Hint-Avrupa dil ailesinin italik öbeğinden ölü dil. Eskiçağ’da Romalılar tarafından konuşulmuş olan latince modern roman dillerinin atası sayılır. İ.Ö. II. binyılda Latium bölgesinde konuşulan latince, Roma’nın ve Roma İmparatorluğu’nun topraklarım genişletmesiyle birlikte yayıldı. V. yy’a kadar Roma İmparatorluğu’nun temel bildirişim aracı olan sözlü dil latince, Roma’nın çöküşüyle uzun süreli bir bunalıma girdi: Çeşitli bölgelerde baskın olan lehçelerle karıştı ve zamanla roman dillerinin (İspanyolca, İtalyanca, portekizce, fransızca, katalanca, provansça, rumence) ortaya çıkmasına neden oldu.
Sözlü dil üstüne edinilen bilgilerin yetersiz olmasına karşın latincenin, bin yıllık bir süreye yayılan bir edebiyat üretimi olmuştur (İ.Ö. III. yy.İ.S. VII. yy.). Bu üretim süreci içinde yazümış yapıtlar aracılığıyla latincenin bir iç evrim geçirdiği açıkça görülür.
Yazı Dili Latincenin Özellikleri
Latincenin incelenmesi, yazı dilinin, özellikle de edebiyat alanında ortaya çıkan biçiminin geçirdiği evrimin araştırılması demektir. Özellikle İ.Ö.yy’dan başlayarak yazı dili latince kuralları kesin bir biçime büründü; bu dönemde klasik diye adlandırılan yazarların metinleri öğretimde kullanıldı, çeşitli yorumlamalara konu oldu. Örnek olarak alman bu metinler, edebiyat söyleminin biçimlerinin daha fazla belirlenmesini sağlarken, bu olayın dışında kalan sözlü dil latince evrim geçirdi.
Sözlü ya da yazılı olsun latin dili, değişik işleyiş ve özelliklere bağlı olarak düzenlenmiştir. Öncelikle, durumların (ya da bükünlerin) bulunması, sözcüğün cins ve sayısının tanınmasını sağladığı gibi, latince tümcenin sözdizimsel yapısında da bir rol oynar. Altı durumla (yalın durum, seslenme durumu, belirtme durumu, tamlayan durumu, yönelme durumu, çıkma durumu,) donanmış olan beş ad çekimi, iki sayı (tekil ve çoğul) ve üç cins (eril, dişil, yansız), soneklerin özgürlüğüyle tümcede ad öbeklerinin işlevini belirtmeyi sağlar. Aynı biçimde latince fiil çekimi de yunanca fiü çekimindeki belirsizliklerinden sıyrılmıştır: Fiillerin kökünün değişkenliği, bitmiş olanı (perfectum) bitmemiş olandan (infectum) ayırır. Kullanıma gelince, büdirme kipini ya da “gerçek” kipini, “düşünce” kipi olan isteme kipiyle karşıtlaşılır. İstek ya da dilek kipiyse latincede kendine özgü bir biçim değildir ve bir edat kuruluşuyla açıklanır. Bu büyük kiplerin içinde ayrıntılı zamanlar yer alır (şimdiki zaman, hikâye birleşik zamanı, önceki gelecek zaman, vb.) yer alır. Değişik sözcüklerin (ad, sıfat, zamir, fiil) soneklerinin görünüşte karmaşık işleyiş biçimi latince tümceye, sürekli olarak tamlayanların (tanımlıklar, kişi zamirleri, edatlar ve hatta fiillerin özneleri) kullanımına başvurulmamasmı sağlayan bir açıklık ve bir özlülük (kısalık) getirir.Bu kesin işleyiş, gene de edat kuruluşlarının gitgide önemli bir kullanımına doğru gelişmiştir. Latin söylemini oluşturan, tümcelerin art arda sıralanışı da bir evrim geçirmiştir. Yazı dilinin ilk zamanlarında (yazı dili ancak Î.Ö. VI. yy’a doğru belirdi) yazarlar sözlü dilin kuruluşlarını hemen silip atamadılar; dolaysız üsluptan (aralarındaki bağlantı el kol hareketleri ve titremlemeyle sağlanan bağımsız tümcelerden kurulu deyiş) dolaylı üsluba (yan tümcelerin ve isteme kipinin kullanımının giderek arttığı üslup) geçişin çok yavaş olduğunu belirtmek gerekir. Yazılı anlatım, sözlü dile borçlu olduğu ses özelliklerini,yani özellikle ritmi yitirmeden olgunluk düzeyine erişmiştir.
Latince, kuralları kesinlikle belirlenmiş olan yazılı biçim, sözlü biçimi kullananlar için bildirişim aracı olma özelliğini yitirince, ölü bir dil haline gelmiştir.
Latince Sözcük Dağarcığı
Bir doğal dil, büyük düşünce akımlarına destek olmasının yanı sıra, bu dili kullanan topluluğun çevre ve kültür durumuyla ilgili uğraşlarını da yansıtır. Latincenin sözcük dağarcığının incelenmesi, Latinlerin kültür konumlarından bazı görünümleri de ortaya koyabilir; aynı biçimde aktarma sözcükler ya da yeni sözcükler de bu halkın gerek düşünce düzeyinde, gerekse toplumsal yaşam düzeyinde geçirdiği evrimi gösterir. Latince sözcük dağarcığı, Latinlerin, Yunanlılarda görüldüğü gibi kuramsal sistem (katışıksız bilimler, felsefe, matematik) oluşturmaktan çok somut olayların çözümlemesiyle ilgilendiklerini ortaya koymuştur. Günlük yaşam olaylarının betimlenmesi dışında, sözcükler Latin toplumunun somut sorunlarım çözümlemeye yatkındı. Bir bölümüyle de olsa ruhbilim, toplumbilim, diyalektik ve mantığı kapsayan hukuk, uzun süre Romalıların “felsefesi” olarak kaldı. Hukuk, siyaset, yönetim, vb’ne ilişkin durumları tanımlamaya ve genelleştirmeye, tarih olgularını özetlemeye elverişli olan sözcük dağarcığının zenginliği, Roma’nm toplumsal ve ruhsal konumunun ortaklaşa bellekteki kesin ve somut durumlarla tanımlandığım göstermeye yöneliktir; dil de bu ortaklaşa belleğin görünümlerinden biridir. Latin şüri de bu gerçekçi durumda yazılmışta. Yeni sözcüklerin alınması ya da yaratılmasıyla olduğu kadar eski biçimlerin (arkaizm) terk edilmesiyle gerçekleşen sözcük dağarcığının evrimi, Doğuluların ve Yunanlıların kültür akımlarıyla ilişkide olan Romalıların daha soyut, daha kuramsal, daha yetkinleştirilmiş bir düşünceyi dile getirmek için yeni gereçlere gereksinme duyduklarını gösterir. Ama, uzun bir kültür geçmişinin yönelimlerine bağlı bu sözcük yenilikleri, düşüncenin gerçekleştirdiği bir kuramın ürünleri olmaktan çok somutun “soyutlaştınlması”dırlar. Böylece, latincedeki sözcük dağarcığında iki evrim hareketinden söz edilebilir: Biri, köken bakımından latince olan sözcüklerin yan anlamlarının daha büyük bir soyutlamaya doğru kaydırılmış olmaları, öbürüyse aktarılmış kuramsal söz dağarcığının “somutlaştırılma”ya yönelmiş olmasıdır.
Son Yorumlar