Çok güçlü radyoelektrik yayınım yapabilen ve görülebilir tayfında yayınım çizgileri bulunan, yıldız görünümlü gökcismi (kuvasar terimi İngilizce “quasi stellar astronomical radiosource ’’ [yıldızımsı gökbilimsel rady okaynağı] sözcüklerinin ilk harflerinden türetilmiştir). Kuvasarların yayınım çizgileri yıldızlararası gazın özelliklerini oluşturur, ama dalga boyları kırmızıya doğru büyük kayma gösterir.
Bir Buçuk Milyar Yıl
California înstitute of Technology’deki gökbilimciler, 1961’den başlayarak, 3c 48 (Cambridge’in 3. katalogunun 48 numaralı radyokaynağını belirten şifre), 3c 147, 3c 196 ve 3c 286 radyokaynaklarının “yıldız görünümlü cisimler”e uyduklarını saptadılar. 1963’te Palomar dağında (A.B.D.) çalışan Hollandalı gökbilimci Schmidt, olayı doğruladı. Ay’ı, 3c 273 radyo kaynağını geçici olarak örten hareketli bir ekran gibi kullanan Schmidt, bu radyokaynağını, yaklaşık bir yay saniyelik bir bölge içinde sınırlamayı başardı. Bu konumda bulunan tek “görülebilir” gökcismi, görünen kadiri 12,7 olan bir “yıldız”dı. Schmidt ayrıca, bu cisim için, görülebilir tayfta kırmızıya doğru bir kayma da ölçtü:
z = 4^=0,158.
Bu kayma Doppler Fizeau olayından ileri geliyorsa, 3c 273’ün dünyadan 474 megaparsek, yani yaklaşık bir buçuk milyar ışık yılı uzaklıkta bulunması gerekir. Bu da 3c 273’ün bir buçuk milyar yıl önceki halinin gözlendiği anlamına gelir. 3c 273’ün görünen kadiriyle uzaklığı bilinince, buradan mullak kadiri çıkarılabilir. 3c 273’ün, bilinen bir gökadadan çok daha parlak olduğu halde çapının, bir gökadanın çapından 10-20 kez daha küçük olduğu saptanmıştır. Daha sonra, kuvasarlarla ilgili düzenli araştırmalar, 1965’te görünebilir bölgede yıldızımsı radyokaynaklarıyla özdeş olan, ancak radyoelektrik ışınımı olmayan cisimlerin bulunmasını sağladı. Bunlara yıldızımsı gökada adı verildi; ancak söz konusu cisimler normal gökadalarla aynı yapıda değildir. Yıldızımsı radyokaynaklarının yalnızca elips biçimli dev gökadaların özel bir hali olduğu sanılmaktadır.
Kuvarsların Niteliği
Yıldızımsı radyokaynakları için parlaklık değişimleri, bu cisimlerin çok büyük uzaklıklarda bulunmaları halinde, çok küçük hacimler içinde yoğunlaşmış olağanüstü miktardaki bir enerjinin açığa çıktığı anlamına gelir. Bu tür enerji açığa çıkışlarını fiziğin açıklayabilmesine karşın, bazı gökfizikçileri yıldızımsı radyokaynaklannın uzaklık sorununu yeniden ele aldılar, oysa 1967’ye kadar kuvasarla’ rın büyük hızlarla uzaklaştıklarım gökbilimcilerin çoğu kabul ediyordu. Asıl sorun, tayf kaymasını açıklama girişimlerinin (Doppler-Fizeau olayı dışında) daha da büyük güçlüklere yol açmasıydı. Sözgelimi, kırmızıya kaymanın, ışınım bölgesinin oldukça yakınında bulunan büyük bir kütlenin çekim etkisinden ileri geldiği varsayılınca ortaya büyük güçlükler çıkıyordu. Bir yandan, gözlenen kaymayı veren kuvasarlann bir yapısının bulunması güçtür; öte yandan, çizgilerin yer değiştirmesiyle birlikte, asla gözlenemeyen, ikinci derecedeki etkiler bulunmalıdır.
En yeni gözlemler, kuvasarlardaki kırmızıya doğru tayf kaymasının tümüyle “kozmolojik” olduğunu, yani buna Evren’in genişlemesiyle birleşen bir kaçma hızından kaynaklanan bir Doppler-Fizeau olayının neden olduğunu göstermiştir. Demek ki, burada çok hızla uzaklaşan, en uzak gökadalardan daha uzaktaki gökcisimleri söz konusudur. Dolayısıyla görünen parlaklıklar göz önünde tutulursa, bunların gerçek ışımalarının en parlak gökadalarmınkinin de çok üstünde olduğu anlaşılır.
Öte yandan, geniş tabanlı girişimölçümüyle kuvasarlann ince yapısının incelenmesi sağlanmış ve merkezsel kaynağın iki yanma yerleşik iki ışıma bölgesinin varlığı ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca, kuvasarlann “Seyfert” adı verilen (bunları 1943’te keşfeden gökbilimci Kari Seyfert’in adından) ve çok etkin bir merkezsel bölgenin varlığıyla belirlenen gökadalara oldukça benzediği anlaşılmıştır; kısaca daha yakın olan bu Seyfert gökadaları, bütünüyle kendilerini gösterdikleri halde, kuvasarların yalnızca merkezsel bölümleri gözlenebilmektedir. “Markadan” (çok mavi çekirdekli) ya da “lasertid” (tayfı sürekli, optik bölgedeki tayf çizgileri yok) adı verilen gökadalar gibi başka tür gökcisimlerinin de kuvasarlarla belirli bir benzerlik gösterdikleri ortaya çıkarılmıştır. İşte bu nedenle, günümüzde gökbilimciler, kuvasarları, lasertidlerden, Markarian ve Seyfert gökadalarından geçirerek bizimki gibi sıradan gökadalara ulaştıran bir evrim zincirinin varlığını düşünmektedirler. Kısacası kuvasarlar, Evren’in “ilkgençliği”nde ortaya çıkan, özellikle etkin çekirdekli “başlangıç” gökadaları olmalıdırlar. Geriye bunların şiddetli ışımasının nedeninin açıklanması kalır. Olası enerji kaynakları şunlardır: Termonükleer tepkimeler; bunlarla çarpışan gökcisimlerinin kinetik enerjisi; büzülme halindeki gökcisimlerinin çekim enerjisi. İlk olasılık bir yana bırakılabilir; çünkü bir kuvasarın enerjisi, aynı anda patlayan bir milyon üstnovanınkine (süpernova) eşdeğerdir, oysa bir gökada çekirdeğinde bu kadar yıldız yoktur. Çarpışmalara gelince, bunlar ölçülen enerji kadar bir enerji açığa çıkarmazlar. Öyleyse geriye yalnızca çekime bağlı çökme kalmaktadır; bu da kuvasarın merkezinde, büzülme halindeki çok büyük kütleli bir yıldızın, hatta bir kara deliğin bulunduğu anlamına gelir.
Son Yorumlar