Tümdengelimli akılyürütme yoluyla, sayı, biçim, küme, vb. kavramların özelliklerini ve bunlar arasındaki bağlantıları inceleyen bilim dalı.
Mantık ve Kümeler
MANTIK, matematiğin bir dalı mıdır, değil midir? Mantığın matematikleştirilmesi ve matematiğin mantıklaştırılması, almaşık bir biçimde ya da aynı anda felsefecilerle matematikçileri harekete geçirmiştir. Mantık, matematiksel kuramlar için gerekli bir başlangıç sayılır.
KÜMELER KURAMI, matematiksel yapının temelidir ve şu ana görüşün incelenmesinden oluşur: Yapıları ne olursa olsun her nesneler topluluğu kendi içinde ya da başka topluluklarla bağlantılıdır. Matematikçiler, felsefeciler, vb. uzun süredir, kümeler kuramının aküyürütme biçimini, özellikle de “öğelik” (aidiyet) ve “içinde olma” kavramlarına bağlı akılyürütme biçimini kullanmaktadırlar. Kümeler kuramının bu özelliği hiçbir zaman yadsınmadı; bu, Cantor’un verdiği ve yapıtına karşı büyük tepkilere neden olacak, üstelik son derece bulanık olan tanım (küme teriminden sezgimiz ya da düşüncemizde, iyice ayrı nesnelerin bir bütün halinde öbekleşmesi anlaşılır) değildir. Ama kümeler kuramının geliştirilmesi Cantor’u bir başka kavramı belirtmeye yöneltti; Bu, sonsuzluk probleminin yeni bir bakış açısmdan göz önüne alınmasını zorunlu kılan sayal sayı kavramı, yani bir kümeye bağlı büyüklük ya da üst kavramıydı.
Güçlükler tümüyle giderilemediğinden, kümeler kuramı şimdilik, matematiğin açıklamalı bir sunuluşu içinde, mantıktan hemen sonra yer alır.
Çeşitli Dallar
ARİTMETİK, eskiden beri, sayılar bilimi olarak tanımlanır. Daha açık bir biçimde, üç özel kümenin incelenmesidir: N pozitif ya da doğal tamsayılar kümesi (N = (0,1,2,3,… 1); Z bağıl pozitif ve negatif tamsayılar kümesi (Z = {…, -2, -1,0, +1, + 2,…}, eskiden cehirsel küme denirdi); Q rasyonel sayılar kümesi (Q, | biçimindeki sayılar kümesidir; a ve b.Z kümesine aittir). Bu inceleme yalınlıktan kurtulunca sayılar kuramı adını alır; ancak söz konusu iki alan arasındaki sınır henüz iyice belirlenmemiştir.
Yavaş yavaş pratik hesaptan kurtulan sayılar kavramı giderek soyut bir nitelik kazandı. N doğal tamsayılar kümesi, üstünde önce toplama, daha sonra da çarpma gibi toplamadan doğan öbür işlemlerin yapıldığı, bilinen en eski kümedir: N kümesinden başlayarak Z ve Q kümeleri oluşturuldu. N kümesi, bütün cebire örnek oldu. Tamsayılar kavramı, iki küme arasındaki denklik kavramıyla ilişkilidir; bu bağ,aritmetik ile kümeler kuramı arasındaki sınırı belirler.
CEBİR, bazı uzmanlara göre denklemlerin çözümlenmesidir; bazıları içinse cebir yapmak, her şeyden önce hesaplamaktır. Gerçekten de, XX. yy’ın başlarına kadar cebir, özellikle klasik işlemlerin ve cebirsel denklemlerin çözümünün incelenmesiydi. Klasik olarak nitelenen bu cebir, bir yandan hesaplarını N,Z ve Q’dan başka sayı kümelerinin üstünde yapması, öte yandan bu hesapları sayısal değerlerle değil de harflerle gerçekleştirmesi bakımından aritmetikten ayrılıyordu.
