Güneş sisteminin, Güneş’ten hareketle dördüncü gezegeni.
Mars’ın elips biçiminde olan yörüngesi (dışmerkezlik: 0,093) Kepler’in, bu gökcisminin Güneş çevresindeki hareketiyle ilgili ilk iki yasayı bulmasını sağladı. Günöte (afeli) noktasmda, yani yörüngenin Güneş’ten en uzak olan noktasmda uzaklık 249 milyon km’dir.
Uzun Mevsimler
Mars yılının süresi 688 gün, bir başka deyişle Yer’inkinin iki katından biraz azdır. Oldukça küçük boyutlu Mars yuvarlağının çapı 6 750 km, yani Yer’in çapının yarısından biraz fazla, kütlesiyse gezegenimizinkinin onda biri kadardır. Bu yüzden Mars’ın, Yer’inkinden daha düşük bir yoğunluğu (Yer için 5,52 olmasına karşılık, Mars için 4,09) vardır. Mars’ın yüzeyindeki çekim Yer’deki çekimin yaklaşık üçte biri kadardır ve Mars’ın madensel bir merkez çekirdeği olması olanaksız gibidir. Mars’ın ekseni çevresindeki dönme süresi (24 s 37 dk 22,7 sn: Yüdızsal Mars günü) Mars üstündeki Güneş gününün süresini (24 s 39 dk 34 sn) verir. Dönme ekseninin, yörünge düzleminin dikine göre eğimi 24°46’8” ’dir. Mars mevsimlerinin süresi Yer’deki mevsimlerin iki katıdır; Güney yarıküre, yazm en fazla ısı alan bölümdür (çünkü, gezegen bu sırada günberisine yakındır), kışlarsa son derece soğuk geçer.
Mars’ın Uyduları
Mars’ın iki uydusu olan Phobos ve Deimos oldukça küçüktür. Bu uydular 1877’de A.B.D’li Asaph Hail tarafından bulunmuştur. Fotometri ölçümlerine göre söz konusu uyduların çapları, sırasıyla, 12 ve 8 km olarak hesaplanmıştır. Hemen hemen dairesel olan yörüngeleri, Mars’ın ekvator düzleminde bulunur. Mars gezegeninin merkezinden 9 350 km uzakta olan Phobos gezegenin çevresinde 7 s 39 dk’da dolanır; dolayısıyla gezegenin kendi ekseni çevresinde dönmesinden daha hızlı hareket eder. Mars’ta bulunacak bir gözlemci, Phobos’un batıdan doğup doğudan battığını gözlemleyebilir. Deimos, dolanımım Mars’ın merkezinden 23 000 km uzaklıkta, 30 s 18 dk’da tamamlar. Yapılan çeşitli gözlemler, Phobos’un Mars çevresindeki dolanım süresinin sabit olmadığı, her yü gözle görülür bir biçimde kısaldığı, ayrıca uydunun sanki Mars’a yavaş yavaş yaklaştığı ve açısal hızının arttığı duygusunu uyandırır.
Bu olayı açıklamak için farklı nedenler ileri sürüldü: Mars’m ekvator şişkinliğinin neden olduğu gelgitlerin etkisi; Güneş’in ışınım basıncının Phobos üstündeki bakışımsız etkisi; uydunun, Mars atmosferinin en üstteki az yoğun katmanlarına (egzosfer) sürtünmesi. S.S.C.B’li gökbilimci Şklovski, son açıklamayı ele alarak Phobos ve Deimos’un yoğunluklarının son derece az olmasından bunların yapay nitelikte ve içlerinin boş olduklarını varsaymaktadır.
