Kanserin kökeni nedir? İnsanlar nasıl kanser olur? Nasıl Teşhis edilir? Tedavi yöntemleri radyoterapi ve kemoterapi ile nasıl tedavi olunur?
Kanser, bir organda ya da bir dokudaki hücrelerin düzensiz biçimde bölünerek çoğalması sonucu ortaya çıkan kötücül ur.Kanserli hücrede, hücre çekirdeği normal hücreninkinden daha büyüktür. Kromatin oranı yüksektir; piknoz (hücre çekirdeğinin değişimi), karyoliz (hücre çekirdeğinin dağılması) gibi yozlaşma bulguları gösterir. Sitoplazma bazofildir, yani ribonükleik asit oranı yüksektir; bölünmeler (mitozlar) anormal ve çok sıktır. Kanser odağı çevresinde doku, ilerleyici bir yayılmaya bağlı olarak önemli bozulmalar gösterir. Bu kanser uru, bir yandan çevreden sağlam dokuları iten, öte yandan düzensiz dallanmalarla komşu normal hücreleri yıkıma uğratarak istila eden düğümcüklerin birleşmesiyle oluşur. Bu özelliğiyle, bir kapsülle kesin olarak sınırlanan iyicü urdan ayrılır. Üstelik kanser dokusu, sağlam hücrelere göre birbirine daha gevşek biçimde bağlanmış hücreleri serbest bırakabilme özelliğini taşır. Yayılım yolları, kan ve lenftir (akkan). Kanserli hücrelerin amipsi özellikleri vardır ve metastaz yaparak dokulara yayılır.
Kanserin Kökeni
Bir kanserin ortaya çıkış koşullan, kalıtım, metabolizma, virüs gibi bir ya da birçok etkenin varlığını gerektirir. Günümüzde hayvanlardaki birçok kanserde ve insandaki kan kanserinde virüslerin rolü tartışma götürmez. Öte yandan, aromatik karbürler gibi birçok kimsayal madde, elektronik özellikleri bir kanser yapıcı hücre reseptörü kompleksi oluşumuna yol açan gruplar içerirler. Bu kompleks, kromozomun DNA çift zincirinin birbirini tamamlayan piirin ve pirimidin baz çiftleri arasında yerleşir. Son olarak birçok araştırmacı, normal hücre zarının oynayabileceği rolü ortaya koymuşlardır. Hücre zarının birçok işlevinden biri de, hücrenin bir başka hücreyle bağlantıya girdiğinde, hücre çoğalmasını durdurmasıdır (temasla inhibisyon). Ur hücreleri bu özelliği yitirirler ve çoğalmayı sürdürürler. Temasla inhibisyonun ortadan kalkması büyük bir olasılıkla hücre zarının tanıyıcı bölümlerinin etkinleşmesi ya da çoğalmasıyla, hücre zan yapısının değişmesine bağlıdır. Bu yapı değişiklikleri, kalıtımsal ya da virüs kökenli kromozom değişiklikleriyle ilgilidir. Yumurtalık hormonları gibi bazı hormonlar, anilinm türevleri ve morötesi ışınlar ya da y . p . « ve X ışınları gibi İyonlaştırıcı ışınların da benzeri etkileri vardır.
Bütün bu etkenlerin bilinmesi, tüm kanser biçimlerinin nedenlerini ortaya çıkarmasa da, kanserin ortaya çıkış mekanizmasının ve özellikle kanser öncesi durumların anlaşılmasını sağlar. Bu da kanser taramalarının temelini oluşturur. Gerçekten de, tedavideki gelişmeler sayesinde, hastaların % 50’sinden çoğu, tedaviye zamanında başlanırsa, iyileştirilebilirler.
Bir kanserin ortaya çıkış koşulları aşağıdaki etkileşim şemasıyla özetlenebilir:
dış etkenler |
iç ya da hücresel etkenler | ||
temel etkenler |
—— * kalıtım |
||
: ♦ |
|||
birlikte bulunan başlatıcı etkenler |
çevre — |
i i 1 1 1 ♦ -i—- metabolizma ——— ► hormonlar |
Kanserin tipine göre şu ya da bu etken önem kazanır. Ama kanserin ortaya çıkışı her zaman bedenin bağışıklık eksikliğiyle birlikte bu etkenlerden birkaçının bir araya gelmesini gerektirir.
