Anadolu’da Türk İslam sanatının başlangıcı olan XI. ve XII. yy’larda Türkler sayısız mimarlık yapıtları verdiler.
Büyük Selçukluların Anadolu’daki ilk yapıtı sayılan Diyarbakır Ulucamisi (1091), Şam Ümeyye Camisi’ne benzer planı ve değişik kare biçiminde minaresiyle Anadolu’da tek örnektir. Bitlis Ulucamisi (1129), kıble duvarına paralel uzanan üç nefli planı ve mihrap önü kubbesiyle, daha sonraki Artuklu camilerini etkilemiştir. Siirt Ulucamisi’nde (XII. yy.) Anadolu’nun bilinen en eski çini süslemeli mihrabı bulunur.
XII. ve XIII. yy’larda Güneydoğu Anadolu’ya yerleşen Artukoğulları, Büyük Selçuklu sanatıyla Zengi dönemi sanatının izlerini taşıyan bir sanat yarattılar: Enine gelişen uzamda, mihrap önü kubbesi, revaklı avlu, avlunun iki köşesinde çifte minare, son cemaat yeri (Urfa Ulucamisi), kare planlı nimareler, açık avlulu ve eyvanlı medreseler, sağlam taş işçiliği,zengin görünüşlü portaller, anıtsal kale burçları, köprüler, hamam ve saraylar, çokrenkli mozaikler Artukoğulları sanatını belirleyen özelliklerdir. Önemli yapıtlar arasında SilvanUlucamisi (1152), Kızıl Tepe Ulucamisi (1204), Mardin Ulucamisi ve hamamı (1176), Mardin Eminüddin Külliyesi (XII. yy.), Diyarbakır Artuklu Sarayı (XIII. yy.), Malabadi Köprüsü (XII.yy.) ve Diyarbakır burçları (XII.yy.) sayılabilir. XII. yy’da Saltukluların Erzurum’daki egemenliği döneminden günümüze gelen Erzurum Kale Mescidi ve Erzurum Ulucamisi farklı plan gösterirler. Ulucami’de nefler kıble duvarına dikey uzanır. Ortada mihrap önü kubbesi bulunur. Kale Mescidi’nin yanında, Tepsi Minare adıyla anılan silindir biçiminde bir kule bulunmaktadır. Kesme taftan bir kaide üstüne tuğlayla yapılmış olan kulenin gövdesinde kırmızı beyaz kuşaklar biçiminde süsleme vardır.
XII. yy’da Orta Anadolu’ya yerleşmiş olan Danişmendlilere ait cami mimarisi Saltuklularınkiyle benzerlik gösterir. Genelde, caminin ana kubbesinden ayrı olarak aydınlık kubbesi görünür. Niksar Ulucamisi (1145), Sivas Ulucamisi (1197), Kayseri Ulucamisi (1205) gibi yapıtlarda, taş ve tuğla süslemeler ile çinilerde Selçuklu üslubu görülür.
Doğu Anadolu’da XII. yy’da beylik kuran Mengücüklerden kalan Kale Camisi (1180) dikey planlı ve üç nefli bir yapıdır. Kubbesiz olan camide, zengin süslemeli portali en belirgin özelliğidir. Divriği Ulucamisi’nde (1228) gene dikey bir plan uygulanmıştır. Mihrap önü kubbesi gelişmiştir ve dıştan piramide benzeyen bir kümbet biçimindedir. Camiye bitişik olarak türbe ve darüşşifa bulunur. Darüşşifa, kubbeli ve dört eyvanlıdır. Bu yapının en büyük özelliği dört cephedeki değişik üsluplarda yapılmış zengin süslemeli, anıtsal görünüşlü dört portaldir.
XII. yy’da Anadolu Selçuklularına ait ilk cami, Konya Alaeddin Camisi’dir. Kitabelerinde Mesud I,Kılıç Aslanlı, Keykavus I ve Alaeddin Keykubat adları okunmaktadır. Çeşitli eklemeler ve onarımlar gördüğü bilinen caminin ilk biçimi bozulmuştur. Kıble duvarına paralel üç nefi ve mihrap önü kubbesiyle dönemin özelliklerini sürdürür. Cephe süslemelerinde, Zengi sanatının etkisi görülür. Bu döneme ilişkin ilk külliye, Kayseri’deki Hond Hatun Külliyesi’dir (XIII. yy); cami, türbe, medrese, hamamdan oluşmuştur ve kesme taştan kale görünümünde yapılmıştır.
