KANTİPLERİBİLİMİ VE KAN GRUPLARI
Kantipleribilimi (hemotipoloji) kandaki kalıtımsal özellikleri inceleyen bir bilim dalıdır. Gerek kan hücreleri üstünde, gerekse serumda, kan “işaretleyicileri” diyebileceğimiz etkenler vardır; bunlar kalıtım denetimi altındadırlar ve her bireyi belirleyici özellikler oluştururlar. Kan etkenleri ilk kez Avusturyalı bağışıklıkbilimci Karl Landsteiner tarafından ortaya konmuştur. Bu bilim adamının buluşuyla insan kanı dört büyük grup (A, B, AB, O) halinde sınıflandırılmıştır. Bütün insanlar bu kan gruplarından birine bağlıdırlar; söz konusu kan grupları da, A ve B antijenlerinin alyuvarlar üstünde bulunup bulunmamasına göre belirlenirler.
Bir bireyde A ve B antijenleri bir arada bulunursa, AB grubundandır;yalnızca A antijeni varsa, A grubundan, B antijenini taşıyorsa B grubundan, hiçbir antijeni yoksa O grubundandır. Ayrıca, her bireyin serumu, taşımadığı antijenlere karşı etkin antikorlar içerir. Nitekim, A bireyinin serumu bir anti—B, B bireyinin serumu bir anti—A içermekteyken, AB bireyinin serumunda hiçbir antikor yoktur; O bireyinin serumuysa hem anti—A, hem de anti—B antikorlarım taşır. Demek ki, AB grubundan olan biri kanun AB grubundaki birine verebilir ve bütün öbür kan gruplarından kan alabilir (genel alıcı). A grubu, A ve AB’ ye; B grubuysa B ve AB’ye kan verebilir. O grubuysa bütün öbür gruplara kan verebilir (genel verici) ama yalmzca O grubundan kan alabilir. Landsteiner’in 1930 Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmasına yol açmış olan bu buluşlar sayesinde, kan aktarımları daha kolaylaşmış ve cerrahinin, özellikle de “açık kalp” ameliyatlarının hızla gelişmesi sağlanmıştır.
A ve B antijenleri alyuvarlar üstündeki tek antijenler değildir; birçok başka antijen de vardır ama bunların büyük bir bölümü hemen belirlenemez ve serumda normal halde bunlara denk düşen hiçbir antikor da bulunmamaktadır. Bunları belirlemeye yarayan antikor bir uyarı sonrasında, sözgelimi antijen içeren bir kan aktarımı sırasında açığa çıkar. Böylece bunun nedeninin bir başka öğe olduğu Landsteiner ve Wiener tarafından 1940’ta ortaya konmuş, buna da Rhesus etkeni denmiştir.
Ortaya çıkarılan öbür sistemler de şunlardır: M, N, P (1927), Keli, Duffy, Kidd, Diego, Lutheran, Auberger, Cartvvright, Dombrock. Xg sistemleri. Bunların bir bölümü bazı ırk kümelerinde sınırlı kalmıştır: Keli etkeni beyazlarda (sonradan siyahlarda da bulunmuştur); Diego etkeni sarı ırkta; Sutter, Henshavv, Gm6 ise siyah ırkta ortaya konmuştur. Öbürleriyse ırklar içinde yalnızca küçük toplulukları ilgilendirmektedir: Ul(a) etkeni İskandinavya’nın kuzeyinde; HbE Güneybatı Asya’da; Gm Bask bölgesinde saptanmıştır. Bazı antijenlerse kolektif ya da toplumsaldır ve büyük bir yayılım gösterirler (sözgelimi, Ve’nin kanda bulunmayışı olayların yalnızca % 0,1’ine denk düşer); bunun tersi olarak, özel etken ya da antijen denenler, yalnızca bir tek ailede ya da bireylerin çok küçük kesimlerinde bulunmaktadır.
Kan aktarımlarında yalmzca A, B, O ve Rhesus sistemlerinin önemi vardır. Kanın öbür öğelerine bağlı etkenler kan aktarımları açısmdan değil de organ aktarımları açısından önemlidirler. Bazı etkenler seruma bağlıdır. Bunlar arasmda immünoglobülinler (İg G) geniş bir topluluk oluştururlar; Gm sistemi, İnv sistemi, haptoglobülinler. vb. de burada önem kazanır.
Kan grubu kalıtımsaldır, ama ana- babaların kromozomlarında taşman genlerin dağılımına göre birçok birleşme olasılığı vardır. Bununla birlikte, iki nokta kesinlikle geçerlidir: A ya da B aglütinojeni, ana-babadan biri tarafından taşınıyorsa çocukta da var olabilir; O grubundan bir bireyin AB grubundan çocuğu olamaz, çocuk AB ise ana-babadan hiçbiri O grubundan değildir.
Son Yorumlar