Kanserin Virüs Kökeni
Virüsle kanser oluşturmaya ilişkin ilk deneyler XX. yy. başında yapıldı. Ama faredeki kan kanserinin virüs kökenli olduğunu gösteren ilk bulgular, ancak 1959’da elde edildi. Kanser oluşumuyla ilgili çalışmalar ve sonuçları, özellikle 1964’ten bu yana insandaki kan kanserinin de virüs kökenli olabileceğini düşündürdü. Bu konuda Gross’un fare üstündeki çalışmaları son derece önemlidir. Bu çalışmalar sonucunda kan kanserli bir farenin kanından Gross virüsü olarak adlandırılan bir virüs ayrılarak sağlam bir fareye şırınga edilmiş, bu kez sağlam hayvanda da kan kanseri gelişmesi gözlenmiştir. Kan kanserinin, özellikle küçük çocuklarda görülen ivegen kan kanserinin enfeksiyon kökenli olduğu konusunda pek çok gözlem vardır.
Gerçekten aym grup çocuklarda ya da aym coğrafi çevrede gelişen kan kanseri olguları saptanmıştır. Buna ek olarak, belli bir toplumda kan kanseri olgularının dağılımı ve bunun kendini mevsimlere göre belli bir ritimde göstermesi istatistik olarak kanıtlanabilmiştir. Bir başka kamt da, Orta Afrika’da gözlenen kan kanserine benzer kötücül bir ur olan ve salgınlar yapabilen Burkitt lenfoblastosar komunun incelenmesiyle elde edilmiştir. Hastalığın özel bulaşma koşulları, olası bir virüs aracılığını düşündürmektedir. Gerçekten de, hastalık belli bir coğrafi bölge ve iklim koşullarında bulunan beyaz ya da zenci çocukları tutabilir.
1964’te insandan alman bir lenfoblas- tosarkom örneğinin bir maymuna şırınga edilmesiyle maymunda da aynı hastalık geliştirilebilmiştir. Elektron mikroskobuyla yapılan incelemeler, kan kanserlilerin kan ve dokularında miksovirüsü andıran cisimcikler görülmesini sağlamış, bu cisimciklerin tavuk ve farenin kan kanserli dokularında 1964’te saptanan cisimciklere benzediği gözlenmiştir.
Bundan kaynaklanan kemik urları insanın osteogenik kemik urlarına benzer; bu bozunlarda, faredeki kan kanserine bağlı virüs cisimcikleri görülmüştür. Aynı biçimde normalde maymunda bulunan SV 40 virüsünün ve normalde insanda bulunabilen adeno virüs grubundan bazı virüslerin bir cırlak sıçana (hamster) şırınga edilmesi sonucu bu hayvanda kanser oluşturulabilmiştir. Ayrıca bazı meme kanseri türlerinde de virüs tipinde bazı cisimciklerin varlığı saptanabilmiş ve bunların belli bir ortamda ekilmesiyle bir dizi kanser yaratılabilmiştir.
Son olarak bağışıklık açısmdan birçok gerçek ortaya çıkarılmıştır: 1964’ten bu yana, immünoflüoresans yöntemiyle, insan ve hayvanın kan kanserli dokularında virüs kökenli bir antijen saptanabileceği bilinmektedir. Bir virüsün yol açtığı ur durumlarında, aynı virüsün yaptığı tüm urların aym antijen gücünde olduğu gene bilinen bir gerçektir. Böylelikle, polyom virüsüyle yaratılmış bir cırlak sıçan uru aynı virüsle yaratılmış bir urun aşılanmasına karşı cırlak sıçam bağışık kılabilir. İnsanda, virüs tipinde etkenler içeren kan kanserli kişilerin kanı kan kanserlüerin kemik iliğindeki kan hücreleriyle tepkimeye girer, oysa sağlam kişilerin kemik iliğindeki kan hücreleriyle bu tepkime görülmez. Ayrıca ivegen kan kanserine tutulmuş kişilerin serumunda, Burkitt lenfoblas- tosarkomu hücrelerinden elde edilen bir etkeni etkisiz kılan antikorlar bulunmaktadır. Bütün bu gözlemler, insanda kan kanserinin virüs kökenli olabileceği yolundaki görüşü desteklemektedir.
Kanserin Teşhisi
Kuşkulu ya da açıklanamayan her belirti karşısında sistemli ve ısrarlı bir biçimde kanser aranmalıdır: Kanserle savaşın temel ilkelerinden biri, olası bir kanseri bulmak için incelemeleri sürekli yinelemektir. Dölyatağı boynu kanserlerinin düzenli olarak taraması günümüzde birçok ülkede yaygınlaşmıştır. Özellikle doğrudan görülebilir cilt, kulak-burun-boğaz, dölyatağı, sindirim sisteminin baş ve uç kesimleri ya da ele gelen (meme, prostat, vb.) kanserlerde klinik muayene en küçük bir kuşkuda kaçınılmazdır.