Demek ki cebir, Newton’un dediği gibi, “evrensel bir aritmetik”ti ve hâlâ da öyledir. Bu, aritmetiğin, kümeler kuramına dayanan bir genelleştirilmesidir. Günümüzde ister modern, ister arı ya da soyut olarak nitelendirilsin cebirin ana konusu, yapıların incelenmesi, yani bir ya da birden çok küme üstünde tanımlanmış olan, iç ya da dış bağıntıların,işlemlerin ve bileşim yasalarının incelenmesidir. Başlıca cebirsel yapılar, gruplar, halkalar, cisimler ve vektör uzaylarıdır. N kümesiyle sınırlı işlemlerden, bu işlemlerin,hiçbir sayısal özelliği bulunmayan küme öğelerine uygulanmasına giden soyutlama yöntemi,matematikçilerin çağdaş cebirin şu temel düşüncesine ulaşmalarını sağladı; Matematiksel varlıklar, kendi başlarına, bağıntılarından daha az hesaba katılırlar. Bu durumda, cebirin amacı,bir kümenin genel özelliklerinin yalnız yapısı açısından tanınması için, sınırlı sayıdaki aksiyomların (belitler) tüm sonuçlarını çıkarmaktır. Küme yapısı kavramının bu derinleştirilmesi ve her yerden çok cebirde egemen olan aksiyomatik yöntem, belirsiz ya da tam anlamıyla sezgisel kavramların açık bir biçimde formülleştirilmesini, karışmış kavramların birbirinden ayrılmasını, ancak özel haller olarak ele alman bazı problemlerin genelliğinin ortaya çıkarılmasını sağlar.
Cebirin en çok bilinen dalı, vektör uzaylarım inceleyen doğrusal cebirdir. Bu, cebirin, günümüzde, evrensel olarak iktisatçılar, mühendisler, fizikçiler, vb. tarafından kullanılan tek bölümüdür. Bu bölümün kökeni, ax = b türündeki bir denklemle çözülen problemlere dayanır. Doğrusal cebirin bellibaşlı iki aracı matris hesabı ile tansör hesabıdır.
Kendisi de Z tamsayılardan (verilen örnekteki 2 ve 3) hareketle oluşturulan Q kesirli sayılar kümesinden
(| = 0,666) başlayarak, R gerçek sayılar kümesinin (sözgelimi 0,666) kurulması, cebiri çözümlemenin sınırına götürür. Geometrideki gereksinimden doğan bu kuruluş, tamsayılara özgü olan süreksiz ile R’ye (2’nin 3’e bölümünü sonsuza kadar götürme olanağı vardır: 0,666 666 666…) bağlı sürekli arasmda bir köprü kurar. Gerçekten de R, geometrideki doğruyla eşyapılıdır; yani bir doğrunun her noktasına gerçek bir sayı denk düşürülebilir, ya da bunun tersi geçerli olabilir.
ÇÖZÜMLEME (ANALİZ), matematikte belirsiz bir sözcüktür; çünkü hem akılyürütmeden, mantıktan, matematikten kaynaklanan çözümsel yöntemi, hem de sonsuz küçükler çözümlemesini belirtir. Üstelik sonsuz küçükler çözümlemesi,adma karşm, problemleri çözmek için yalnız çözümsel yöntem kullanmaz. Her bilim gibi, çözümlemeden olduğu kadar bireşimden de yararlanır.
SONSUZ KÜÇÜK ÇÖZÜMLEMESİ, bir yandan, diferansiyel hesabın konusu olan sonsuz küçüklerin oranlarıyla, öte yandan integral hesabm konusu olan sonsuz sayıdaki toplamlarıyla uğraşır. Matematiksel çözümlemenin kökeni geometrik problemlerdir: Bir eğrinin teğetlerinin incelenmesi diferansiyel hesabm; alanların hesabı (dördülleme) ve hacimlerin hesabıysa (küpleme) integral hesabm temelidir. Demek ki çözümlemeyle geometri birbirine çok bağlıdır; ama çözümleme gerçek sayılar kümesinin yapısına benzer bir yapıya sahip kümeler üstünde çalışır; bu da, çözümlemeyi cebire bağlar. Limit ve süreklilik kavramları matematiksel çözümlemenin merkezinde yer alır. Her ne kadar çözümleme, artık XVIII. yy’daki gibi, üstün durumda değilse de, uygulamalı matematiğin her alanında (fizik, teknik, vb.) vazgeçilmez bir araç olarak kalmıştır.
GEOMETRİ, matematiğin, uzayın özelliklerini araştırmaya yönelik bölümüdür. Aritmetikle birlikte, Rönesans’a kadar, matematiğin temelini oluşturan geometri önceleri bir gözlem bilimiydi. İnsan, başlangıçta doğanın kendisine sunduğu yalın geometrik biçimlerin doğrudan doğruya algılanabilen özelliklerini inceledi. Sözgelimi, bir yerden öbürüne giden en kısa yolun,doğru çizgi olduğunu ve bir dairenin tüm noktalarının merkezden eşit uzaklıkta bulunduğunu gözledi. Daha sonra, dairenin çevresiyle çapım, bir üçgenin kenarlarının uzunluklarını karşılaştırdı ve uzayın algılanabilir özelliklerinden çıkarılan kavramlar yardımıyla eukleidesçi geometriyi kurarak yeni biçimler buldu. Gerçekten de, az sayıdaki birkaç temel aksiyomdan başlayarak ilk tutarlı sistemi hazırlayan, Yunanlı Eukleides (İ.Ö. III. yy. başı) oldu.
