Kuruluşundan başlayarak bir yüzyıl boyunca ve ilk üç Ptolemaios hükündarlığı sırasında parlak bir dönem ya şayan kenti Mısırlı hükümdarlar Helen sanatına ilişkin özelliklerle süslediler. Büyük İskender’in komutanı olan Ptolemaios I hoşgörülü davranışlarıyla halkın sevgisini kazandı. Siyasal ve sivil kurumlara, yerel inanç ve dinlere saygılı davranarak Mısır’ı huzur içinde yaşattı. İskenderiye onun sayesinde örnek bir başkent oldu; tapınaklar, görkemli saraylar ve dünyanın yedi harikasından biri olan ünlü İskenderiye fenerini inşa ettirdi. Kent, hükümdar tarafından korunan çeşitli bilginlerin ve sanatçıların buluştukları bir yer oldu. 400000 el yazmasını bir araya getiren İskenderiye kütüphanesi her dönemde ününü korudu. Kurtarıcı (Soter) olarak tanınan Ptolemaios I’in ölümü üstüne hükümdar olan oğlu, Mısır’ı, çevre krallıklardaki çatışmalardan uzak tutmaya çalıştı, bilim ve sanat tutkunu biri olarak ozanları ve bilginleri çevresinde topladı (bunların arasında özellikle Theokritos ve Kallimakhos sayılabilir). Ptolemaios II Philadelphos Kızıldeniz ile Akdeniz’i birleştirecek bir kanal açma projesinde başarısızlığa uğradı, ama İskenderiye’yi o dönemde dünyanın en önde gelen bir ticaret merkezi yaptı: Her ırktan ve ulustan insanlar (Yunanlılar, Etyopyalılar, Yahudiler, Romalılar,’Mısırlılar, vb.)
İskenderiye’de bir araya gelip, kütüphaneci, kâtip, tercüman, elçi, saray ve halk hizmetinde görevli memur, vb. olarak çalıştılar.
Kendisinden öncekilerin siyasetini sürdüren Ptolemaios III Euergetes’in ölümüyle İskenderiye’nin altın çağı da son buldu. Onu izleyen hükümdarlar despot gibi davrandılar, saraylarında oturarak, yönetimi, iktidara göz koymuş bakanlarına bıraktılar. Son Ptolemaioslar arasındaki entrikalara ve kanlı hesaplaşmalara eklenen halk ayaklanmalarıyla Mısır zayıfladı ve ülke Sezar’ın birliklerinin girişiyle Romalıların eline geçti (İ.Ö. 48). Kleopatra’nın etkisinde kalan Sezar onu Ptolemaios tahtına geçirdi. Ama Sezar’ın öldürülmesinden ve Roma İmparatorluğu’ndaki geçici bölünmeden sonra Mısır, Marcus Antonius’un eline geçti ve Marcus Antonius,Kleopatra ile birlikte İskenderiye’de oturdu. Bu süre içinde kent, Actium deniz savaşında Augustus’a yenilecek olan Romalı generalin savaş giderlerini sağlamak amacıyla düzenli biçimde yağmalandı. Sonunda, Mısır’ın Augustus I tarafından Roma’ya bağlanmasıyla İskenderiye de Roma İmparatorluğu’nun koruması altına girdi. Ama bu işgal kente huzur getirmedi; nitekim İskenderiye birçok kez Roma imparatorları tarafından yağmalandı, yakılıp yıkıldı. Büyük İskender’den esinlendiğini söylemesine karşın kötülükleriyle tanınan Caracalla, İskenderiye halkının sistemli bir biçimde katledilmesini ve kentin zenginliklerinin yağmalanmasını emretti. İ.S. 273’te Palmyra kraliçesi Zenobia ile imparator Aurelianus’un çatışması da İskenderiye için kötü sonuçlar doğurdu. Zenobia yenilince, kent Aurelianus’un eline geçti ve Aurelianus İskenderiye’ yi yağma etti. Birkaç yıl sonra, bu kez Diocletianus bir ayaklanmayı bastırmak üzere kenti sekiz ay kuşattıktan sonra yakıp yıktı.