Radyolojik muayene teşhisin temellerinden biridir. Buna ayrıca daha kesin incelemeler de eklenir: Sözgelimi, doğal boşlukların saydamsızlaştırıl- ması (yani ışın geçirmeyen hale getirilmesi), tomografiler, meme filmi çekimi. termografi(bedensıcaklığmm incelenmesi), gazlı ansefalografi (gazlı beyin filmi), arteriografi (atardamar filmi), filebografi (toplardamar filmi), lenfografi (lenf yolları filmi) ve sinti- grafi (radyoaktif izotoplarla inceleme). Bronkoskopi (bronş içine bakma), özofagoskopi, (yemekborusu içine bakma), rektoskopi (göden barsağı içine bakma), sistoskopi (sidik torbası içine bakma) gibi endoskopi (organ içine bakma) incelemeleri optik bir sistem sayesinde ulaşılabüir bir urun görülmesini sağlar.
Dokusal teşhis, ur, metastaz ya da lenf düğümünden parça alınmasını (doğrudan ya da iğneyle) içeren bir biyopsi gerektirir.
Dokusal farklılaşmalar tedavi ve hastalığın geleceği yönünden önem taşır. Bir kanser uru bedenin herhangi bir yerinde, yüzeyde ya da derinde ortaya çıkabilir. En sık raslanan bölgeler sindirim kanalı (mide, karaciğer, pankreas, dil, kalınbarsak, göden barsağı), solunum sistemi (gırtlak, alt yutak, bronşlar, akciğer), üreme sistemi (dölyatağı), salgı bezleri (meme, prostat, tiroyit), boşaltım sistemi (böbrek, sidik torbası), aynı zamanda kan, beyin, kemikler, vb’dir. Aynı kişide değişik kanserlerin görülme olasılığı da vardır. Bazı kadın üreme organları kanserlerinde (üreme organları boşluklarından toplanan hücrelerden yapüan teşhis) ya da kanda (kan sayımı ve formülü) olduğu gibi çeşitli dokusal inceleme türlerine başvurulabilir.
Kanserin Evrimi
Bir kanserin doğal seyri, urun dikkat çekmeden ve klinik belirti (Denoix) verecek büyüklüğe gelinceye kadar gelişmesini sürdürdüğü bir devreyle başlar. Çok yakın zamanda Mac Donald, meme kanserinin bir tek hücreden 1 sm çapında bir ur haline ancak 8 yılda gelebildiğini, ama bundan sonra 8-10 ayda 2 cm büyüklüğe ulaşabildiğini göstermiştir. Bu olgu, erken teşhisin önemini vurgulamaktadır. Gerçekten de, bir kanser, bulunduğu yere, dokusal tipine ve çevre koşullarına bağlı olarak az ya da çok hızlı bir biçimde gelişir. Nitekim, gençlerde çoğu kez hızla gelişen kanserler görülmesine karşılık, yaşlılarda görülen bazı kanserler son derece yavaş gelişirler. Değişken bir zaman sonunda, kanserin varlığı nedeniyle oluşan önce yerel, sonra genel bozukluklar ölüme yol açar. Bununla birlikte, hiçbir tedavi yapılmaksızın gerilemiş ya da iyileşmiş olan, bilimsel olarak doğrulanmış olağandışı olgular da vardır. Hastalığın gelişmesi enfeksiyon, kanama, vb. ihtüatlarla hızlanır ve morfin gibi güçlü ağrı kesiciler kullanümasını gerektiren kemik ya da sinir ağrılarıyla ağırlaşır.
Kanserin Tedavisi
Kanserde tedavi erken olduğu ölçüde etkilidir. Çeşitli yöntemleri vardır.
CERRAHİ
Urun, çevresindeki sağlam dokudan da alacak biçimde geniş olarak çıkarılmasını ve bunun ardından elden geldiğince hasta organın işlevlerinin ya da sindirim kanalı sürekliliğinin sağlanmasını kapsar. Çıkarma işlemi bazen lenf düğümleri için (lenf düğümünün hastalığa tutulması nedeniyle) uygulanır. Bazı durumlarda cerrahi ne sıkıntıları azaltır (ağrı cerrahisi), ne de bazı işlevleri geçici olarak sağlayan gastrostomi (mide çeperinin kesilmesi), kolostomi (yapay anüs oluşturma), trakeostomi (soluk borusu açma) gibi müdahalelerle yaşamı uzatabilir. Ama modern cerrahideki ilerlemeler, uyuşturma ve yeniden canlandırmanın da yardımıyla uzun ve karmaşık girişimler yapılabilmesine olanak sağlamış ve beyin, bronş-akciğer ya da yutak-gırtlak urları gibi bazı kanserlerde tedaviyi kolaylaştırmıştır.