XIII. yy’da Anadolu Selçuklularında medreseler, iki mimari biçim gösterir: Kubbeli medreseler (Konya Karatay Medresesi, ince Minareli Medrese) ve eyvanlı medreseler (Hond Hatun Medresesi, Erzurum Çifte Minareli Medrese, Sivas Gök Medrese, Konya Sırçalı Medrese) en önemli yapıtlardır. Anadolu’da Selçuklu mimarisinde birçok kümbet, mescit, kervansaray, saray ve köşk yapılmıştır.
XIV. yy’da Anadolu Selçuklularının parçalanmasından sonra kurulan Türk devletlerine ait pek çok mimari yapıt günümüze ulaşmıştır. İlhanlıların Anadolu’daki egemenliği zamanından kalan yapıtlarda Selçuklu geleneğinin sürdüğü görülür. Avlulu ve revaklı planıyla Amasya Darüşşifası (1308), çifte minaresi ve belirgin portaliyle kubbeli medreseler tipine giren Yakutiye Medresesi (1310), kare gövde üstüne piramit külahla örtülü olan Tokat Nureddin İbni Sentimur Kümbeti’nde (1314), Selçuk etkisi çok belirgindir.
Doğu Anadolu’da XIV. yy’da Karakoyunlu Devleti’nin egemen olduğu dönemde yapılan Van Ulucamisi’nden günümüze gelebilen kalıntılardan, tuğla ve yalancı mermer süslemelerle bezenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Hemen hemen hepsi aynı mimari özellikte yapılan kümbetlerden Erzen Hatun Kümbeti’nin (1396) gövdesi çok kenarlıdır ve piramit biçiminde bir külahla örtülüdür.
Doğu Anadolu’da XV. yy’da Akkoyunlu Devleti’nin egemenlik sürdüğü dönemde Diyarbakır’daki Safa Camisi (1478) tromplu büyük kubbesi, küçük kubbelerle kaplı son cemaat yeri ve taş süslemeleriyle gelişmiş bir cami mimarisi sunar. Mardin’de cami, medrese ve türbeden oluşan Kasımiye Külliyesi (1507) anıtsal portali, iki katlı medresesi, havuzlu ve revaklı avlusuyla olgun bir örnektir. Ahlat’ta Emir Bayındır Kümbeti (1492), değişik bir yapıdadır. Sütunlu açık kemerlerle süslenmiş yuvarlak bir gövde, külah biçiminde bir kubbeyle örtülüdür. Orta Anadolu’da, Kırşehir’de Eretna Beyliği’ne ait Âşık Paşa Türbesi (1322), farklı bir biçimde yapılmıştır. Portal yana alınmış, üst kısmı değişik istiridye biçiminde bir nişle süslenmiştir. Kayseri’deki Sırçalı Kümbet, dıştan yalın görünümlü silindir biçimindedir, içtense 12 köşelidir ( günümüzde yıkılmış olan konik külah firuze çinilerle kaplıydı).
Kastamonu’da XIV. yy’da hüküm süren Candaroğullarına ait camilerde tek kubbeli, zaviyeli, ters T biçiminde bir mimari görülür; bu, Osmanlıların ilk yıllarında kullanılan bir plandır. Kastamonu’daki İbni Neccar Camisi (1353) bu tiptedir. Kastamonu’da bu döneme ilişkin ahşap direkli camide (Kasaba Köyü’ndedir) zengin kalem işi süsler görülür. Büyük bir alana yayılmış olan İsmail Bey Külliyesi (1460), cami, medrese, türbe, imaret, han ve hamamdan oluşmuştur. Cami, 5 kubbeli son cemaat yeri, mihrap önündeki çifte kubbesiyle gösterişli bir yapıdır.
Antalya’da Hamidoğulları dönemine ait (XIV. yy.) Yivli Minare Camisi (1373), 12 kubbesi ve yivlerle süslü minaresiyle dikkati çeker. Daha sonra Osmanlılardaki çok kubbeli camilere öncülük ettiği söylenebilir. Germiyanoğullarına ait Kütahya Kurşunlu Camisi (1377) ve Hisar Bey Camisi (1487) tek kubbeli ana uzam ve birkaç bölümlü son cemaat yerinden oluşan ufak yapılardır. Aynı yüzyıla ilişkin Vacidiye Medresesi ve Yakup Bey Külliyesi’nde beylikler ve Osmanlı dönemi sanatının izlerini görmek olasıdır.
