Toplumun örgütlenmesini,özgürlüğün ve serbestliğin uygulanmasına dayandıran ve özgürlüğü hem iktidarın meşruluğunun, hem de iktisadi gelişmenin temel koşulu olarak değerlendiren siyasal ve iktisadi öğreti.
İktisadi liberalizm, kişisel çıkar arama biçimindeki özgürlüğün, iktisadi yaşamın en elverişli itici gücü olarak saygıyla karşılanmasını öngörür. Siyasal liberalizm, kurumların düzenlenmesi ve işleyişinde kişilerin iradesine en geniş yeri vermeye hazırdır, çünkü özgürlük hem insan doğasına en uygun siyasal örgütlenme ilkesi, hem de kamu iktidarlarının en iyi verim güvencesidir.
Bununla birlikte, siyasal liberalizmle iktisadi liberalizm arasında yalnızca özgürlüğe ortak bir bağlılığın var olduğu sonucunu çıkarmak doğru olmaz. Kuramsal açıdan siyasal olanla toplumsal olan (birinci İkinciye üstün gelmektedir) arasındaki ayrımın, her ikisinin de özerkliği sonucunu doğurması gerekir.
Gerçekte, liberal devlet yalnızca kökeninde değil örgütlenmesinde de liberal iktisadi düşünceye sıkı sıkıya bağlıdır. 1789 Fransız Devrimi’ni yapanların kesinlikle siyasal olan özgürlüğü, ticaret’ ve sanayi özgürlüğüne bağlanmamış olsaydı kısır kalırdı.
İktidarı aristokrasiden söküp alan ve paranın, doğuştan kazanılan saygınlığı dengeleyen bir siyasal güç haline gelmesini sağlayan, siyasal özgürlükten çok ticaret ve sanayi özgürlüğüdür. Siyasal olanla iktisadi olan arasındaki karşılıklı bağımlılık o denli fazladır ki, bunlardan birincisi hemen İkincisinin etki alanına girmiştir. Bu yüzden, genel oyun kabulü için Fransa’da 1848’i, İngiltere’deyse daha uzun bir süre geçmesini beklemek gerekmiştir.
Fransız Devrimi öncesinde Batı Avrupa’daki egemen düşünceler her şeyden önce liberal düşüncelerdi. Diderot’nun “her yüzyılın kendisini belirleyen bir düşüncesi vardır. Bizim yüzyılımızın düşüncesi de özgürlüktür” demesi de bunu kanıtlar. Ama, temelde felsefi olan liberal öğreti, Fransız Devrimi’nden değişmiş, daha doğrusu parçalanmış olarak çıktı.
Fransız Devrimi’nden sonra ortaya çıkmış ilgi çekici temel ayrım şuydu: “Yorgun liberaller” ve “Hoşnut liberaller". Napolyon’un “ideologlar” olarak adlandırdığı “Yorgun liberaller” şunlardır: Cabanis, Maine de Biran, Destutt de Tracy, Daunou. Bu kişiler için mutluluk ve özgürlük aşağı yukarı eşanlamlı sözcüklerdir ve sonuç olarak özgürlük kavramı mutluluk düşüncesine bağlıdır; bir ulus, hükümetini beğendiği ölçüde özgürdür, en iyi kurumlar, despotça davranan kurumlar da olsalar, halkı elden geldiğince mutlu eden kurumlardır. Bu rahat “burjuva” tutumda, mutluluğun merkezi olarak görünen yararcılığa, ticaret özgürlüğüne öncelik verilmiştir. Yararcı öğretiyle liberalizm arasmdaki zincirleme, İngiltere’de, Jeremy Bentham (1748-1832) okulunun oluşmasıyla daha da açık olarak ortaya çıktı. Bentham’ın İngiliz usulüne göre yeniden düşündüğü insan hakları felsefesi, serbest değişimcilikle, İngiliz radikalizmiyle ve temsili rejimin giderek demokratikleşmesiyle sonuçlanmıştır.
“Yorgun liberaller”in yanında, temsilcileri Guizot ve Royer-Collard olan “Hoşnut liberaller"in temel uğraşları siyasaldır. İlkeleri 1815 Şartı’dır. Bu Şart toplumu tehdit eden iki hastalığı giderecek kurumlar oluşturulmasını sağlar: Terörle sonuçlanan dizginsiz demokratizm ve özgürlüğü söndüren kişisel iktidar. Liberalizm, XVIII. ve XIX. yy’larda, gerek Fransa’da gerekse İngütere’de, yukarda belirttiğimiz okullara bağh olmayan büyük klasik iktisatçılar tarafmdan savunuldu. Bunların arasında özellikle şu kişileri sayabiliriz: Fransa’da: Jean-Baptiste Say (1767-1832), Frederic Bastiat (1801-1850); İngütere’de: Adam Smith (1723-1790), Malthus (1766-1834), Ricardo (1772-1823), john Stuart Mili (1806-1873).
Sanayi devriminin büyük bir hızla gelişmesiyle, burjuvazi ve liberalizm arasmdaki bağlantı koptu.
Bu arada liberalizm sosyalizme karşıt görüş olarak varlığım sürdürdü.
XX. yy’da liberal düşüncenin temel uğraşı, artık özgürlüğü düzenlemek değil onu korumak oldu. Bu yaklaşıma radikal, tanrıtanımaz felsefe alanında olduğu kadar bazı Katolik düşünürlerin toplumsal denemelerinde de raslandı. XIX. yy’ın bu konudaki kalıtımı öylesine güçlü oldu ki, liberal düşünce sosyalist akımı savunan bazı kişileri de (sözgelimi, Fransa’da jaures ve Blum) etkiledi.
XX. yy. başlarında, yeni-klasik iktisatçılar, iktisadi mekanizmanın en iyi biçimde çahşması için, serbest rekabet ile devletin müdahale etmemesi ilkelerinin gerekli olduğunu savundular.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde geniş ölçüde uygulanan bu liberal anlayış 1929 bunalımıyla sarsıntı geçirdi ve Keynes’in (1883-1946) etkisiyle iktisatta devletin zorunlu müdahalesi görüşü ortaya çıktı. İktisadi alandaki liberalizm öğretisi ve uygulaması, 1970 yıllarında iktisatçı Müton Friedman’ın yönettiği Chicago okulunun para konusundaki savlarının geniş ilgi görmesi nedeniyle, yeniden canlılık kazandı. Bu yeni liberal eğilim, iktisat siyasetinin yürütülmesinde devletin aşırı müdahalesini eleştirmekte ve iktisadın bir bütün olarak düzenlenmesinde, neredeyse tek araç olarak tasarlanan para siyasetine merkezi bir rol vermektedir.
Son Yorumlar