RADYOTERAPİ (IŞIN TEDAVİSİ)
Şu ilkeye dayalıdır: Işınlar, kanserli hücrelere normal hücrelere oranla daha çok zarar verirler. Radyoterapi yüksek dozda kullanıldıklarında yıkıcı olan X ışınlarından yararlanır. Bu tedavide komşu sağlam bölgelerin korunması gerekir. Aynı biçimde elektron hızlandırıcı betatronlardan da yararlanılır. Radyum tedavisi, platin bir tüpte taşman radyumu, dokunun içine ulaştırır. Radyoaktif izotoplar iki biçimde kullanılabilir: 1. İyon ya da işaretlenmiş organik moleküller biçiminde kullanıldıklarmda, özgül olarak doku ve organ tarafmdan tutulurlar; saçtıkları ışınlar, özellikle de beta ışınları, yoğunlaştıkları bölge yakınındaki hücreleri yıkıma uğratırlar. Ti- royit kanserinde radyoaktif iyot, bazı kemik kanserlerinde radyoaktif fosfor, seröz kanserlerinde de radyoaktif bazı maddelere başvurulur; 2. bedenin dışından izotoplar yüksek enerjili gama ışınları (kobalt bombası) yayarlar.
Toplam ışm dozları ve dozların bölünmesi, özellikle kan ve deri üstündeki olumsuz etkiler nedeniyle titizlikle denetim altında tutulur.
KEMOTERAPİ (İLAÇ TEDAVİSİ)
Kan, kemik iliği ve lenf dokusu gibi bazı kanserlerde temel tedaviyi, bazı kanserlerdeyse yardımcı tedaviyi oluşturur. Kullanılan maddeler çeşitlidir: 1. Bireşim maddeleri; antimeta- bolitler; alkilleyiciler; 2. başlıcaları aktinomisin ve bleomisin D olmak üzere, böbrek embriyo urlarında, kötücül melanomda, erbezi kanserinde ve Hodgkin hastalığında kullanılan, mikroorganizmalardan elde edilmiş maddeler; 3. dezasetilmetilkolşisin, vinka- lökoblastin, lökokristin, podophyl- lum’un glikozitli türevleri gibi, bitkilerden elde edilen maddeler. Bu çeşitli maddeler eşitsiz olarak zehirli olup, kullanımları titiz bir denetim gerektirir. Bunlara östrojenler, androjenler, kortikosteroyitler, hipotalamus- hipofiz sinirini frenleyiciler gibi hormon maddeler eklenebilir.
Tedavinin etkinliği, kanserin özgüllüğüne, yaşma, tedavinin başlangıcındaki yaygınlığına ve hastamn genel durumuna göre değişir. Ama günümüzdeki tedavi yöntemleri oldukça etkilidir, yaşam oranları da giderek yükselmektedir (sözgelimi, cilt kanserlerinde %90).
Kanser ve Türlerinin Evrimi
Bir hastalık olmanın ötesinde kanser, “öbürleri gibi bir hastalık” değildir. Gerçekten de alışılagelmiş biyolojinin yetersizliklerini ortaya en belirgin biçimde çıkarmış ilk hastalıktır. Mikropların bulunması nasıl XIX. yy’a damgasını vurduysa, kanser de o ölçüde XX. yy’ı etkilemektedir. Bu hastalık, evrim gibi, kalıtımsal malzemenin kararsızlığına bağlı görünmektedir. Kuşkusuz canlı türlerin uyum sağlamasının koşullarından biri olan bu zayıflıktan, özellikleri beden için taban tabana karşıt olan maddeler doğabilir. Kalıtımsal malzemenin kararsızlığı hücre çoğalması sırasında başlıca iki ayrıcalıklı anda ortaya çıkabilir: 1. Meyoz bölünme sırasmda, yeni özelliklerle donanmış bireylerin oluşmasına yol açar; 2. mitoz sırasında ur hücreleri olabilecek yeni hücrelerin oluşmasına neden olur. Farklı düzeylerde, hayvansal ya da bitkisel türler gibi bir organizmada da hücre türlerinin oluştuğu söylenebilir.
Bununla birlikte kanser tipinde hücre çoğalması, yeni tür oluşumunun tersine, hiçbir zaman başarılı olamamakta ve konağı öldürmektedir.
