Karagöz arkadan aydınlatılan saydam figürlerin gerili perdeye yansıtılarak oynatılmasına dayanan geleneksel Türk gösteri sanatı (oyuna adım veren Karagöz, iki ana kişiden birinin adıdır).
KARAGÖZÜN TARİHÇESİ
Karagözün ne zaman ve nerede doğduğu konusunda, çeşitli araştırmacıların farklı düşünceler öne sürdüğü görülmektedir. İslam bilginlerinden Gazzali, Muhiddin-i Arabi > vb ’nin yapıtlarında, karagöz oyunu üstüne bilgilere Taşlanmaktadır. XIII. yy’a dek karagöz, Türklerde “kolkorçak”, “koğurçak”, “kaburcak” gibi adlar almaktaydı. İslamlıktan sonraysa ‘hayal-i zil” (gölge hayali), “zıll-ı hayal” (hayal gölgesi), “suretbazî” (figür oynatma) vb. adlar verildi.
Bazı Batılı araştırmacılara göre de karagöz, Çin’den Moğollara, onlardan da Türklere geçmiştir. Anadolu’daysa kesin olmayan bilgilere göre, Orhan Gazi zamanında oynatılmaya başlanmıştır. Karagöz ve Hacivat’ın XIV. yy’da Orhan Gazi döneminde Bur- sa’da yaşadığı söylentisinin halk arasında yaygın olduğu bilinir. Bu söylentiye göre, Bursa’da bir cami yapımında Karagöz demirci, Hacivat da duvarcı olarak çalışmış; aralarındaki güldürücü konuşmalar, işçilerin işi bırakarak onları dinlemesine ve caminin bitiminin gecikmesine yol açmış.
Padişah durumu öğrenince Karagöz ve Hacivat’ı idam ettirmiş, ancak sonra bu kararından pişmanlık duymuş ve Şeyh Küşteri adlı bir sanatçı Karagöz ile Hacivat’ın deriden yaptığı figürlerini perdede oynatarak, padişahın acısını dindirmeye çalışmış. Günümüzde Bursa’da Şeyh Küşteri’ye ait olduğu ileri sürülen bir mezarın bulunması, söylentinin ne denli yaygın olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, “hayali”ler (karagöz oynatanlar), “pir”lerinin Şeyh Küşteri olduğunu söylemişlerdir. Karagöz perdesine de “Şeyh Küşteri meydanı” adım verirler. Bursa’da, Karagöz’ün olduğu kabul edilen bir mezar ve İnegöl yolu üstünde Hacivat hanı denen yıkık bir han bulunmaktadır. Karagöz, tarihsel gelişmelere koşut olarak Edirne’ye ve İstanbul’a geçmiş, genişleyen Osmanlı sınırlarıyla birlikte, Osmanlı kültürünün yayıldığı Kırım’dan İran’a, Suriye’den Kuzey Afrika’ya, Balkanlar’a dek yayılmıştır.
Karagöz oynatılması, XVII. yy’da yaygınlaşarak saray çevresinin sünnet ve evlenme düğünlerinde yapılan genel şenliklerde, ramazan boyunca çeşitli kahvehanelerde, varlıklılarm konaklarında oynatılarak, ortaoyunu ve meddahla birlikte, seyir (temaşa) gereksinmesini karşılamıştır.
BİR SEYİRLİK HALK OYUNU
Karagöz, öteki seyirlik halk oyunu türlerinde olduğu gibi yazılı metne dayanmadan, ana gelişime uygun olarak doğaçtan yaratılan bir sanat dalıdır. Oyunları kimin düzenlediği belli olmadığı için anonim bir sanat niteliğindedir. Hayali adı verilen karagöz sanatçısı, hem arkasma tutma çubukları takılı figürü oynatarak, hem de kadm ya da erkek birbirinden farklı bütün tiplerin seslerini taklit ederek canlandırır. Hayali, elinde tuttuğu “suret”in, konu gereği bütün ruhsal durumlarını canlandırabilecek, onların ses tonlarım, ağız özelliklerini yansıtabilecek taklit yeteneğine, ayrıca edebiyat, şiir ve müzik bilgisine sahip olmalıdır. Çünkü, deriden yapılmış figürlerin canlandırılabilmesi, ses öğesinin iyi kullanılmasını gerektirir. Hayalinin perdeyi hazırlayan, fasıl görüntülerini seçerek sıralayan çırağı vardır; çırağa bu işlerde “sandıkkâr” adı verilen ikinci yardımcı yardım eder. Karagöz takımlarının bulunduğu sandık ise “hayal sandığı” ya da “takım” adını alır. Yardak, karagöz oyununda, şarkıyı ya da türküyü okuyan kişidir. Pek çok sayıdaki karagöz oyunundan kadir ve arife geceleri dışmda, her gece ramazan ayında temsil edilmek üzere hayalinin seçtiği 28 oyunla karagöz dağarcığı oluşturulur, her ramazan dağarcıktaki oyunlar bir bölümüyle değişir.