Çağdaş dönemde eukleidesçi olmayan geometriler ortaya çıktı. Eukleidesçi olmayan geometri denmesinin nedeni, Eukleides geometrisinin temel aksiyomunun (“bir doğrunun dışındaki bir noktadan bu doğruya bir ve yalnız bir paralel çizilebilir”) bilinçli olarak reddedilmesidir. Böylece, Riemann (1826-1866) doğrunun sonsuzluk niteliğini yadsıdı. Riemann geometrisinde, bir düzlemin iki doğrusu, bir doğru ve bir düzlem her zaman kesişirler; paraleller yoktur. Riemann’ m tersine Lobaçevski (1792-1856), düzlem içinde, kesişmeyen doğruların bulunduğunu öngerçek olarak kabul etti ve şu aksiyomu ileri sürdü: “Bir doğru ve bir noktamn belirlediği düzlemde, verilen doğruyu kesmeyen en az iki doğru bu noktadan geçer.” Eukleidesçi olmayan çeşitli geometrilerin derinlemesine incelenmesi, bu geometrilerle eukleidesçi geometri arasmda temel yapı farklarının bulunmadığım göstermiştir.
Son olarak şu üginç gerçeği de belirtmek gerekir: Başlangıçta üstün yetenekli matematikçilerin gerçekdışı varsayımları olarak düşünülen bu geometriler, özellikle fizik alanında ve çok kesin bir biçimde de bağıl uzayı canlandırmak bakımından, önlerinde geniş bir uygulama alam buldular Sonsuz küçük içindeki nükleer kuramlarının uzayı; sonsuz büyük içindeki evrenoluş kuramlarının uzayı. Demek ki, geometriler uzayın özelliklerini incelerler.
TOPOLOJİ, geometrideki sürekliliğin ve bu sürekliliğin dönüşümlerde korunmasının incelenmesidir. Riemann’ m yarattığı ve analysis situs (uzayın çözümlemesi) adını verdiği topoloji, çözümleme ve geometrinin sınırını oluşturur. Niceliğin bulunmadığı bu geometri tamamıyla nitel bir geometridir. Topolojide iki biçim, birinden öbürüne sürekli bir biçim değişikliğiyle geçilebilirse, eşdeğerdir. Böylece, bir daire,bir elipse ya da herhangi kapalı bir eğriye eşdeğer olduğu halde, bir doğru parçasına eşdeğer değüdir; çünkü bu parça kapalı değildir. Topolojinin bağımsız bir bilim dalı olarak gelişmesini sağlayan Poincare (1854-1912) olmuştur.
TRİGONOMETRİ, sözcüğün kökeni bakımından, “üçgenlerin ölçülmesi” anlamına gelir. Trigonometrinin konusu bir üçgenin, daha genel olarak, bir çokgenin kenarlarını ve açılarını değerlendirmektir. Hesabın geometriye basit uygulaması olan trigonometri, açıları, bunları niteleyen sayılarla birleştirir. Bu sayılar (sinüs, kosinüs, tanjant), çoğu kez ve çok yanlış olarak “trigonometrik doğrular” biçiminde adlandırılır. Trigonometri, geodezinin ve konum gökbiliminin ya da gökölçümünün temel aracıdır.
OLASILIKLAR HESABI, matematiğin, belirsiz olayların sıklığını inceleyen dalıdır. XIX. yy’dan başlayarak hızla gelişen olasılıklar hesabı, birçok bilim ve teknik için vazgeçilmez hale gelmiştir.
Laplace (1749-1827), Theorie analytique des probabilites (Olasılıkların Çözümsel Kuramı, 1812) adlı kitabında, bu bilimin büyük ilkelerini ortaya koydu ve uygulamalı matematiğin bir dalı olan istatistikle bağlantısı bulunduğunu kesinleştirdi. Nüfusbilim, iktisat, temel fizik, sanayi teknikleri, biyoloji, vb. alanlarda yararlanılan istatistik de büyük bir hızla gelişti.
Son Yorumlar