Arabistan’m Mekke kentindeki en eski kutsal yapı.
Kabe’nin Tarihi
Müslümanların hacı olabilmek için “tavaf ettikleri”, Beytullah (Allah’ın evi) olarak da adlandırılan Kâbe’nin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı konusunda çeşitli söylenceler ve inançlar vardır. İslâm inancı, Kur’an’da Kâbe temellerinin İbrahim peygamber ile oğlu İsmail peygamber zamanında atıldığını bildirir. İbrahim peygamber, düşünde emrolunduğu gibi, oğlunu, kurban etmek amacıyla sunağa getirdiğinde Allah onlara, İsmail yerine kurban edilecek bir koç gönderdi ve olayın, İbrahim’i sınamak üzere yaratıldığı vahiy yoluyla kendisine bildirildi. Oğlunu kurban etmekten kurtulan İbrahim sevinç içindeydi. O sırada kendisine, oğlu İsmail ile birlikte bütün inanmışların, içinde ibadet edebilecekleri bir bina yapmaları gerektiği emredildi. İbrahim ve İsmail bu binayı Mekke’de yaptılar. Söylenceler, bu iki peygamberin, yeryüzünün ilk mabedini yaparken dünyadaki bütün yapı taşlarına haber salarak örnekler istediğini ve her yörenin taşından yapıya koyarak bir dünya mabedi yaptıklarını açıklar. Hatta, Anadolu söylenceleri, Göreme’deki peribacalarının, Kâbe inşaatına yetişemediği için o yörede donakalan taşlardan oluştuğunu anlatır. Ama aslında yapı, Mekke çevresindeki dağlardan çıkarılan kara taşlardan oluşmuştur.
Kabe
Yapıya Kâbe adı, biçiminden dolayı verilmiştir. Arapçada bu sözcük, küp biçiminde yapı anlamına gelir. Gerçekte yapı dört yüzü birbirine eşit, tam küp biçiminde de değildir. Kâbe kapısının bulunduğu duvarın boyu 12 m, yan duvarlarsa 10 m’dir. Kâbe kapısı yerden yaklaşık 2,5 m yükseklikte büyük bir kapıdır. Bu kapıya, daraç ya da madrac denen, tekerlekli özel bir merdivenle çıkılır ve kutsal Kâbe anahtarıyla kapı, törenle açılır. Hac mevsimi dışında Kâbe genellikle kapalıdır. O zaman bu merdiven, Zemzem binası ile Beni Şeybe kapısının arasında durur.
Kâbe kapısı yer yer gümüş kaplamalı, yer yer işlemelerle ve yaldızlarla süslüdür. Kapı açıldığı zaman içersinin tek bir uzamdan oluştuğu görülür. Duvarlar mermer kaplıdır ve iç uzamda üç ahşap sütun vardır. Kâbe tavanı bu sütunlar üstüne oturur. Ayrıca bir de tavana ulaşmak için ahşap bir merdiven bulunur. Tavandaysa gümüş ve altın kandiller vardır. Bunlar belli zamanlarda yakılır. Binanın merkezinden dört köşesine dört doğru çizgi çekilmiş ve yönler işaretlenmiştir. Bu işaretler doğu, batı, kuzey ve güneyi gösterir ve rükn adını alır. Her köşenin ayrı adı vardır: Doğu köşesi [Er Rükn-ül-Esved); Batı köşesi [ErRükn-üş-Şamî); Kuzey köşesi [Er Rükn-ül-Irakı); Güney köşesi [Er Rükn-ül-Yemenî).
Doğu köşesinde, dışarda yerden 1,5 m yükseklikte, kapıya yakın yerde üç büyük ve birkaç küçük taştan oluşan Hacer-ül-Esved (Kara Taş) vardır. Taştan oyulmuş ve gümüş bir çerçeveyle sarılmış çemberin içindeki Hacer-ül-Esved ile kapı arasıda kalan kesim, El Muntazam adını alır. Hacılar dua ederken buraya el sürerler. Hacer-ül-Esved’in biraz ötesinde, Hacer-ül-Es’ad (Mutlu Taş) denen bir başka taş daha durur; hacılar buna da ellerini sürerler.
Kâbe’nin kuzeybatı duvarı köşesinde, Mizah ya da Mizab-ur-Rahme denen, altın yaldızlı bir oluk bulunur. Yağmur suları, bu oluktan taş döşemeye akar. Yer mozaiklerle bezelidir. Kuzeybatı duvarının tam karşısında El Hatim adlı, daire biçiminde bir duvar daha vardır. Hacılar tavaf sırasında, buraya ayak basamazlar. Kâbe duvarıyla El Hatim arasında kalan alanda söylentiye göre, İsmail peygamber ile annesi Hacer’in mezarları vardır. Bu alana Hicr-i İsmail denir. Hac sırasında, hacıların Kâbe çevresinde dönerek tavaf töreni yaptıkları taş döşeli yola Mataf denir. Mataf üstünde, En-Nican (tekne) denen bir çukur vardır. Bu çukur, İbrahim ve İsmail peygamberin inşaat sırasında harç kardıkları yer olarak kabul edilir.