Geleneğe göre, ilk gece “Mandıra”, son gece ise “Meyhane” adlı oyun sergilenir. Karagöz oyunları, tuluata dayanır; hayali, oynadığı toplumun durumuna ve niteliğine göre oyunda değişiklikler yapar; sözgelimi, kadınlara ve çocuklara oynuyorsa, açık saçık sözleri atlar, siyasal açıdan sakınca yaratabilecek sözleri kullanmaktan kaçınır. Hemen bütün karagözcülerin kendilerinden bir şeyler katarak değiştirdikleri karagöz metinleri, XIX. yy’da yazıya da geçirilmiştir.
KARAGÖZ OYUNUNUN BÖLÜMLERİ
Oyun başlamadan önce, perdede “şem’a” (mum) ile aydınlatılan, deve derisinden yapılmış bir resim vardır. Çiçekli bir saksı, ağaç, fıskiyeli bir havuz, kalyon, zümrüdüanka kuşu gibi motiflerden oluşan bu figüre “göstermelik” ya da “gösterme” denir. Oyun, bu göstermeliğin perdeden kaldırılmasıyla başlar. Karagöz oyunu dört bölümden oluşur: Giriş; muhavere (karşılıklı konuşma, diyalog); fasıl; bitiş. GİRİŞ. Göstermeliğin kalkmasından sonra Hacivat bir semai okuyarak gelir. Semai bittikten sonra “Hay Hak!” diye ünler ve perde gazeline geçer. Dünyanın yalancılığından, ona kanılmaması gerektiğinden söz eden bu gazelden sonraysa, Tanrı’ya dua eder, (daha önceleri, Tanrı’dan sonra padişaha da dua edilirdi). Karagöz, perdenin sağ üst köşesinden atlayarak belirir ve Hacivat ile kavga eder, Hacivat kaçar, Karagöz Hacivat’ın gürültücülüğünden yakınır. Hacivat yeniden sahnede belirince muhavereyi başlatırlar.
MUHAVERE
Bu bölüm, oyunun asıl konusuyla ilgili değildir. Konuşmalar, Hacivat’ın osmanlıca ve Enderun ağzıyla konuşmasını, Karagöz’ün yanlış anlayarak gülünç yanıtlar vermesine dayanır. Bu arada türlü nükteler, cinaslar, benzetmelerle gülünçlük sağlanır. Bu konuşmalarda, Karagöz’ün saf, bilgisiz, Hacivat’m ise kendini beğenmiş, bencil bir kişi olduğu anlaşılır. Muhavereler konularma göre Ağalık, Akıl, Bekçi, Çamaşır İpi ya da Çamaşır, Baban Öldü, Bilmece, Çevre, Gel-geç, Sahte Hasta, HamhumŞa- ralop, İftar, İsim Değiştirme, Külbastı, Masana, Meddah, Nasihat, Rüya, Seyahat, Arap Köle, Hacivat’ın Kızı, Neresi Yenir, Yalan Küpü, Turşu gibi adlar alır. Hayali, bunlardan birini seçerek, günün olaylarma göre kendinden de eklemeler yaparak muhavereyi istediği kadar uzatır.
