Türkiye’de felsefe çalışmaları, Osmanlı toplumunda felsefe, bu toplumun bağlı bulunduğu İslâm düşünce ve kültürü içinde gelişmiştir; ama söz konusu toplumda, özgün felsefî düşüncelerin ortaya çıktığı, yeni görüşlerin ortaya atıldığı pek görülmez, yalnızca eski felsefî düşüncelerin şu ya da bu biçimde yinelenmesiyle yetinilmiştir. Dinsel düşüncenin ve bağnazlığın etkisiyle felsefeye karşı bir çekimserlik, dahası bir güvensizlik de ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, felsefe çalışmaları gene de sürmüş, batini akımlar ve tasavvuf anlayışı içinde varlığını sürdürmeye çalışmıştır. İslam tanrıbilimi olarak nitelenen “kelâm”, özgür düşüncenin ve felsefe çalışmalarının yerini doldurmuştur.
Batı Felsefesini Tanıma ve Tanıtma Çabaları
Türk düşünce ve sanat yaşamında Batı felsefesini tanıma ve tanıtma çabalarına, Tanzimat döneminde başlandı. Tanzimat yazar ve aydınları Büyük Fransız Devrimini hazırlayan Aydınlanma Çağı felsefecilerine özel bir önem verdiler ve onların kitaplarından bazı bölümleri çevirip yayımladılar.Türk toplumu Voltaire’i ve J.J. Rousseau’yu, az da olsa bu dönemde tanıdı. Tanzimat dönemi yazarlarından Ali Suavi, Batı felsefecilerinin, özellikle de Eski Yunan felsefecilerinin düşüncelerini tanıtmaya çalıştı; Ahmet Mithat Efendi Batı felsefesine bir ansiklopedici coşkusuyla ilgi duydu ve son yazılarında idealist felsefeye ağırlık verdi. Baha Tevfik ile Ahmet Nebil maddeciliği ve bilimsel düşünceyi savundular; Ludvvig Büchner’den (Madde ve Kuvvet), Harald Höffding’ den çeviriler yaptılar (Baha Tevfik’in Felsefe Mecmuası [1912] Türkiye’de yayımlanan ilk felsefe dergisi sayılmaktadır). Ayrıca pozitivizm ve doğalcılık da, söz konusu dönemde Türkiye’de etkili oldu, jön Türkler’in düşünceleriyse, pozitivizme dayanıyordu. İkinci Meşrutiyetin hazırlayıcılarından Ahmet Rıza Auguste Comte ile öbürpozitivist felsefecilerin düşüncelerinden oldukça yararlandı. İlk Türk pozitivist felsefecisi olarak ün yapan Beşir Fuat, Voltaire (1887) adlı yapıtıyla pozitif bilimlerin üstünlüğünü göstermeye çalıştı.
Temel Felsefe Yapıtlarının Çevrilmesi
Çeşitli felsefe akımlarının gazete ve dergilerde kısa ve özet olarak tanıtılması, gün geçtikçe bu akımları yaratan düşünürlerin kitaplarının çevrilmesini de gerekli kılmaya başlamıştı. Descartes’ın ünlü yapıtı, Usul Hakkında Nutuk (1895, çeviren: İbrahim Ethem Mesut) adıyla Türkçeye kazandırıldı. Bu çeviri etkinliğine İkinci Meşrutiyet döneminde de hız verildi. Telif ve Tercüme Kütüphanesi başlığı altında yayımlanan kitaplar arasında felsefe çevirileri de yer aldı. Hüseyin Cahit de “Oğlumun Kütüphanesi” başlığı altında, V. Pareto, E. Durkheim, Stuart Mili, E. Boutroux, vb ‘den bir dizi kitap çevirip yayımladı.Dr. Abdullah Cevdet de hem çeviri hem telif kitaplarıyla felsefe çalışmalarına katkıda bulundu ve yayımladığı İçtihat dergisi (1904), akılcı, maddeci, olgucu akımların kapsamına giren, bilimden yana, bağnazlığa karşı çıkan yazıların yayımlandığı önemli bir yayın organı haline geldi.
Felsefe Terimleri Sorunu
Çeviri, tanıtma niteliğindeki felsefe yazı ve kitaplarında, terimler önemli bir sorun oluşturuyordu. İstanbul Darülfünunu müderrislerinden Babanzade Ahmet Naim Bey’in fran- sızcadan çevirdiği Mebadi-i İlm-ün- Nefs (Ruhbilime Giriş) adlı kitabı ve kitapta yer alan terim sözlüğü, bu konudaki çıkmazı iyice belirginleştirmiş oldu. Bu soruna gerçekçi bir çözüm bulunması amacıyla, 1915’te bir komisyon kuruldu ve komisyonun önerileri Felsefe Istılahatı Mecmuasında yayımlandı.Rıza Tevfik Mufassal Kamus-ı Felsefe (2 cilt 1914,1919) adlı felsefe terimleri sözlüğünü çıkardı. Çeviri ve tanıtma çalışmalarının yanı sıra, felsefe eleştirisi de gelişmeye başlamıştı. İstanbul Darülfünunu’nda felsefe dersleri okutan Şehbenderzade Ahmet Hilmi Huzur-ı Akl ü Fende Maddiyun MesJek-i Dalaleti (1916), İsmail Fenni Ertuğrul Maddiyun Mezhebinin İzmihlali (1928) adlı kitaplarıyla maddeci ve olgucu düşünceyi eleştirdiler. Mehmet Ali Avni (1869-1945) de İntikat ve Mülahazalar (1923) adlı kitabında topladığı eleştirilerinde, özellikle türkçeye çevrilen felsefe tarihi ve felsefe incelemesi türündeki kitapları ele aldı.