Ama bu tür olaylar İskenderiye’deki felsefe okullarının yaydığı kültür havasını yok edemedi. Yunanlılarla Yahudilerin oluşturduğu aydın tüccar aristokrasisinin yerleştiği zengin mahallelerde yeni düşünceler oluşuyordu. Ama, Roma imparatorları Hıristiyanları kovmak bahanesiyle, o ana kadar kendilerine boyun eğmiş olan özerk halkları ayaklandırıp, söz konusu tüccar sınıfının iktisadi çıkarlarını ve zenginliğini ele geçirdiler. Romalı yöneticilerin kışkırttığı bu halk ayaklanmaları imparatorların son derece işine yaradı. Neron, Septimus Severus ve Diocletianus dönemlerinde de Hıristiyanlara aynı baskılar uygulandı. Ama İ.S. 311 yılından başlayarak Roma imparatorları Hıristiyanlığa hoşgörüyle yaklaştılar, hatta daha sonraları Hıristiyanlığı seçtiler. Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Hıristiyan Bizans İmparatorluğu’nun kuruluşuyla İstanbul ile Antakya’nın yanı sıra Hıristiyanlığın başkentlerinden biri olan kent, bu kez de din kavgalarına sahne oldu. Bizans kiliselerinin merkezciliğine karşı çıkan aydın çevrede oluşmuş yeni eflatuncu, monofizist buhranların ardı arkası kesilmedi ve İskenderiye bu düşünce özgürlüğünü pahalı ödedi: Bütün pagan yapıları yıkıldı; Yahudi topluluğu patrik Kyrillos tarafından sürüldü; imparator İustinianos I felsefe okullarım kapattı; karısı Theodora İskenderiyelilerin patrik Theodoros’un yönetimini reddetmeleri karşısında kentin yakılmasını emretti. İskenderiye, patriklik düzeyine ulaşınca din kavgaları da sona erdi ve kent halkı böylece bir süre durgun bir yaşam sürdü. Ama İskenderiye 616’da, Pers ordularının istilasına uğrayarak yakılıp yıkıldı, daha sonra Bizans imparatoru Herakleios I tarafından alındı. 641’de de Arapların egemenliğine girdi.
Araplar döneminde İskenderiye bir deniz üssü olarak kullanıldı. Kentte Abbasiler ve Fatimiler egemen oldular. Bu arada, İspanyol korsanları, Normanlar, Kudüslüler, İskenderiye’ye saldırdılar. XIV. yy’dan sonra özellikle Venedikliler kentte ticaret açısından önemli ayrıcalıklar elde ettiler.
İskenderiye XVI. yy’da Türkler tarafından alındı; XVIII. yy’da Napolyon’un eline geçti. XIX. yy’ın başlarında önce İngilizlerin, ardından yeniden Fransızların yönetimine giren İskenderiye, daha sonra Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yönetildi ve onun döneminde kalkındı.
XIX. yy’ın sonlarına doğru baş gösteren bir ayaklanma sırasında İngiliz donanması tarafından topa tutulan kent, yağmalandı. İskenderiye’nin özellikle iktisadi açıdan yeniden önem kazanması, ancak Süveyş kanalının açılmasıyla gerçekleşti.
İskenderiye Felsefe Okulu
Ptolemaioslar tarafından bir araya getirilen bilginlere, özellikle de İ.S. 193’te Ammonios Sakkas tarafından kurulan yeni-eflatuncu felsefeciler okuluna verilen ad. Bu okulun başlıca temsilcileri şunlardır: Plotinos (207-270); Porphyrios (223-304); İamblikhos (ölümü 333’e doğru); Proklos (412-485); Damaskios (VI. yy.). Eflatuncu felsefeyle Doğu’dan gelen din öğretilerini birleştirmeye çalışan İskenderiye felsefe okulu VI. yy’da ortadan kalkmıştır.
Son Yorumlar