FASIL
Oyunun asıl bölümüdür. Oyunlar, fasıl bölümünün konusuna göre adlar alır. Başlıcaları, Kanlı Nigâr, Ters Evlenme, Yalova Safası, Kanlı Kavak, Yazıcı, vb ’dir. Bu bölüme kılıkları, konuşma biçimleri ve özgün kişilikleriyle öbür kişiler de katılır. Bu kişilerin en bilinenleri Çelebi, Zenne, Tiryaki, Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, Arnavut, Acem, Laz, Kürt, Arap, Frenk, Yahudi, vb ’dir. Bu bölümün konusu çeşitli kaynaklardan derlenmiş olabilir. Kimileri, halk masalları ve öykülerine dayanır (Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Salıncak, Tımarhane, vb.). Muhavereler ve fasıllar, Karagöz’ün çevresinde gelişir. Hacivat, bilgiçliği, kendini beğenmişliğiyle onu çileden çıkarır, yanlış yol göstermesiyle Karagöz’ün başını derde sokar. İşler karışınca Karagöz, sorunu kendi bildiği gibi çözer. Kimi durumlarda semtin kabadayısı Tuzsuz Deli Bekir işi kısa yoldan bitirir. Karagöz, Hacivat’ın yaptıklarının öcünü gelecek oyunda alacağım bildirerek, bu bölümü kapar.
BİTİŞ
Karagöz’le Hacivat arasındaki kısa bir konuşmadan oluşur. Fasıl sona erdikten sonra, Karagöz yine Hacivat’ı döver. Hacivat “Yıktın perdeyi eyledin viran / Varayım sahibine haber vereyim heman!” diyerek perdeden ayrılır. Karagöz ise “Her ne kadar sürç-ü lisan ettikse affola! /Yarın akşam”….”oyununda yakan elime geçerse, Hacivat, bak ben ne yaparım!” diyerek çıkar. Perde arkasındaki mum söndürülür ve oyun biter. Karagöz oyunları, “kâr-ı kadim” (eski yapıt) denen eskiden kalma, klasik yapıtlar ve “nev-icat” (yeni buluş) denen, daha yakm dönemlerde yaratılmış oyunlardan oluşur. Kâr-ı kadim oyunlar arasında Abdal Bekçi, Ağalık, Bahçe, Büyük Evlenme, Ferhat ile Şirin, Hamam, Kanlı Kavak, Kanlı Nigâr, Meyhane, Orman, Salıncak, Şairlik, Tahir ile Zühre, Ters Evlenme, Yalova Safası gibi oyunlar vardır. Nev-icat olanlarsa, Aşçılık, Bakkal, Bursalı Leyla, Hain Kâhya, Karagöz’ ün Fotoğrafçılığı gibi oyunlardır. Karagöz, gündelik olaylara açık bir türdür. Bu nedenle ilgi duyulan konular, yeni gelişmelerle zenginleştirilmiş, Tanzimat’tan sonra Batı’ya açılmanın sonucu olarak çevrilen Batı yapıtlarından, sözgelimi Moliere’in oyunlarından kimi konular karagöz dağarcığına uyarlanmıştır.
Karagöz oyunları konularına göre de çeşitli sınıflara ayrılabilir. Bir sınıflandırmaya göre Karagöz’ün bir iş tutmasını anlatan oyunlar (Canbazlar, Salıncak, Kayıklar, Pehlivanlık, Şairlik, vb.), Karagöz’ün yasak ya da olumsuz işlere karışmasını anlatan oyunlar (Abdal Bekçi, Hamam, Kanlı Kavak, vb.), çevrilen dolap sonucu Karagöz’ün güç durumda kalmasını anlatan oyunlar (Ters Evlenme, Yalova Safası, Meyhane, vb.), halk öyküleri ya da efsanelerini konu alan öyküler (Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre. Leyla ile Mecnun, Hançerli Hanım vb.) ayırt edilir.
Bir başka sınıflandırmaya göre de “gelenek, görenek ya da zanaat oyunları”, “vesile entrikalı toplumsal yergiler” (bunlar, gerçekçi, ya da dinsel gelenek oyunları, Karagöz ile Hacivat’ın para kazanması üstüne oyunlar, toplum yergisinin ağırlıkta olduğu oyunlar, Karagöz’ün yasak yerlere girerek başını derde soktuğu oyunlar, karmaşık ilişkilerle ortaya çıkan düğümün çözülmesini konu alan oyunlar diye ayrılır), “bağımsız entrikalı oyunlar” saptanır.