Milas’ta Menteşeoğullarına ait Milas Ulucamisi (XIV. yy.) kıble duvarına dikey uzanan üç nefi ve orta nefin üstündeki mihrap önü kubbesiyle Selçuklu mimarisi özelliklerini korur. Aynı yüzyıla ilişkin Firuz Bey Camisi, zaviyeli tipe girer. Milet’teki İlyas Bey Camisi’nde (1404), ağırlık cephededir. Portal kemerli, zengin taş işlemelerle bezenmiştir. Milas Hacı İlyas Bey Camisi’nde (1330) bütün cepheyi belirleyen, üç bölümlü son cemaat yeridir. XIV. yy’da Aydınoğulları döneminde yapılan Selçuk İsa Bey Camisi (1375), Selçuklu sanatını sürdüren, son derece gösterişli bir yapıdır. Kıble duvarına paralel iki nef, ortada iki kubbeyle kesilir. Cephe yüksek görünümdedir. Portal, pencereler ve çifte minaresiyle anıtsal bir görünüm sunar. Kubbe çinilerle süslenmiştir; ortada havuzu bulunan revaklı bir avlu vardır.
Manisa’da Saruhanlılar (XIV. yy.) yetkin bir mimari anlayışı oluşturmuşlardır. İshak Bey Külliyesi (1376) cami, medrese ve türbeden kuruludur. Caminin planı, kıble duvarına paralel uzanan nefleri ve mihrap önü kubbesiyle Artuklu camilerine benzer. Önünde büyük bir avlu bulunmaktadır. Medrese iki katlı ve eyvanlı olup, türbe medresenin içine alınmıştır. Külliyenin bir parçası olan Manisa Ulucamisi, merkezi planıyla, daha sonraki Osmanlı camilerini etkilemiştir.
Güneydoğu Anadolu’da XV. yy’da yaşayan Dulkadıroğulları Memluk, Selçuklu ve Osmanlı sanatının etkisinde kalmışlardır. En önemli yapıtlardan Maraş Ulucamisi (XV. yy.) 7 nef ve son cemaat yerinden oluşmuştur. Üstü, düz çatıyla örtülmüştür. Silindir biçimindeki minaresinin üstünde yer alan renkli taş süslemeler, motifli silmeler ve şerefe bölümü Memluk minareleriyle benzerlik gösterir. XV. yy’a ilişkin Elbistan Ulucamisi’nin uzamı kare biçimlidir; ortada bir kubbe, dört tarafta yarım kubbeler ile merkezi bir planı vardır. Önde üç bölümlü son cemaat yeri bulunur. Kayseri’deki Hatuniye Medresesi (1432) eyvanlı bir medrese olup, Selçuklu tipinde bakışımlı bir planda gerçekleştirilmiştir.
XIV. – XVI.yy’larda, Adana yöresinde egemenlik süren Ramazanoğullarından kalan Adana Ulucamisi (1513) büyük bir son cemaat yeri, arkasında avlu ve asıl kubbeli uzamdan oluşur. Kıbleye paralel iki nefli yapının mihrap önü kubbesi sivri kemerlere oturur. Siyah beyaz taş işçiliği, çinili mihrabı, mermer minberi ve Memluk tarzı minaresiyle ilgi çeken bir yapıdır. Caminin yanında bir medrese ve türbe bulunur.
XIII. – XV. yy’lar arasında Osmanlılardan sonra en uzun yaşayan beylik olan Karamanoğulları döneminde, çeşitli planlarda camiler görülmektedir. Konya İplikçi Camisi (XIII. yy.) çini mozaikli mihrabıyla ünlüdür. Medreseleri Selçuklu üslubundadır. Ermenek’te eyvanlı Tol Medresesi (1339), Karaman’da Hatuniye Medresesi (13821. Niğde’de Akmedrese (1409), tanınmış yapıtlardır. Medreselerde görülen ortak özellik, anıtsal portalleridir. Ayrıca kümbet mimarisi çok gelişmiştir. Karaman Alaeddin Bey Kümbeti’nde (XIV. yy) kesme taştan onikigen gövde, koni biçimindeki külah ile örtülüdür. Akşehir Seyyid Hayrani Kümbeti (XIV. yy.) çini ve tuğla süslemeleriyle dikkati çeker. Mevlana kümbeti birçok değişikliklerden son biçimini Karamanoğulları dönemlinde almıştır. Silindir biçimindeki gövdenin üstü yivli olup konik külah ile birlikte yeşil çimlerle kaplıdır. Osmanlı dönemindeki mimari yapıtlarda, eski Türk özellikleri yeni bir anlayışla birleştirilerek, yepyeni ve özgün bir sanat ortaya çıkmıştır. XX. yy. başlarına kadar çeşitli üslupların var olduğu Osmanlı sanatında gerek mimaride, gerek süslemede sayısız yapıtlar yaratılmıştır.