Fiziksel Yapı
Mars’m toprak rengi yüzeyindeki mavimsi ve koyu lekeler, bazen daha küçük tanecikler halinde dağılmışlardır ve çoğu kez ince uzun uçlar ya da buradan da tespih tanesi biçiminde küçük lekelerle son bulurlar. Buradan, XIX. yy’da “kanallar” olarak adlandırılmış, uzun kollar ayrüır. Büyük bir olasüıkla kutup takkeleri olan beyaz lekelerin varlığı, Mars’m çevresinde çok hafif bir atmosferin bulunduğu anlamına gelir. Bulutların azlığı da bunu doğrular. Mars yüzeyindeki koyu lekeler, bir mevsim çevrimine uyar: İlkbaharda, bunların çoğu her yarıkürede, kutup bölgelerinden başlayarak koyulaşır; koyulaşma dalgası daha sonra en aşağı enlemlere kadar yayılır (buna su buharı yayılmasının eşlik ettiği sanılır). Gezegen, günberi yakınından geçerken, çok geniş bölgelerinin sarı bir örtüyle kaplandığı da gözlenir. Mars atmosferinde % 95 karbon dioksit, % 2-3 azot, % 1-2 argon ve % 0,3 oksijen bulunur. Çok aydınlık olan gökyüzü pembe renktedir. Bu renge, bazen 100 km/s’ten daha büyük bir hızla esen rüzgârların yüzeyden kopardıkları çok küçük taneciklerin varlığı yol açmış gibidir. Uzay sondalarının ve Viking yörünge istasyonlarının kameraları, buz billurlarından oluşmuş bulutların fotoğraflarını çekmişler ve su buharından oluşan sisin Güneş doğarken meydana geldiğini göstermişlerdir. Bu fotoğraflar ayrıca belli bir çağda suyun sıvı halde bulunduğunu düşündüren çok büyük ırmak vadilerini (Mars kanalları) de ortaya çıkarmıştır. Mars yüzeyindeki çok düşük basmç (Yer’de su düzeyinde 1 000 milibar olmasına karşm, Mars’ta 10 milibar kadardır) göz önüne alınırsa, günümüzde su, Mars’ta, ancak gaz ya da sıvı halde bulunabilir. Mars yüzeyindeki sıcaklık Yer’dekinden çok daha düşüktür. Viking I ve Viking II sondaları, yüzeye indikten hemen sonra gündüz -30°C ile gece -90°C arasmda sıcaklıklar ölçmüşlerdir. Bununla birlikte, Mars’ın günberi noktasında, yani yörüngesi üstünde Güneş’e en yakın noktada olduğu zaman gündüz sıcaklığı bazen 0° C’ı geçmektedir. Kutup takkeleri üstüne yağan kar, karbonik anhidrit billurlarından (karbon kan) oluşur. Ayrıca bu takkeler de karbon karıyla örtülüdür. Mars yüzeyinin fiziksel ve kimyasal yapısı, 1976 yılında temmuz ve eylül aylarında Viking I ve Viking II sondalarıyla gerçekleştirilen çalışmalar sırasında ortaya çıkarıldı. Turuncuya çalan kırmızı renkteki yüzey, % 30 silisyum, % 15 demir, % 6 kükürt, % 5 alüminyum ve % 3 klordan oluşur. Araştırmalar sonucunda klor ve titanın da varlığı ortaya çıkarılmıştır. Kumlu yapıda olan yüzey, ferromagnetik özelliktedir. Bir başka deyişle mıknatıs etkisine duyarlıdır. Hidratlar ve karbonatlar biçimindeki ferro hidroksitler (lateritlerdeki gibi), ferrik oksitler ve sudan oluşmuş, çapı yaklaşık 50 mikrometre (milimetrenin yirmide biri) olan küçük taneciklerden meydana gelmiştir. Serbest halde su bulunmamasına karşm, ıslak kumu andıran yüzeyin dayanıklılığına magnetik kökenli bağ kuvvetleri yol açmıştır. Viking sondalarının (Chryse Planitia ve Utopia Planitia) iki iniş yerine de dağılmış olan kayaçlar, bazalt kökenlidir. Ayrıca büyük miktarda demir de içerirler. Mars’ta, yüksek yaylalar, dağlık tepeler, her boyutta meteor sirkleri, uzun süren bir aşınma sonucu keskinliğini yitirmiş yamaçlar ve çapları küometrelerce olabilen kraterler vardır. Magnetik alanı çok güçsüzdür, bu da merkezde bir demir çekirdeğin ve konveksiyon akımlarının bulunmadığım doğrulamaktadır. Viking sondalarımn kütle tayfçekerleri, Mars’tan getirilen taşlar ısıtılmca büyük miktarda su buharının kaybolduğunu göstermiştir; böylelikle, Mars üstündeki yaşamın varolduğunun bir belirtisi olabilecek organik bileşiklerle ilgili kimyasal çözümleme tam anlamıyla yapılamamaktadır; bu olaya, kayaçların içinde bulunan su ile karşılaşınca oksijeni açığa çıkaran süperoksitlerin varlığının neden olduğu sanılmaktadır. Yaşamın ortaya çıkarılmasıyla değdi başka deneyimlerse olumlu sonuçlar vermemiştir.
Son Yorumlar