KARAGÖZDE TİPLER
Karagöz kişileri kalıplaşmış tiplerdir. Bu tipler, zaman geçtikçe ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları genişledikçe, imparatorluk coğrafyasının çeşitli tipleriyle sürekli zenginleşmiştir. Bu tipler her oyunda aynıdır, değişmezler. Özellikleri abartılmış, böylece güldürü öğesi yaratılmıştır. Kişiler arasmda şunlar ayırt edilir: Asıl kişiler (Karagöz, Hacivat, Tuzsuz Deli Bekir .Çelebi,Beberuhi); şive taklidi ve göreneklerine göre Türk ya da Müslüman olmayan kişiler (Acem, Arap, Yahudi, Rum, Frenk, Laz, Kastamonulu, Arnavut); hasta ya da sakat kişiler (Kekeme, Tiryaki, Sarhoş, Köçek, Deli, Esrarkeş); kadın ve çocuklar. Ayrıca hayvanlar, cinler, vb. de vardır.
Kişilerin başlıca özellikleri şunlardır:
Karagöz: Bir halk adamıdır ve halkın duygu ve düşüncelerini dile getirir. Her işe burnunu sokarak başı derde girer, Hacivat’m sözlerini hep ters anlar. Geçim sıkıntısı içindedir, yalan dolancılara kızar, bu nedenle Hacivat ile sürekli kavga eder. Karısıyla pek geçinemez, gerçekçidir. Karagöz, perdedeki tasvirinde, başına “ışkırlak” denen bir başlık giyer, dizlik ve kırmızı yemeni takar. Belinden sarkan kuşakta tütün kesesi vardır. Yuvarlak yüzlü, değirmi sakallı, iri gözlüdür. Hacivat: Karagöz’ün tam tersine, nabza göre şerbet veren bir kişidir. İçten pazarlıklı, esnek bir kişiliği vardır. Her şeyden biraz anlayan, gösterişçi, kendisini satmasını bilen Hacivat, her zaman ağdalı bir osmanlıcayla konuşur. Başmda sikke sarık biçiminde bir külah vardır. Kırmızı yemeni giyer, sakalı sivri, yüzü incedir. Giyiminde yeşil renk egemendir.
Zenne: Oyun argosunda “gaco” adını alır. Çeşitli yaştan ve sınıftan olan bu kadınlar, çoğunlukla hafifmeşreptirler. Genellikle ahlak kurallarım çiğneyen, kocalarım aldatan, çıkarcı ve kurnaz kadınlardır. Bunların en önemlisi olan Karagöz’ün karısı, kocasını dırdırıyla kızdıran, ona küfür edebilen yaygaracı tiptir.
Çelebi: Üst tabakaya bağh bir aileden gelen zengin biridir. Kimi oyunlarda mirasyedi ya da hovarda tipindedir. Züppe ve çıtkırıldımdır. Bazen, BabIali’de kâtiptir. İstanbul ağzıyla konuşur. Kadınların yamp tutuştuğu bir tiptir, ama onlara karşı katı yüreklidir. Avrupalı gibi giyinir; redingot, setre pantolon, yelek,kravat, vb’nden oluşan giyimini fes tamamlar. Elinde çiçek, yelpaze,nar,şemsiye,vb. taşır.
Tiryaki: Konuşmaların arasında, afyoncu olduğundan hemen uyur. Keyfine düşkün, tembel bir kişidir. Abuk sabuk konuşur.
Beberuhi: Cüce, ağzı kalabalık, yaygaracı, çıkarcı bir tiptir.
Tuzsuz Deli Bekir: Efe, zeybek, sarhoş, külhanbeyi rollerini de üstlenen bu tip, bir elinde kama, bir elinde şarap şişesiyle dolaşır. Anasım, babasını ve dokuz yüz doksan dokuz kişiyi haklamakla övünür.
Bu ana kişilerin dışmda, mahallenin çeşitli kişileri de perdede görünür.
KARAGÖZDE DİL VE ANLATIM
Karagöz oyunlarında, bilinen anlamda dram ya da gerilim yoktur, dolayısıyla merak öğesini oyunun entrikası sağlar. Umduğunu bulamama, kendi kazdığı kuyuya kendi düşme, kabadayılık, kurnazlık ya da bilgiçlik taslarken kendinden aşağıda birine yenilerek rezil olma, hem konu ve kişilerle özdeşleşen seyirciyi rahatlatır, hem de güldürür. Bir başka gülünçlük, karşılıklı konuşmalardan doğar. Hacivat’ı anlayamayan ya da yanlış anlayan Karagöz, kimi zaman saçma, kimi zaman açık saçık yanıtlar verir.
