Kara delik, kendi öz ışığını soğuran, son derece yoğun, görünmez ve sanal gökcismi. Kara delikler belki de olabilecek en şaşırtıcı gökcisimleridir, çünkü bu cisimlerin özellikleri bizi metafiziğin sınırlarına kadar götürmektedir. Bir gökcisminin, çekimi kendi öz ışığını tutmasını sağlayacak biçimde yoğun bir noktaya (bir başka deyişle, sonsuz küçük boyutlara) indirgenmesi ve bu noktada, hem uzayın hem de zamanın tümüyle değişikliğe uğradığı düşüncesi, kavrayış gücünü gerçekten aşmaktadır. Bununla birlikte, böyle bir düşünce yeni sayılmaz: Fransız gökbilimcisi Laplaee, daha 1796’da. Exposition du systeme du monde (Dünya Sisteminin Açıklanması) adlı yapıtında ışınımı güçlü bir çekim tarafından engellenen karanlık gökcisimlerinin varlığına değinmişti. Daha bilimsel bir tanımı, 1916’da Alman Karl Schwarschild yaptı: Gerçekten de, Schvvarschild’in aşırı yoğun bir gökcisminin çevresindeki uzayı, bağıllık kuramına dayanan hesaplarla belirlemesi sonucu kritik yarıçap (Schwarschild yarıçapı) kavramı ortaya çıktı. Bu yarıçapın berisinde bir gökcismi varolamazdı, çünkü cisim burada bir bakıma görsel Evren’den “çıkmaktaydı”. Bizim fiziğimizin evreniyle hiç bilinmeyen bir evren arasındaki sının oluşturan bu kritik boyut, son derfece büyük, suyunkinin 1014 katından fazla bir yoğunluğun düşünülmesine yol açtı.
Kara delikler, ancak 1971’den sonra, X ışınları gökbiliminin, gökyüzünün belirli bölgelerinde (özellikle Kuğu takımyıldızı içinde, dünyadan 6 000 ışık yılı uzaklıktaki “Cygnus X-l” kaynağının yakınında) bunların varlığının düşünülmesine olanak vermesiyle bir araştırma konusu oldu. Çünkü, tanıma göre, bir kara delik görünmez; bu gökcismi varsa, ancak dolaylı olarak, çevresinde oluşturduğu tedirginliklerden, düzensizliklerden algılanabilir (sözgelimi, bunlar görünebilir bir yıldızın çevresindeki bir yörüngede bulunuyorlarsa yıldızda bazı değişmeler olabilir). Kara delik, bu yıldızın maddesini ek bir disk oluşturacak biçimde (yani “yığılma” ile) soğurur, kendine doğru çektiği gazlar da sarmal bir hareket yaparak, gerçek bir kozmik girdap oluştururlar. Bu olağanüstü boyutlu girdaptan doğan sürtünme kuvvetleri, bir milyar kelvine yaklaşan bir sıcaklık artışına neden olurlar. Bu olayın sonucunda X ışınları bölgesinde, çok kısa dalga boylu bir ışınım yayımlanır. Bazı yıldızların çevresindeki yörüngelerde X kaynaklarının bulunması, böylelikle, kara deliklerin varlığından yana güçlü bir kanı oluşturur.
Kara delik olayının tam olarak kavranması, karmaşık matematik formüllerin bilinip kullanılmasını gerektirir; işte bu nedenle söz konusu gökcisimlerinin varlıkları önce kuramsal olarak kabul edilmiştir. Ama gene de sorun, daha anlaşılabilir olan Newton mekaniğine indirgenerek yalınlaştırılabilir. Gerçekten de, herhangi bir gökcisminden kurtulma hızının, bu gökcisminin kütlesiyle doğru, merkezine olan uzaklığın karesiyle ters orantılı olduğu bilinmektedir. Demek ki, kara delik, evrenimiz içinde düşünülebilen en yüksek hıza, yani ışık hızına eşit bir kurtulma hızına erişilince belirir. Bunun için de, belli bir kütlenin indirgenmiş (küçülmüş) bir hacim içinde hapsedilmesi, bir başka deyişle, yoğunluğunun çok yüksek olması gerekir. Schwarzschild formülü, uygun yarıçapın hesaplanmasını sağlar: Rc = 2 GM/ c2; G = 6, 671.10 “(evrensel çekim sabiti); c = 2, 998.103 ml sn (ışık hızı) [M, söz konusu gökcisminin kütlesidir], Böylece, çapı 5,9 km’ye irfebildiğinde Güneş’in bir kara delik olacağı hesaplanır; Yer içinse, kritik çap çok daha küçüktür: Yalnızca 18 milimetre. Bu kuramsal olarak böyledir, çünkü söz konusu gökcisimlerini böylesine küçük boyutlara indirgeyebilmek için uygun bir fiziksel süreç gereklidir; böyle bir şey de bugün için bilinmemektedir. Buna karşılık büyük kütleli yıldızlar için böyle bir yol vardır: Genel çekime bağlı çökme. Gerçekten de, gökfizikçileri kütlesi Güneş kütlesini 3,5 kez aşan bir yıldızın art arda bir dizi büzülmeye uğrayacağı ve bu büzülmelerin onu nötron yıldızı evresinin ötesine götüreceği kanısındadırlar. Bir başka deyişle, pülsarların varlık nedeni olan nötronların yapışması (birleşmesi), gökcisminin kendi kütlesinden doğan çekim kuvvetlerini dengelemeye yeterli olmayacak ve bu durum sınırsız bir çökmeye yol açacaktır. Bu çöküntü yıldızın, belirli bir anda, Schvvarzchild’in kritik yarıçapını aşmasını sağlar; bu kritik yarıçapsa elektromagnetik ışınların, özellikle görsel ışığın “saklı” bulunduğu küreyi sınırlar; o zaman yıldız bir kara delik olacaktır. Eskiden kara deliklerin varlığıyla ilgili kesin hiçbir kanıt yoktu. Ama nötron yıldızlarının, gözlenmesinden (1967’de) önce kuramsal yoldan (1932) ortaya çıkarılması olayındaki gibi, kara deliklerin var olduğu da düşünülmektedir, çünkü bunlar da aynı süreç içinde yer alırlar.
Son Yorumlar