Fransa’da, 1906-1907 yıllarına doğru ortaya çıkan, 1910 yıllarına doğru gelişen, öne sürdüğü görüşlerle estetik anlayışında devrim yaratarak resim sanatının tümüyle dönüşüm geçirmesine yol açan modern sanat akımı.
Bu akım, izlenimcilikten, fovizm yanlısı ressamların başarısızlığa uğramalarından sonra kendini tümüyle kabul ettirmeyi başaran ilk resim hareketini oluşturur: bu hareketin etkisi heykel. edebiyat ve müzik alanlarına da yansımıştır.
Kübizmin Doğuşu
Kübist bir ressamın tuvalinde renk öğesi her zaman desene bağımlı kalır; kullanılan renklerse beyaz, gri. siyah gibi yansız renklerdir; bunlar renk karışmalarını ışık yansımalarıyla nesnelere dönüştürmeye yönelen tablolardır. Geleneksel doğacı görüşü bir yana iten bu yöntem eşzamanlılık kavramım da birlikte getirmişti; böylece nesne, izleyicinin gözünde bütün oluşturucu düzlemlerinde ayrıştırılmış oluyordu. Matisse, 1908 Sonbahar Sergisi’nde, Braque’ın Estaque’taki Evler adlı tablosunun karşısında “küçük küpler” gördüğünü söylemiş, bu terim Apollinaire ve ardından basın tarafından benimsenmiştir. Adı böylece konmuş olan yeni akım, Braque ve Picasso’nun araştırmalarının aynı doğrultuya yönelmesinden doğmuştu. Braque, yaptığı manzara resimlerini Cezanne’ın klasik dönemindeki yapıtların geometrik doğrultusunda üsluplaştırıyordu. Picasso’ysa Derain’le birlikte zenci heykel sanatını yeni keşfetmişti; nonfigüratif ve karşıdoğacı biçimlere büyük ilgi duyuyordu. Avignonlu GençKızlar (1907) adlı tablosunu zenci masklarından esinlenerek gerçekleştirmişti ve bu yapıtında, hacimlerin düzlem yüzeyde anlatımı sorununu ortaya atarak resim sanatını ilk olarak heykele özgü ve akla aykırı düşen formüllere yöneltiyordu.
Zihinsel Gerçeklik
Kübizm hareketi genellikle birçok evreye ayrılır. Bunlardan, “çözümleyici” (1908-1911) olarak nitelendirilen ilki, kübizm öncesinin deneysel döneminden sonra gelir; bu evrede yeni estetik anlayışı benimsenmiş ve Picasso ile Braque’ın eşliğinde genç ressamlar 1911’deki Bağımsızlar Sergisi’ne katılmışlardır. Bu etkinlikler özellikle Gleizes, Metzinger, Delaunay, Marcoussis, juan Gris, Jacques Villon ve Fernand Leger gibi sanatçıların bir araya toplanmasına yol açmıştır.
Aynı dönemde gerçekleştirilen tuvallerde, biçimler, bakış açılarının çoğaltılmasıyla ve nesnelerle kişilerin düzlemler halinde ayrıştırılmasıyla geometrik olarak yorumlanmıştır. Böylece, görsel gerçekçiliğin yerini zihinsel, hatta şiirsel bir gerçekçilik almış ve bu, konunun çok kesin çözümlemesinin yerine kendi belirtisi ya da gösterimini koymuştur (Sinek As ’lı Kompozisyon, Braque). İkinci evre sırasında (1911—1914), kübizmin kendi içinde iki akımın belirdiği görülür. İspanyol ve İslav kökenli olan Picasso, Gris, Marcoussis gibi ressamlar belli bir sistem kurmaya yöneldiler. Çalışmaları giderek her türlü kişisel özellikten yoksun, nesnel bir görünüm kazandı; öte yandan, konunun da giderek okunaksızlaştığı, daha doğrusu anlaşılmaz kılındığı görüldü. Bu eğilim de “bireşimci” kübizm olarak adlandırıldı. Buna karşılık, Fransız sanatçıların biçimlerinin doğaya daha yakın olduğu ve daha az kapalı olduğu görüldü; Braque doğacılık kaygısıyla belki de Picasso’dan önce kompozisyonlarına iri kum taneleri ya da eski gazete kâğıtları gibi çeşitli gereçleri yapıştırdı.