Ayrıca, Laz, Frenk, Bolulu, Yahudi, Arnavut gibi tiplerin, türkçeyi bozarak konuşmaları gülünç etki yaratır.
KARAGÖZ OYUNLARINDA TEKNİK
Karagöz oyunu, arkadan aydınlatılmış, boyu 1 m, eni 1,20 m olan gergin beyaz bir perdenin arkasından oynatılır. Genellikle mermerşahiden yapılan bu perdeye karagözcüler “ayna” derler. Aydınlatma aracı “şem’a” adını alır. Bu ya mum, ya da üç-dört parmak eninde fitüin zeytinyağı doldurulmuş bir kapta yakılmasından oluşan bir meşaledir. Daha sonraları, havagazı ve elektrik de kullanılmıştır.
Oynatılan figürlere “tasvir” adı verilir. Ortalama 35-40 sm boyunda olan tasvirler, genellikle deve derisinden kesilerek yapılır. Özel bir işlemle saydamlaştırılan deri, “nevrekân” adı verilen bıçakla oyulur, sonra kök- boyayla boyanır. Böylece, tasvirlerin renkli görünmesi sağlanır. Tasvirlerin kimi yerleri (baş, eller, ayaklar, vb.) oynak olması için eklemli yapılır. Özel deliklere geçirilmiş değneklerle oynatılır.
KANLI NİGÂR ADLI KARAGÖZ OYUNUNUN MUHAVERESİNDEN BİR BÖLÜM
HACİVAT— (Gelir.) Ne dedin, Karagöz?
KARAGÖZ— (Gelir.) İstakratoz.
HACİVAT— Değil efendim, İstakoz.
KARAGÖZ— İstakratoz.
HACİVAT— Karagöz, senin diün dönmüyor.
KARAGÖZ—Benim dilim makinaiı mı?
HACİVAT— Öyleyse, bilâder, heceleyelim!
KARAGÖZ— Nerede geceleyelim?
HACİVAT— Senin sözlerin saçmasa- pan.
KARAGÖZ— Geçen gün fareyi tutmak için kurdum kapan.
HACİVAT— Şimdi fare lâkırdısı oldu mu? Budala herif! Heceleyelim!
KARAGÖZ— Bilâder, nerede geceli- yeceğiz! Ben nereye gitsem, âdetim, hâne sahibi uyuduktan sonra ortada ne var ne yok hepsini araklarım.
HACİVAT— Öyle gecelemek değil! Vaktiyle mektepte okuyup yazaydm böyle güçlük çekmezdin.
KARAGÖZ— Ne yapayım, Hacivat? Böyle cahil kaldık.
HACİVAT— Ben bu akşam seni adam edeceğim.Gel, elimi öp.
KARAGÖZ— Senin elin öpülür mü, kirlidir.
HACİVAT— Gel, öp elimi!
KARAGÖZ— Öpeyim. (Öper.)
HACİVAT— El öpmekle ağız aşınmaz, öp elimi!
KARAGÖZ— Öpeyim. (Öper.)
HACİVAT— Ben sana hocalık edeceğim, öp elimi!
KARAGÖZ— Öpeyim. (Öper.)
HACİVAT— Karagöz, hocanın yanında öyle durulmaz, kendini çek çevir!
KARAGÖZ— Ulan, ben lastikli miyim?
HACİVAT— Öylesi değü. Hocanın yanında terbiyeli durmalı. Göğsünü kavuştur!
KARAGÖZ— Hacivat’a dayak atacağım ama sabrediyorum.
HACİVAT— Hoca hakkı ana-baba hakkından büyüktür. Onun için bana itaate daima mecbursun, öp elimi!
KARAGÖZ —Öpeyim kerata! (Öper.)
— Beni maymun gibi oynatıyor.
HACİVAT— Adam olmaya yüz tuttun, öp elimi!
KARAGÖZ— (Hacivat’ın yanına sokulur, elini koklar). Pöff! Hacivat, elin soğan kokuyor!
HACİVAT— Halt etmişsin külhani! Ben o derece meraklıyım ki, hattâ cebimde sabun bile gezdiririm.
KARAGÖZ— Cebinde sabun taşıdığın başka şey için.
HACİVAT— Gevezelik istemez.
Adam olmasını istersen öp elimi!
KARAGÖZ— Öfke topuğuma çıkıyor.
– Hoca efendim! (Öper.)
Son Yorumlar