Mağara, bir yamaca ya da bir kaya içine doğru ilerleyen doğal yer kovuğu. Yeraltmdaki büyük boşluk sistemleri olan mağaralar genellikle kireçtaşı yapılı kayaçlar içinde görülürler. Kireçtaşı yapılı bir alanda karbonik asitli sızma sularının, kayacı derinlemeşine eriterek açtığı boşluklar birbirleriyle birleşip büyük mağara sistemlerini oluştururlar. Andezit, bazalt gibi volkanik kayaçlar içinde de mağaralara Taslanabilir ama bunların yayılma alanı sınırlıdır.
Sızma sularının oluşturdukları akış ağı, kireçtaşı kütlelerinin tabaka eğimini izler. Erime sonucu oluşan oyuk genişler ve bazen tavanın çökmesine neden olur. Oyuk yüzeye yakm olduğunda, bu tür bir çökme düden oluşmasına yol açar. Su hep inme eğiliminde olduğundan, bir dehlizler sistemi kazdıktan ve boşaltma yolları giderek tıkandığında yeraltı su örtüleri oluşturduktan sonra, çatlaklardan ve kırıklardan sızmaya başlar; böylece yeni bir eritme süreciyle, birinci dehlizler sisteminin altında ikinci bir sistem gelişir. Belli bir noktadan sonra su, üst ağı boşaltır. Bölgelere, kireçtaşının sertliğine ve gözenekliliğine bağlı olarak, onlarca kilometre uzunluğunda ağlar içeren, kat kat oyuklar ortaya çıkabilir.
Buzulların gerilediği dönemlerde, sel sularının güçlü etkinliği, var olan oyuklarda köklü değişiklikler yarattı ve buralarda çökebilecek tortullar süpürüldü, daha doğrusu “yıkandı”. Günümüzde mağaralar etkin haldedir: Duvarlarda sellenmeler olur; kalın ve ince örtü halinde ya da sütun biçiminde kalsit çökeltileri oluşur. Bazı mağaralarda salonlar, galeriler, yeraltı dereleri, şelaleler ve göller bulunabilir; içleri tavandan sarkan sarkıtlar ve tabandan yükselen dikitlerle donanmıştır; bu oluşumlar doğanın binlerce yılda oluşturduğu “doğa harikaları” olarak nitelenir.
Mağaranın oluşturduğu doğal sığmak Tarih öncesi insanının ilgisini çekmişti. Daha değişik bir konuta geçmeden önce ilk insanlar bir süre mağaralarda yaşadılar. Donma ve çözülme olayları duvarları ve tavanları küçük levhalar ya da iri kütleler halinde çatla insanın buraları sığınak olarak kullanmasına son verdi. Daha sonra, başka insanlar eskisinden daha yüksek bir zemine yerleştiler. Boş tabakalarla birbirlerinden ayrılmış olsun ya da olmasın tarihsel bir sıralandırma olanağı veren yerleşme düzeyleri böyle oluşmuştur. Son buzullaşmanın (Würm) çökeltileri, en bol raslanan ve en zengin çökeltilerdir; bunlar Orta ve Üst Yontmataş devrinden (Orta ve Üst Paleolitik) kalma çökeltilerdir.
Bir ırmak düzeyinin biraz üstünde açılan mağaraların, sular kabardığında aşınmaya uğradığı ve sularla birlikte kum çökeltilerinin mağaraya girdiği görülebilir. Bu çökeltiler insanların oturduğu tabaka düzeyleri arasına sıkışır. Deniz yakınındaki mağaralar, buzullararası dönemde su düzeyinin yükseldiğine tanıklık eder; deniz kökenli oluşumlar insanların oturduğunu gösteren kalıntılar arasına sıkışır. Tabakaların özenli biçimde kazılması çeşitli konut yapılarını ortaya çıkarabilir: Bunlar arasında ocaklar, alçak duvarlar, çakmaktaşı, kemik ya da boynuz işleme yerleri, vb. vardır. Mağaranın girişi çok geniş olduğunda, Tarihöncesi insanları buraya kulübeler yaptılar ya da rüzgâr kesen bölmeler yerleştirdiler. Ayrıca mağaraları çeşitli duvar sanatı ürünleriyle (oymalar, resimler) bezediler. Resimleri yapılmış hayvan öbeklerinin ve çok ender olarak raslanan insan resimlerinin dağılımının incelenmesi, bunların rasgele yapılmadığını gösterir. Üst Yontmataş devri (Orinyasiyen, Perigordiyen, Solutreen, Magdaleniyen) insanının, girişi bazen çok zor olan derin galeri ve boşlukları mezarlıklara dönüştürmesinde dinsel ve bü- yüsel kavramların büyük etkisi olduğu sanılır. Çok daha eski dönemlerde, mağara, Neandertal insanı tarafından mezarlık olarak da kullanıldı (La Chapelle-aux-Saints [Correze, Fransa]; Şanidar [Irak]; vb.}. Bu gelenek, Üst Yontmataş devrinde. Cilalıtaş devrinde ve Prötohistoria döneminde de sürdü. Cilalıtaş devrinin son döneminde insan, ölülerini koymak için kireçtaşı içine yapay mağaralar bile kazdı (Petit Morin vadisindeki yeraltı mezarlığı, Marne).