Kuramları, Metzinger’in Kübizm Üstüne (1912) adlı bir yapıt vermesine yol açan bu hareketin edebiyatçılar ve ozanlar arasında da savunucuları çıktı. Max jacob, Andre Salmon, Pierre Reverdy ateşli destekleyicileri oldular. Apollinaire birçok denemesinde bu akımdan söz etti.
Kübist ressamlar izlenimciliğin parçalara ayırdığı resim gerecinin oluşturucularını yeniden bir araya getirerek nesnenin iç yapısını yeniden oluşturdular; Apollinaire bu yöntemde, şiirine verebileceği yeni bir doğrultu buldu. 1913’ten başlayarak Alcools’de ozan eşzamanlılığın resim alanındaki aynı uygulamasını gerçekleştirmeyi düşünüyordu. Baskı yoluyla sağladığı “figürlü dize” yöntemiyle şiirde anlatılan nesnenin biçimi ve hacimlerini kâğıt üstünde yaratmaya çalıştı. Aynı yıl, Blaise Cendrars ve Sonia Terk-Delaunay, resim ve şiiri eşzamanlı yorumlama girişimlerinde bulundular. Bütün bu deneyimlerden sonra Radiguet, “kübist ozanlardan” söz etti.Kübist hareketin son evresinde (1914-1919) grubun dağıldığı ve soyut heykelciliğin geliştiği görüldü. Artık olgunluk dönemlerine ulaşmış olan sanatçılar daha kişisel formüllere yöneldiler. En ilginçlerinden biri de Leger’ nin çalışmalarıdır, yapıtlarında mekaniğe olan eğilim ve ilgisi açıkça görülür; sanatçı yaşama sevincini, modern makineleşmeden esinlenerek oluşturduğu büyük kompozisyonlarda düe getirmiştir (Biçim Karşıtlıkları]. Siyah, beyaz, griden vazgeçip kesinlikle renk kullanmaya yönelen Robert Delaunay de 1912’de Pencereler ve Diskler dizilerine başladı; Kupka ve Picabia’nın yanında saf resim araştırmalarına yönelik kübizmin bir savunucusu oldu.
Heykelde Kübizm
1912’ye doğru ressamların çalışmalarını örnek alan bir grup heykelci, kübizme özgü görüşleri benimsediler. Kübizm öncesi dönemde Braque ve Picasso (Kadın Başı, 1909) bu alanda çeşitli çalışmalar yapmışlardı ama bu yapıtlar daha çok deneysel nitelikteydi; bu nedenle 1912’ye kadar gerçek anlamda kübist bir heykel okulundan söz edilemez.Öncülerden olan Raymond Duchamp Villon izlenimci duyarlıktan uzaklaştı ve uzamda geometrik üsluplaştırmayı savundu (Baudelaire’in Başı, 1911). Öbür heykelcilerin çoğu, çeşitli ülkelerden kalkıp bir araya gelmiş sanatçılardı. Bunlardan Archipenko “resim-heykeller”inde renk ve biçim öğelerini bağdaştırmaya çalıştı. Constantin Brancusi yapıtlarının yuvarlaklaştırılmış konturları ve parlak yüzeylerinde arılığa ulaşmayı denedi. Bu arada Lipchitz ve Zadkine. Gargallo ve Gonzalez aynı estetik anlayışını benimsediler.
Tarihsel açıdan çok kısa sürdüğü halde kübizmin çağdaş sanat üstünde önemli etkisi oldu. Bu sayede uzam tuval üstüne ilk olarak ve elle dokunulacak biçimde yansıtılabilmişti. Ama devrimci deneyimlerin ötesinde kübizim çeşitlilik ve canlılığıyla fütürizm. pürizm ve orfizm gibi yeni yeni uydu hareketlerin doğmasına yol açtı.
Müzikte Kübizm
Müzik alanında İgor Stravinski görüntünün yeniden oluşturulup sesli düzleme aktarılmasının gerekli olduğunu benimsiyordu. Aynı dönemde Erik Satie’nin, özellikle de Schönberg’in araştırmaları bir devrim yaratılmasına yol açtı (bu ancak kübizmin resim alanına getirdiği yenilikle karşılaştırılabilecek bir olgudur). 1909’dan başlayarak, Sergey Diaghilev’in Rus Baleleri’ni düzenlemesiyle müzikçiler ve ressamlar (bunlardan, kostümler ve dekorları hazırlamaları isteniyordu) ortak bir deney alanı buldular.
Son Yorumlar