Mataf çevresinde ince uzun sütunlar sıralanmıştır. Safa ve Merve tepeleri arasına dizilen bu sütunların arasına asılı yedişer kandil her akşam yakılır. Safa ve Merve arası, İsmail peygamberle annesinin, su aramak için koşuştuğu, sonunda zemzem kuyusunu bulduğu yer olarak kabul edilir. Sütunların oluşturduğu dizi, bir kemerle kapanmıştır. Kemerin kapısına Beni Şeybe kapısı denir; tören günlerinde bu kapı doğrudan Mataf a açılır. Kapı ile Kâbe arasında kalan yer Makam-ı İbrahim diye adlandırılır. Söylencede bu yer, inşaat sırasında İbrahim’in dinlendiği yer olarak geçer. Makam-ı İbrahim’de sekiz ayrı girişten ulaşılan, beyaz mermerden bir mimber vardır. Hacer-ül- Esved’in tam karşısına zemzem kuyusu gelir, kuyunun üstü küçük bir kubbeyle kapatılmıştır; alt avluda çıkrıklı bir başka kuyu ve bir küçük mescit bulunur.
Kâbe’nin duvarları, yere kadar inen siyah bir kumaşla örtülüdür. Bu örtünün adı Sitare ya da Kisve’dir. Kapı düzeyinde ve altın olukların yanında örtü kesilmiş, kenarları sırmayla işlenmiştir. Her yıl törenle değiştirilen örtü, yerinden alınınca görevliler tarafından küçük parçalar halinde kesilerek o yılın hacılarına dağıtılır. Osmanlı hükümdarları, Kâbe örtüsünü özel olarak Mısır’da dokutur, bordürlere sırma ile İCur’an’dan ayetler işletir ve Sürre alayı denen bir kervanla Mekke’ye gönderirlerdi. Hac ayında Kâbe iki gün örtüsüz kalır, siyah yerine beyaz bir kumaşa sarılırdı. Bu, Kâbe’nin, hacılar gibi ve onlarla birlikte “ihrama girmesi” demekti. Hac töreninin bittiği gün, ülkenin hükümdarı Kâbe’yi gülsuyu katılmış zemzem sularıyla yıkar, yeni örtü de o sırada takılırdı.
Kâbe dışında Makam denen bir alan vardır. Değişik mezheplere bağlı kimseler bu alanda, kendilerine ayrılan yerde namaz kılarlar: Makam-ı Hanbelî; Makam-ı Hanefî; Makam-ı Maliki.
Çeşitli tarihlerde saldırıya uğrayan Kâbe, birçok kez onarıldı ama asıl biçiminin bozulmamasına özen gösterildi.
İslam’da Kabe’nin Önemi
İslâm töresine Kâbe, Hicret’in ikinci yılında girdi. Kâbe yönü kıble olarak kabul edildi ve dünyanın her yerinde namaza duran Müslümanların yüzlerini Kâbe yönüne, kıbleye dönmeleri zorunlu kılındı. Böylece, aynı anda, her İslâm, aynı noktada bir yürek birliğine varmış olacaktı. Hicret’in 6. yılında, Hudeybiye anlaşması (628) yapılınca, Mekke’deki kutsal yerlerin İslâmlar tarafından da kutsal kabul edilmesi üstünde anlaşma yapıldı. Hicret’in 8. yılında Müslümanlar Mekke’yi aldılar: Kâbe’deki çok sayıdaki put yerlerinden indirildi, peygamber tasvirleri ortadan kaldırıldı, Kâbe törenleri, İslâm ilkelerine uyarlandı. Ebubekir’den sonra bütün Kâbe işleriyle halifeler ilgilendi. Hicret’in 10. yılında hac törenlerini Hz. Muhammed yönetti. Bu törenlerin en önemlisi Kâbe’nin açılışı ve yıkanışıydı. Ziyaretçiler için merdiven kuruluyor, önce erkekler, sonra kadınlar içeri giriyordu. Müslümanlar için Kâbe’de kılınacak namaz büyük önem taşıyordu. Kâbe duvarları Kâbe yıkanmadan önce hurma yapraklarından yapılan özel süpürgelerle süpürülür, sonra Kâbe yıkanırdı. Bütün bu törenler günümüzde Suudi Arabistan kralları tarafından yönetilmektedir.
Son Yorumlar