Mağaralarla ilgili çalışmalar büyük baraj ve sulama projelerinde, kent ve kasabalara içme suyu sağlanmasında son derece önemli olmaktadır. Ülkemizde Manavgat çayını besleyen Dumanlı yeraltı ırmağının dünyada bilimsel bakımdan önemi vardır. Antakya ve Zonguldak kentleri, içme sularını yeraltı su sistemlerinden sağlamaktadır. Mağaraların bir başka önemi de turizm açısındandır. “Mağara turizmi” dünyada İkinci Dünya savaşından sonra gelişen bir turizm koludur. Özellikle A.B.D., Fransa, Yugoslavya, İtalya, Çekoslovakya, Türkiye bu alandaki turizme önem veren ülkelerdir. Mağaralar turizme açılırken buralarda turistler için gerekli tesisler yapılır. Girişi ve gezilmesi kolaylaştırılır, aydınlatılır, mağara içindeki göllerde sandalla gezme olanakları sağlanır.
Ülkemizde kireçtaşlı arazi çok geniş bir alan kapladığından, çok sayıda mağara vardır. Bunların sayısının 40 000 dolayında olduğu sanılır. Araştırmalar ilerletildiğinde bu sayının daha da artacağı kesindir. Turizme açılan mağaralarımızın hemen hemen tümü Akdeniz bölgesinde yer alır. Antalya’nın Alanya ilçesinde Damlataş mağarası, salonları aydınlatılarak turizme açılmıştır. Mağara havasının astımlı hastalara iyi gelmesi, buraya olan ilginin daha da artmasına yol açmıştır. Turizme açılan bir başka mağara da Antalya-Burdur karayoluna 900 m uzaklıkta bulunan İnsuyu mağarasıdır. İçinde sarkıtlar, dikitler ve yeraltı gölleri bulunan bu mağaranın son derece güzel bir görünümü vardır. Buradan çıkan suyun şeker hastalığına iyi geldiğinin söylenmesi, mağaranın sağlık açısından da değerlendirilmesine yol açmıştır. Damlataş ve İnsuyu mağaraları hem doğal güzellikleri açısından, hem de sağlık turizmi açısından değerlendirilmektedir. Akdeniz bölgesinde, İçel ilinin Silifke ilçesindeki 3 mağaranın turizme açılmasıyla çevrenin turizm açısmdan çekiciliği artmıştır. Narlıkuyu-Dilek mağarası, merdivenli bir giriş yapılarak turizme açılmış; sonradan mağaranın yeniden ele alınarak düzenlenmesine karar verilmiştir. Aynı yörede, birbirine çok yakın uzaklıkta Cennet ve Cehennem mağaraları, kireçtaşlı bir arazide oluşmuş çöküntü çukurlarıdır. Cennet mağarası 135 m derinliktedir. İçine Romalılardan kalma bir patikayla inilebilir. Çukurun batı ucunda küçük bir mağara ağzında eski bir tapmak kalıntısı bulunur. Cehennem mağarası da bir çöküntü çukurudur .Batı ucu 80 m.doğu ucu 110 m derinliktedir; buraya ancak araştırmacılar tarafından inilebilmektedir. Ülkemizde doğal güzellikleri turizm açısmdan değerlendirilecek daha pek çok mağara vardır: Bunların arasında Zonguldak ilinde Çayırköy, Gök- göl, Sofular, Mencilis; Konya ilinde Körükini, Sulin, Balatini, Tınaztepe, Susuz, Maraspoli; Antalya ilinde Kocain, Yalandünya; Kırklareli’nde Durpsina; Diyarbakır’da İskenderi Bırkılm; İsparta’da Zindan mağaraları sayılabilir.
Ülkemizde bazı mağaralarda eski yerleşim kalıntılarına da Taşlanmıştır. Bu mağaralar, Türkiye’de yerleşmenin tarihçesini belirlemek bakımından önemlidir. Antalya’nın Karain mağarasında, mağara yerleşmelerine ait kalıntılar ve kullanılan çeşitli aletler bulunmuştur; bulunmuş olan aletler hemen yanında kurulan müzede sergilenmektedir.
İsparta’da Zindan mağarasında, İstanbul yakınlarında Yarımburgaz mağarasında, Alanya’da Kadı, Maraş’ ta Döngel mağarasında olduğu gibi pek çok mağarada da yerleşim kalıntılarına raslanmıştır.
Üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye’de çok sayıda ve çeşitli büyüklükte deniz mağaraları davardır. Şile’de, Kaş’ta, Marmaris ve Alanya’da bunlar çok ilgi görürler. Turizme açılan mağaralarımız yanında, araştırmaları yapılarak turizme açılmasına karar verilen mağaralarımız da vardır. Antalya Atatürk parkı içinde Konakaltı ve Yerköprü mağaraları, Karaman Taşkaya’da İncesu mağarası, Seydişehir’in Tınaztepe mağarası bunlar arasında sayılabilir.
Son Yorumlar