İslâm öğretisini savunan “kelâm” akımları da, felsefe çalışmalarına koşut olarak yürütüldü. H.Z. Ülken’ in “modernist İslamcılar” dediği İsmail Hakkı İzmirli, Sehbenderzade Ahmet Hilmi, İsmail Fenni Ertuğrul ve Mehmet Ali Ayni, Batılı felsefecilerin görüşlerinden de yararlanarak, İslam felsefesini yeniden gündeme getirme çalışmaları yaptılar.
Türk toplumbiliminin kurucusu Ziya Gökalp da felsefeyle yakından ilgilenmiştir. Dizgeleştirmeye çalıştığı Türkçülük öğretisi, Doğu (Türk ve İslâm)-Batı bireşiminin ilgi çekici bir ürünüdür.
Cumhuriyet Dönemi Felsefe Çalışmaları
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında daha çok pragmacı, bergsoncu ve diyalektik maddeci felsefeye karşı büyük ilgi duyuldu. Sözgelimi Mustafa Şekip Tunç, çeviri ve yazılarıyla, Bergson’un sezgi ve yaşam atılımı kuramının tanınmasına katkıda bulundu.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde gerçekleştirilen Yazı (1928) ve Dil devrimleri (1930) İstanbul Darülfünunu’nun lağvedilip İstanbul Üniversitesinin kurulması (1933), laikliğin anayasaya girmesi, Türk düşünce yaşamında verimli bir ortam yarattı. Almanya’dan çağrılan Hans Reichenbach, Von Aster, W. Kranz, Heimsoeth gibi profesörlerin ve felsefecilerin verdikleri dersler de, Türk felsefesinin gelişmesine önemli katkılarda bulundu.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 1940-1946 arasında girişilen çeviri etkinlikleri sırasında birçok temel felsefe metni türkçeye kazandırıldı; terim birliğini sağlamak amacıyla da Türk Dil Kurumu, Felsefe ve Gramer Terimleri ’ni (1942) yayımladı. Günümüzde İstanbul Üniversitesi’ nin yanı sıra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde, Erzurum Atatürk Üniversitesinde, Hacettepe Üniversitesinde, Ortadoğu Teknik Üniversitesinde, İzmir Ege Üniversitesinde, Konya Selçuk Üniversitesindeki felsefe bölümlerinde öğretim, Batı ve Doğu felsefeleri (ve felsefecileri) konularında bilimsel çalışmalar yapılmaktadır. İstanbul Üniversitesinde uzun yıllar öğretim üyeliği yapan Macit Gök- berk, özellikle felsefe tarihi konusundaki çalışmasıyla ün yapmış, Taki- yettin Mengüşoğlu N. Hartmann’ın yeni varlıkbilim, Husserl’in fenomenoloji, Max Scheler’in felsefi insanbilim (antropoloji) akımlarını tanıtmış, daha sonra da felsefî insanbilim konusunda özgün çalışmalar ortaya koymuştur. Özellikle dil ve ahlak felsefesi üstünde duran Bedia Akarsu, aynı zamanda çağdaş Batı felsefesini tanıtan çalışmalara ağırlık vermiş ve yeni bir felsefe terimleri sözlüğü hazırlamıştır(1975). Sanat felsefesi konusunda çalışmalar yapan İsmail Tunalı, günümüz estetiğini çağdaş bir felsefe bilimi olarak temellendirmeye katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Nermi Uygur, çalışmalarında dil felsefesinden fizik felsefesine, Russel’dan Ortega y Gasset’ye kadar geniş bir alan üstünde durmuş, yaşam felsefesine önem vermiş, yeni bir kültür kuramı oluşturmaya çalışmış, yazılarında deneme biçimini başarıyla kullanmıştır. 1935’te kurulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi felsefe bölümünde görev yapan Nusret Hızır (Felsefe Yazıları, 1976) ve daha sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesinde Cemal Yıldırım (Bilim Felsefesi, 1973) özellikle bilim felsefesi üstünde çalışmışlardır*. Türk Felsefe Kurumu’ nun (1974) kurucusu olan İonna Kuçuradi de, ahlak ve felsefî insanbilim gibi felsefe dalları üstünde çalışmalar yapmaktadır (İnsan ve Değerleri, 1971). Selâhattin Hilâv’sa, maddeci felsefeye dayalı araştırmaları ve incelemeleriyle, diyalektik düşünceyi tanıtan yazı ve çevirileriyle dikkati çekmiştir.
Etkinliklerini felsefe alanında sürdüren öbür araştırmacılar arasında özellikle Hilmi Yavuz, Önay Sözer, Afşar Timuçin, Neclâ Arat, Arda Denkel.Uluğ Nutku vb. sayılabilir.
İSLÂM FELSEFESİ
Genellikle İlahiyat Fakültelerinde bir birim olarak yer alan İslâm felsefesi, günümüzde bazı büyük üniversitelerin felsefe bölümlerinde de anabilim dalı olarak kurulmuştur. İstanbul ve Ankara üniversitelerinde İslâm felsefesi dersleri uzun süre Hilmi Ziya Ülken tarafından verilmiştir. Ayrıca, İslâm felsefesi üstünde çalışanlar arasında Necati Akder, Necati Öner, Mübahat Küyel, Nihat Keklik’in sayılmaları gerekir.
Son Yorumlar