YENİ GÖRÜŞLER
Günümüzde kanser, bedenin tüm denetim mekanizmalarından bağımsız olarak bir ya da birkaç hücrenin, kökeni ne olursa olsun (kimyasal, fiziksel ya da virüs kökenli), genetik bir değişime uğraması sonucunda ortaya çıkan bir hastalık gibi görünmekle birlikte, çocuğun göz ağ tabaka kanseri (retina kanseri) olan retinoblastoma gibi birkaç durum dışında kanserleşmenin yalnızca kalıtımsal olduğu sanılmamaktadır. Her şeye karşın bir kanser eğilimi vardır: Doğrudan kalıtımsal yapıya bağh olarak birçok madde (aracı maddeler) hücre farklılaşmasına, embriyo gelişmesine, canlının bağışıklığı, yara iyileşmesi, vb. hücresel, organik bütünlüğünün titizlikle denetlenmesine ve işlevsel uyumuna katkıda bulunurlar. Bir ya da birkaç gen değişikliğine bağh olarak genellikle polipeptit yapısmda olan bu maddelerin yapım mekanizmalarındaki en küçük bir bozukluk, kanser yapıcı maddeler, ışınlar, virüsler gibi başlatıcı etkenler ortaya çıktığında, kötücül bir ur oluşması için uygun koşullar yaratabilirler.
Bunun dışmda araştırmacılar hava kirlenmesi gibi çevresel etkileri ve tütün, alkol, beslenme gibi alışkanlıklara ilişkin etkileri incelemektedirler. Kendilerini bu savaşıma adamış olan çok sayıda uzmanın yoğun cabalarına karşın ana buluşların hiçbiri kanserleşme ve kanserleşmeyi önleme yöntemleri (doğal ya da yapay) konusundaki görüşleri kökten değiştirmemiştir. Ama teşhis, tedavi ve koruma yöntemleri sürekli geliştirilmektedir. Bir kanseri elden geldiğince erken, yani ilk kötücül hücrenin çoğalması gerçekleştiği andan başlayarak tanımak çok önemlidir. En yeni teknikler, en uygun durumlarda, hacmi 2-300 milyon ur hücresi kadar olan derin urların saptanmasını sağlamaktadır. Oysa bu rakam daha 1975 yılında 1 milyar hücre dolaylarmdaydı. Ur hücresinin çoğalmaya başladığı andan, ur teşhisinin konduğu zamana kadar geçen süreyi kısaltmak için birçok teknik gelişme gerçekleştirümiştir: Bunlar arasmda tomodansitometre (ya da scanner) ve tomosintigraflar sayılabilir. Tomosintigrafm ilkesi scanner’inkine benzemekle birlikte muayene için kullanılan radyoaktif maddeyi yoğunlaştırmış olan organ ve urların özgül görüntülerini sağlama üstünlüğü vardır. Radyoimmünoloji, duyarlığı ve özgüllüğü şaşırtıcı ölçümler yapılmasını sağlamaktadır: Duyarlık eşiği, gramın milyarda birinin milyonda biri düzeyindedir. Dolayısıyla bu teknikle 1 milyon m3’te 1 mg düzeyinde yoğunlukta olan bir madde ölçülebilir. Kanda ya da alınan küçük ur parçalarında, karsinofetal antijenler, fosfataz, aldolaz, laktikod, hidrojenaz gibi anormal ya da değişikliğe uğramış enzimler, urun büyüme etkenleri ya da doku farklılaşma öğeleri gibi özgül maddelerin tanınması olanaklıdır. Bu çeşitli erken teşhis teknikleri, dölyatağı boynu, meme, akciğer, mide, Burkitt lenfoması gibi en sık karşılaşılan kanserleri kapsamaktadır.
Günümüzde tek kanserden korunma önlemi (sağlık koruma, çevre korunması, erken teşhis dışında) kimyasal kökenlidir. Kimyasal korunmanın ilk uygulama alanını, sanayi kökenli çevre kirlenmesine çok duyarlı kişiler oluşturabilir. En ümit verici maddeler arasmda A vitaminine yakınlığı olan retinoitler ve eliptisinin bireşimsel türevleri vardır. Hücre zarında bulunan fibronektin, sitoplazmada bulunan bir enzim olan süperoksidismütaz gibi sağlıklı bedenin yeni bulunan bazı doğal maddeleri, yüksek dozda bazı hücre içi yapıları değişikliğe uğratabilir. Özellikle A vitamini ve karoten gibi bazı moleküllerin alınması, epitel dokuları üstünde kanser yapıcı etkenlerin etkilerini belirgin biçimde azaltmaktadır.
Son Yorumlar