Minyatür
Anadolu İslam sanatında minyatür, önemli bir yer tutar. Anadolu Selçuklularında yazılı kaynaklarda adı geçen Konyalı Ahmed, Şehabeddin Yavaşi gibi nakkaşların yapıtları bulunamamıştır. Bulunan figürlü çini parçalarından, bu dönem Selçuklu sanatının Horasan geleneğini sürdürdüğü anlaşılır. Osmanlılarda minyatür sanatında gerçek gelişme XV. yy’dan sonra olmuştur. Bu yüzyılda, Fatih Sultan Mehmed’in gül koklayan minyatürünü yapan Nakkaş Sinan Bey, kendi yazdığı Cerrahiye-i İlhaniye yapıtının minyatürlerini yapan Amasyalı cerrah Şerafeddin Sabuncuoğlu önemli nakkaşlardandır. XVI. yy’da Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Matrakçı Nasuh çevirdiği Taberiye Tarihine kendi eklediği “Menzüname” bölümündeki minyatürlerde betimleyici gerçekçi bir tutum içindedir. Bu dönemde Nigâri, Yavuz Sultan Selim.Barbaros Hayreddin Paşa, François I, Şarlken, Kanuni Sultan Süleyman ve Selim II’nin portreleriyle tanınır. Klasik minyatürü biçimlendiren Nakkaş Osman, Murat III’ün oğlunun sünnetini anlatan, Seyit Lokman’m yazdığı Surname’nin minyatürlerini yapmıştır. Bu yapıtlarda minyatür ikiye bölünmüş, üst bölüme hareketsiz padişah, şehzade ve ileri gelenler, alt bölümeyse hareketli seyirciler, cambazlar, vb. gözlemci bir anlayışla resmedilmiştir. Aynı sanatçının Hünername kitabını da Nakkaş Osman minyatürlemiştir. Erzurumlu Darir’in Hz. Muhammed’in yaşamını anlattığı Siret-ün-Nebi ’nin (Peygamber Biyografisi) kopyasını minyatürleyen Lütfi Abdullah, konulara uygun renk anlayışı ve kompozisyon düzeniyle önem taşır. XVII.yy’da Mehmet III’ün Eğri kalesi fethini anlatan Nisari’nin Eğri Fetihnamesi, figürleri yerleştirmedeki ustalığıyla tanınan Nakkaş Hasan Paşa tarafından nakışlanmıştır. Ahmet Nakşi, Taşköprüzade İsameddin’in yapıtı Şakayık-ı Numaniye’sine yaptığı minyatürlerde büyük kompozisyondan uzaklaşan ve figür sayısını azaltarak figürlerin yüzlerini ruhsal anlatımlarına göre resmetmesi ve tatlı renkler kullanmasıyla dikkati çeker.
XVIII. yy’ın en önemli nakkaşı, Levni’ dir.Lale devrinin padişahı Ahmet III’ün sünnet edilen şehzadelerinin ve evlenen kızlarının düğünlerini anlatan Vehbi’nin Surname ‘sindeki minyatürleri, figürlerinin dağınık öbekler halinde yerleştirilmesi, dalgalı çizgilerin yerini zikzak ve sarmal çizgilerin alması, belirsiz perspektif denemeleri, fantezisi ve geniş uzamlarıyla seçkinleşir. Levni’den sonra minyatür sanatı etkinliğini yitirmiştir.
Diğer Sanatlar
Osmanlılarda, dekoratif süslemecilik, kitap ciltleri ve sayfalar üstüne yapılan tezhip sanatı, Batılı anlamda resmin olmayışı nedeniyle gelişen hat (yazı) sanatı, kakma ve kabartma, oymacılık, savat adı verilen kuyumcu işlemeciliği, cam ve sır işçiliği, halı dokumacılığı, İslam dininin coşkusuyla ulusçuluğun ustalıklı bir bireşimini yapan Anadolu İslam Türk sanatının diğer etkinlik alanlarıdır.
Son Yorumlar