Abis Nedir? (isim Yunanca abyssos, dipsiz’den Fransızca abysse). Okyanusların çok derin kısmına, güneş ışığının erişemediği alana denir.
Yüzeyi bakımından dünyanın en büyük alanı olan ve üçüncü boyutu ile daha da büyüyen abis’ lerin aranıp taranması. çok uzun zamandan beri araştırıcıların ilgisini çekmiştir, insanın deniz derinliklerine inişi henüz başlangıç safhasındadır, fakat William Beebe’in 1934’te batisfer adını verdiği basit bir çelik küre içinde 900 metreyi geçen bir derinliğe inmesi, daha yakın zamanda çok daha derinliklere inen Prof. Piccard’ın teşebbüsü, 600 m.’den itibaren güneşten gelen her türlü ışığın ortadan kalktığını ve bu yüzden, böyle bir derinlikte, hiçbir bitkinin yaşamadığını ortaya koydu. Hayvanlar alemi için durum böyle değildir. Vücutlarındaki bir basınç dengesi, birçok hayvan türlerinin pek büyük basınçlar altında yaşamasına imkan verir.
Açık havaya çıkarılan ilk hayvanlarda, eskiden düşünülenin aksine tesirler görüldü, vücutlarının içindeki basınç, çevrelerindeki basınçla karşılanamadığı için, balıklar, daha sudan çıkmadan çatlıyor ve çok güzel renklerini kaybediyorlardı. Bununla, birlikte bir yandan araştırmalar, öte yandan deniz altı keşifleri, derin denizlerdeki hayat hakkında bir fikir edinilmesini sağladı. Bitki yokluğundan çıkan ilk sonuç, derin denizlerdeki bütün balıkların etçil olduklarıdır. önlerinden geçen ufak, büyük her şeyi yemek zorunda kaldıklarından, bazılarının çene kemikleri, kendilerinden büyük avlan yutabilmelerini sağlayacak şekilde değişikliğe uğramıştır. Bununla beraber bazı balıklar, üst sulardan düşen yaratıkların kalıntılarını taşıyan dip çamurlarını eşeleyip buldukları leşleri yutarak beslenirler.
Karanlık yüzünden bunların görme organlarında garip değişiklikler meydana gelmiştir. Bazı balıkların gözleri körelmiş, bazılarında ise gözler, farklı bir uyumla irileşmiştir. İçlerinden bazılarının yaygın, hatta parlak bir ışık verebilen fotoforlara sahip olmalarına da sebep karanlıktır; bu ışığın, özel bezlerin saldığı lüsiferin (luciferine) adlı bir protein tarafından meydana getirildiği ve lusiferaz (luciferase) denilen bir enzim tarafından aktifleştirildiği sanılıyor. Deniz dibinin yumuşaklığı da birtakım organlarda şekil değişikliğine yol açmıştır. Bazı yaratıklar, çamura gömülmemek için yassı ve geniş bir biçim almış, bazılarının ise ayakları uzamış ve incelmiştir; şu veya bu şekilde değişseler de duyu aygıtlarının boyutları artmıştır. Derin okyanus sularında ısının 0° ve 5° arasında oynaması, tuzluluk derecesinin değişmezliği, yüzeydekinden pek düşük olmayan oksijen miktarı, ortama uyma bakımından hiçbir güçlük yaratmamıştır. Derin dip direyi çoğu zaman öyle garip şekillerdedir ki, benzerleri ancak eski jeoloji devirlerinde, az derin ortamlarda meydana gelmiş fosillerde görülür; bazı cinsleri canlı fosil saymak bile mümkündür. 1952’de. Meksika’nın batı kıyısı açıklarında 3 590 m. derinlikten, o zamana kadar yalnız fosil halinde bilinen 10’u canlı, 3’ü kabuk durumunda Neopilina Galatheae’ler çıkarıldı. Kabuklularda uzun ve ince ekler, krinoid’lerde büyük saplar, süngerlerde ve selenterelerde iskeletin devamı olan ve yumuşak zemine tutunmayı sağlayan dikenler, bazı gömleklilerde bir kaç desimetreyi bulan ve çamur içinden çıkan uzun ayaklar vardır.
Hayvanların çoğunda kireçli iskelet yok gibidir. Bu hayvanlar çeşitli şekillerde karanlığa uyar. Selentereler arasında deniz şakayıkları bazı zarif pennatul’ler, birtakım aktinia’lar görülür. Ekinoderm (derisi dikenlikler çeşitlidir. Çeşitli süngerlere de rastlanır. Açık derin deniz direyi, yalnız koyu veya kara rengi ile değil, bazı balıkların acayip şekiller almasına sebep olan morfolojik özellikleri ile de tanınır: bununla beraber içlerinden çoğunun uzunluğu 10 cm.’i geçmez.
Son Yorumlar