Mütarekenin ilanı ve işgallerin başlamasıyla bütün Türkiye’de büyük bir kaynaşma ortaya çıkmıştı. Ordu birliklerinin yerlerinden oynatılması, terhis, askeri malzeme ve silah nakliyatı, yerlerine dönen göçmenler, işgal kuvvetlerinin gidiş gelişi, Türkiye’de bulunan Alman ve Avusturya askerlerinin şevki, başta İstanbul olmak üzere önemli merkezleri ve tüm yolları sürekli bir harekete sahne yapmıştı. Hiçbir yerde düzen kalmamış, asayiş iyice bozulmuştu, savaş sırasında türeyen eşkiya her tarafta çoğalmış, soygunlar, baskınlar, adam öldürmeler alıp yürümüştü. Bütün Karadeniz kıyısı ve Trakya, Rum çetelerinin yuvası haline gelmişti.
İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminin yıkılmasıyla orada burada sinmiş durumda bekleyen çeşitli görüşlere sahip siyaset adamları ve kuruluşlar da birdenbire ortaya çıkmışlardı. Onlar etkinliklerini sürdürürken, öte yanda Rumluk ve Ermenilik çıkarlarına feda edilmek istenen bölgelerin Türk halkı, kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyordu. Her küçük bölge, her kent, kendisini kurtarmak için uluslararası siyaset alanında sesini duyurmaya çalışıyordu. Birçok bölgede, genellikle sınır bölgelerinde gittikçe artan bir karşı koyma isteği, kurtuluş yolunda olumlu gelişmelere yol açmaktaydı. İstanbul’daki aydınların umutsuzluğuna karşın, yaygm bir örgütlenme hareketi gelişmekteydi.
Mütareke dönemi İstanbul’uysa, binbir siyasal tutkunun çarpıştığı bir ortam durumuna gelmişti. Değişik görüşlerin temsilcisi olan çok sayıdaki yayın organı, kamuoyunun olayları doğru değerlendirmesine yardımcı olmaktan çok, bulanıklığa ve kararsızlığa yol açıyordu. Mondros Mütarekesi’nden Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşuna kadar geçen süre içinde, İstanbul’da 33 siyasal parti ve dernek kurulmuştu.
1918 Ekim ayı sonlarında, mütarekenin imzalanmasından önce silah altındaki Osmanlı ordusunun mevcudu, savaşçı ve cephe gerisi eratıyla birlikte 400 000’den biraz fazlaydı. Mütareke imzalandığında ordular, yerleştikleri bölgelerde, Anadolu’nun giriş kapılarını tutmuş durumdaydılar. Ordu komutanları üstün nitelikli genç generallerdi. Galip devletlerin Türkiye’yle ilgili planlarının güçlükle karşılaşmadan uygulanabilmesi için, her şeyden önce, Türk ordusunun, değerli komutanlarından, Türk ulusunun ordusundan yoksun bırakılması gerekiyordu. Bu konudaki önlemler mütareke hükümleri hazırlanırken düşünülmüştü.
1919 başlarından itibaren, bir yandan mütareke koşullarının zorlaması, bir yandan da, Osmanlı genelkurmayının orduyu barış düzenine geçirme çabalarıyla Türk ordusu, maddi ve manevi bakımdan günden güne erimeye başlamıştı. Buna karşın, mütarakeden sonraki birkaç aylık geçiş ve terhis döneminde ordu komutanları yetkilerini kullanarak, gelecek bir ulusal mücadelenin hazırlığı için şu önlemleri alıyorlardı:
İtilaf orduları komutanlarının mütareke hükümlerine aykırı isteklerine direnmek;
Terhis işlemini geciktirmek;
Düşmanın eline geçmesi olası yerlerde bulunan silah, cephane, vb. askeri malzemeyi Anadolu içlerine sevk etmek;
Bulundukları bölgelerde halkı mücadele için örgütlenmeye yönlendirmek ve silahlandırmak.
İtilaf Devletleri, savaş içinde geçemedikleri Çanakkale boğazına mütareke hükümleri gereğince egemen olmayı ilk planda ele almışlardı. Gelibolu’daki 5. Ordu’ya bağlı birlikleE kısa bir süre içinde Çanakkale boğazı bölgesinden çekildiler. İngiliz arama- tarama gemileri boğazı aşmak için 7 Kasım 1918’den başlayarak çalışmaya koyulmuştu. İki gün sonra da İngilizler, Çanakkale boğazının iki yakasım işgal ettiler.
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün, Selanik’te, Mondros’ta, Suriye’ de, Irak’ta ve Hazar Denizi kıyılarında yabancı kuvvetler Türkiye’yi işgal için hazır durumda bekliyorlardı.
9 Kasımda, general Allenby kuvvetleri İskenderun’a girdiler. 24 Aralık 1918’de de Batum, İngilizler tarafından işgal edildi. Güneyde Mersin, Adana, Antep, Maraş ve Urfa’nm İngiliz ve Fransızlar tarafından işgali nedeniyle Türklerin bu bölgede örgütlenmelerinin gecikmesi ve işgalle birlikte Ermenilerin ortaya çıkarak mücadeleye girişmeleri bu bölgede kanlı bir dönemin başlamasma yol açmıştı.21 Aralık 1918 günü akşamı, Fransız generali Romieu, gönüllü Ermeni askerlerle birlikte Adana’ya girince, öteden beri Adana üstünde hak iddia eden Ermeniler, akm akm bölgeye gelmeye başladılar. Fransızların amacı, Adana’da bir Ermeni cumhuriyeti kurmaktı. Ermeni nüfus azınlıkta olduğu için şimdilik hiç değilse bağımsız bir hükümet oluşturmayı düşünüyorlardı. Nüfus çoğunluğunu sağlamak için tüm bölgeye Fransız birlikleriyle gelenlerden başka, Kafkasya’ dan ve her taraftan Ermeniler getirilmeye çalışılıyordu.
Son Yorumlar