Yunan ordusu, İzmir’in işgalinden bir hafta sonra Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlayacaktı. Ama bu küçük devletin, hak iddia ettiği Batı Anadolu topraklarını ilhaka hiç de hazır ve layık olmadığı daha ilk günden açıkça anlaşümıştı. Yunanlılar işgal ettikleri yerlere yeni bir düzen değil, kin ve zulüm getirmişlerdi. Bu nedenle Türk-Yunan savaşı son derece çetin ve kıyıcı olacaktı.
Lloyd George gibi aşırı bir Yunan hayranı olmayan Lord Curzon, İzmir’in işgaliyle ügili görüşünü şöyle dile getiriyordu: “Selanik kapılarının beş mil ötesinde aşayişi sağlayamayan Yunanistan’ın, Aydın vüayetinde (İzmir) barış ve güvenlik sağlamakla nasıl görevlendirebileceğini anlamıyorum.” İşgal sırasındaki cinayetleri öğrenince de, “İzmir’in Yunanlılar tarafmdan istüasma meydan vermek, yaptığımız hataların en büyüğüdür…” demiştir. İngiliz Genelkurmay başkanı Wilson da hatıra defterine Yunanlıların istila hareketi karşısında şu tümceyi yazmıştı: “Bütün bu yapılanlar deliliktir, fenadır.”
Yunan ordusu, 23 Mayısta üç yönden Anadolu içlerine doğru işgali genişletmeye başladı. Mayıs ayı sonunda işgal alanı hayli genişlemiş, Turgutlu- Ödemiş-Aydın çizgisini bulmuştu. Ayvalık kıyüarma çıkarülan Yunan kıtaları da, Ayvalık’ı işgal ettikten sonra doğuya doğru sarkacaklardı.
Halk, işgal karşısında bir direniş göstermiyordu. Büyük çoğunluk, yapılacak bir şey olmadığma inanıyor,yazgısına boyun eğmeye hazırlanıyordu. Buna yerli Rumların propagandaları ve taşkınlıkları kadar, İzmir’in işgal edilmesi üstüne dağüan birliklerden içerilere doğru kaçan subay ve erlerin yaratüğı moral bozukluğu da etken oluyordu. Kent ve kasabalardaki yabancı denetim subayları da, işgalin geçici olduğu görüşünü yayarak halkı uyuşukluğa sevkediyordu.
Öte yandan, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu topraklarında, bir avuç yurtsever, silahlı bir ulusal hareket başlatmanın yollarım arıyordu. Bu silahlı direniş, Kuvayı Milliye adıyla bilinen, ulusal kuvvetler tarafından başlatılacaktı.
Son Yorumlar