“Kuvayı Milliye” deyimi, Milli Mücadele’de iki anlamda kullanılmıştır. Birincisi, “ulusal kuvvetler”, yani “milis-halk ordusu” anlamındadır. Öteki anlamıysa geniş kapsamlı olup, Milli Mücadele’yi bir bütün olarak belirtir. Silahlı halk kuvvetleriyle birlikte Müdafaayı Hukuk ve Reddi İlhak kuruluşları, heyeti milliyeler, kongreler, Ankara’da kurulmuş olan Millet Meclisi ile, bunlara yardımcı olan bütün organlar ve ordu, Ulusal Kuvvetler, yani Kuvayı Milliye’ydi.
Bütün bu kuvvetlerin yarattıkları hareketin, galip devletlerle mütareke imzalamış olan Osmanlı Devleti ile hukuksal ve siyasal bir ilgisi yoktu. Başta ordu olmak üzere, Kuvayı Milliye olarak adlandırılan kuvvetler, devlet kuvvetleri olmaktan çıkmış, ulusa mal olmuştu. Gerçekten de her türlü hareket, ulusa dayanıyor ve onun adına yapılıyordu. Bu nedenle, Milli Mücadele’ye katılan ve taraftar olan herkese,“Kuvayı Milliyeci” ya da“Millici” deniyordu (Kuvayı Milliye dönemi, mis kuvvetlerinin kaldırıldığı tarihe kadar geçen bir buçuk yıllık bir süreyi kapsar ve ondan sonra “düzenli ordu” dönemi başlar).
1920 sonuna kadar ordu, devlet kuvveti olarak görünmemeye çalışmış ve istilacı kuvvetlerin karşısına çıkardığı birlikleri mis kuvvetlerinin yanında savaşa sokarak, bunu resmen açıklamaktan kaçınmıştır. Gerek bu siyasal nedenle, gerekse o tarihlerde ordunun düşman karşısına çıkamayacak kadar güçsüz oluşu nedeniyle,
1919 ortasından, 1920 sonuna kadar geçen bir buçuk yü süresince Kuvayı Milliye ön planda görünmüştür. Yunanlıların İzmir’i işgal ederek, Anadolu içlerine doğru istila hareketine girişmeleri üzerine yer yer kurulmaya başlayan milis kuvvetleri, o günün koşullarının zorunlu bir gereğiydi. Hükümetin Batı Anadolu’da olup bitenlere seyirci kalması, üstelik halka, ‘sükûnet ve itidal’ salık vermesi, halkın doğrudan kendini savunması zorunluluğunu ortaya koyuyordu. Kuvayı Milliye gerilla taktiğiyle çalıştığı için Yunanlıların zayıf noktalarına sık sık baskınlar yaparak, bazen de cephe savaşlarıyla Yunanlılara korku salmaktaydı. Yunan işgal kuvvetleri komutanlığı, Venizelos’a gönderdiği bir raporda şöyle diyordu: “Tam bir Türk seferberliği ve kuvvetli bir jöntürk teşküatı karşısında bulunuyoruz. Her taraftan saldırıya uğrayarak her gün bir miktar arazi terk etmeye mecbur oluyoruz. Şayet derhal, yeterli sayıda kuvvet, hiç olmazsa bir tümen gönderilmeyecek olursa,pek yakında İzmir tehdit altmda kalacaktır.” Bu ve bunun gibi raporlar Kuvayı Milliye’ nin 30 Hazirana kadarki etkinliklerinin Yunanlılar üstündeki korkutucu etkisini göstermeye yetmektedir. Kuvayı Milliye günden güne gelişmiş, müfrezelerinin sayısı ve kadrosu genişlemiş, cephelerin sevk ve yönetimi oldukça düzene sokulmuştu. Haziran ve bunu izleyen aylarda, Demirci Efe ve Çerkez Ethem de küçük müfrezeleri komutaları altına alarak büyük çapta Kuvayı Milliye birlikleri oluşturmuşlardı. Yunanlılarsa, 1919 Haziranından, 1920 Haziranına kadar geçen bir yıllık dönemde,bulundukları yerleri ellerinde tutmakla yetinmişlerdi.
Son Yorumlar