Yunan felsefecisi (Efes, İ.Ö. 540’a doğru-Efes, İ.Ö. 480’e doğru). Sokrates öncesi felsefecilerden olan Herakleitos’un düşüncesini, aydınlık bir biçimde açıklamak olanaksız gibidir; bundan ötürü felsefeci “karanlık” diye nitelenmiştir. Aristoteles bile onu pek anlayamadığını söylüyordu. Yazdıklarından ancak bazı parçalar bize ulaşmıştır (bunların gerçekten Herakleitos’un yazıları olduğu da tartışılmaktadır). Bu parçalar, Eskiçağ yazarlarının ve daha sonra Kilise Babalarının yaptıkları alıntılar halinde, dolaylı olarak günümüze kalmıştır. Söz konusu parçalar, Almanya’da helenist Diels, Fransa’daysa Bollack ve Wismann tarafından derleme olarak toplandı. Ama bu parçaların aktarımı, sözcüklerinin değilse de anlamlarının bozulmasına yol açmıştır. İskenderiyeli Clemens bunları, Hıristiyanlığın savunulması çerçevesi içinde, alıntı olarak kullanmıştır. Eflatun, sahte bir Herakleitos parçası (“Her şey akar”) ortaya atmaktan çekinmemiştir. Herakleitos’un, “nezlelilerin ve sümüklülerin felsefecisi” olduğunu söylemiş ve bunu evrensel bir hareketlilik olarak gördüğü felsefesini alaya almak için yapmıştır. Dolayısıyla, Herakleitos’un günümüzdeki okurunun, eskiden kalan çeşitli yorumları kesin ve doğru şeyler olarak kabullenmesi zordur. Ayrıca, romantizmden kaynaklanan, Heidegger tarafından canlandırılan ve son zamanlarda yeniden ortaya çıkan bir yaklaşım da, derinlik ve ilkel masumluk bahanesiyle Herakleitos’un “karanlık” yanını yücelterek bu felsefecide, bir kaynak arılığı bulduğuna inanır. Yani, “Herakleitos’un karanlık yanı, onun adından söz eden ve ancak birkaç sözcüğü alıntılayan kimselere pek çok şey borçludur” (Bollack ve Wismann).
Belki de, birbirine karıştırılmaması gereken “iki” Herakleitos vardır. Bunların birincisi, çeşitli felsefecilerin ve ozanların (Eflatun, Aristoteles, Hegel, Novalis, Heidegger), karşı çıkmak ya da benimsemek için sözünü ettiği Herakleitos’tur ve kimi zaman mutlak oluş ve değişmeyi, hareketliliği (“Aynı ırmakta iki kez yıkanılamaz”), kimi zaman da bunun tersine, aklın [logos] birliğinde karşıtlıkların birleştiğini, devrimci bir ahlakı ya da tutucu görüşleri savunmuştur. Ama öte yandan, bundan tamı tamına farklı bir “metinler Herakleitos’u vardır ve yanlış anlamalar da işte bundan kaynaklanmaktadır. Herakleitos, kitabını ortak ve yaygın dilden ayırmak için ağızdan ağıza gezen sözleri (özdeyişler, atasözleri) ele alıp, bunları doğrulamaya ya da olumsuzlamaya çalışır. Yanılmalar, Herakleitos’un söylediklerinin, kendi düşüncesi sanılmasından doğmuştur. “Bilge, bana değil akla kulak vermelidir; ancak böylelikle her şey birdir diyebilir.” Burada sözü edilen bir, logos’un (söylem, akıl, bağıntı), çelişkiye ulaştırmak üzere içerik ile anlatımı ayırarak ortaya koyduğu birbirinden ayrı tekillerdir (karşıtlıkların birliği değil). “Söylemek, tersini söylemek için yeniden söylemektir.” “İnsanın karakteri; Tanrı.” Herakleitos’u aşırı ölçüde modernleştiren gelenek, insanoğlunun yazgısının karakteri ve karakterinin de öz dehası olduğu biçiminde yorumluyordu bunu. Oysa Herakleitos’un demek istediği, insanoğlunun varlığının, olmadığı şey (Tanrı) olmak olduğudur. Herakleitos’un öğretisi, şu ünlü parçada simgeleşmiştir: “Tanrı yanıtını alan ermiş, yani Delphoi ermişi söylemez de saklamaz da: İşaret eder.” Her gerçek söz, kendisini kuran olumsuzlamayı görünür kılar. Tıpkı logos gibi, o da, söylediğiyle, söylemediğine; karşıtına işaret eder. Bir sözün gücü, gizli olumsuzlama gücüyle orantılıdır.
Son Yorumlar