Bir kötülüğün, bir tehlike olasılığının düşünülmesinin yol açtığı aşın heyecan.
Korkunun, kalp atışlarının hızlanması, kan basıncının yükselmesi, terleme, tüy ve saçların diken diken olması, adrenalin salgısının artması gibi fizyolojik belirtileri vardır.
Korku Refleks Midir?
Refleksbilim okuluna (Pavlov, Watson) göre, çocukta içgüdüsel olarak korkuyu doğuran iki gerçek, şiddetli gürültü ve ayakta durabilme olanağının kalkmasıdır (çocuğun kendisini düşüyormuş sanması). Korkunun bütün öteki uyarımları, koşullanma sonucu oluşmuştur (havlayan köpek, köpeğin imgesi, şiddetli gürültüyle ilişki halinde bulunduğu ölçüde korku duyurmaktadır. yoksa köpeğin kendisi tek başına korku yaratmamaktadır). Bütün gelişmiş hayvanlarda raslanan bu organik tepkiler, ruhsal tepküerle (tasarımlar, imgeler, fikirler) birlikte ortaya çıktıklan için insanoğlunda özel bir sorun doğururlar.
Geleneksel ve zihinci ruhbilim, bedensel değişikliklerin, bir tehlike karşısında bilinçte ortaya çıkan değişikliklerin bir yankısından başka şey olmadığını ileri sürer. William James The Principles of Psychology’de (Ruhbilim İlkeleri, 1891) geliştirdiği heyecanların çevresel kuramıyla korkunun, heyecan darbesiyle ilkin bedende orta ya çıkan fizyolojik karışıklığın bilinci ne varüması olduğunu söyleyerek, bu görüşü eleştirmiştir. “Bir ayı gördüğüm zaman, önce titrerim ve sonra korkarım” diyordu William James. Günümüzde, bu tartışmanın boş bir şey olduğu ve burada bedensel olan ile ruhsal olan arasındaki etkileşimin bir örneğiyle karşı karşıya olduğumuz düşünülmektedir.
Korkunun İşlevi Var Mı?
Korkunun işlevsel olup olmadığım, yani yararlı sonuçlar doğurup doğurmadığını incelemek daha ilgi çekici olacaktır. Fizyoloji bilgini Cannon (1929), korkunun, adrenalin salgısının artmasıyla (kassal bir besin olan şekerin harcanmasına yol açar) birlikte ortaya çıkmasının, yararlı bir sonucu olduğunu gösterdiğini üeri sürer. Ama korkan insanın, bu fazla enerjiyi iyi kullanamadığı ve korkudan donup kaldığı göz önünde tutularak bu iyimser görüşe karşı çıkılabilir. Aslında iki görüş de doğrudur ve korku hem dinamikliğe, hem de hareketsizliğe yol açan bir heyecandır. Nitekim jean Paul Sartre, Esquisse d’une theorie des âmotions ‘da (Bir Heyecanlar Kuramı Taslağı, 1939) korkunun görünüşte hareketsizliğe yol açtığı halde, büyüsel tipte bir yönelim olduğunu, yani kişinin tehlikeli nesneyi ortadan kaldırmaya yöneldiğini ve “kendisiyle birlikte nesneyi ortadan kaldırmak için kendisini de ortadan kaldırmaya (bayılma) kadar vardığım” ileri sürer. Ama bu açıklamada, korkuya eşlik eden fizyolojik değişiklikler bir yana bırakılmaktadır.
Ani Boşalma
Korkuya yol açan şeyin, tehlike değil, ama ani tehlike olduğu söylenebilir. Öte yandan, korkunun belirtileri, bulunulan hayvansal evrim aşamasma bağlı olarak artmakta ve insanoğlunda bu artış, zekâ ve kültürün etkisiyle daha da fazla olmaktadır. Bu açıdan korku, acil bir durum karşısında, eylemin gereklerini yerine getirmek için biriktirilmiş kaynakların sinirsel ve ruhsal açıdan ani bir boşalması olarak tanımlanabilir. Böylece korkunun enerji harcayıcı yanı ve tam bir uyarlanma sağlayamayışı da açıklanmış olur. Korku sırasında, insanın kendine egemen olduğu durumlara oranla çok düşük düzeyli ve kalıplaşmış davranışlar gösterilmesi de böylece açıklanacaktır. Topluluklarda olduğu gibi bireyde de korku, gerileyici bir heyecandır (hastalık durumlarında sürekli bir hal de alabilir). Yaşama ilişkin olan, koruyucu ve savunucu nitelik taşıyan, ama tehlikelerin hızı tarafından aşılan korkunun taşıdığı önem, insanoğlunda, hem insansal kültürün bir bedeli, hem de dayanıksızlığının simgesi olmasından ileri gelir.
korku bir refleks olduğuna göre korkudan bayılma da bence bir refleksdir