Bir ya da daha çok elektron almış ya da yitirmiş atom ya da atom kümesine iyon, iyonların oluşmasma da iyonlaşma denir.
1832’de Faraday, bazı sulu çözeltilerin, içlerinde kimyasal tepkimelere yol açan elektrik akımını ilettiklerini saptadı. 1887’de Arrhenius, ünlü kuramında, olayı şöyle açıkladı: Elektrolit olarak adlandırılan bazı çözeltiler, yani suda çözündürülmüş asitler, bazlar ve tuzlar, iyon adı verilen elektrik yüklü taneciklere ayrışırlar. Ayrışma bütünsel olursa, elektrolitin kuvvetli olduğu söylenir; kısmiyse, molekül halindeki elektrolit ile iyonlar arasında bir denge oluşur; bu durumda, elektrolitin zayıf olduğu söylenir.
Katyonlar ve Anyonlar
Bazı iyonlar, negatif elektrik yüklü (anyonlar), bazılarıysa pozitif yüklüdür (katyonlar). Bir iyonu belirtmek için atomun ya da buna denk düşen atom kümesinin kimyasal simgesinden yararlanılır. Simgenin sağ üst kesiminde, alman ya da yitirilen elektron sayısı belirtilir, ayrıca anyon için katyon için + işareti eklenir. Sözgelimi, bakır (II) iyonu, Cu2‘ simgesiyle belirtilir; sağ üst kesime 2 + yazmak yerine, iki + işareti de konabilir: Cu**. Bakır (II) iyonu tek atomlu bir katyondur; NH4 * amonyum iyonu çok atomlu bir katyondur; bromür iyonu Br- tek atomlu bir anyondur; CO32‘ karbonat iyonuysa çok atomlu bir anyondur. Bazı iyonlar, çeşitli kümelerle çevrilmiş bir merkez atomdan oluşurlar: Bunlar kompleks iyonlardır. Sözgelimi: [Fe (CN)e]*‘ siyanoferrat (II) iyonu.
Organik kimyada, çok sayıda tepkime mekanizmasında, yaşam süresi çok kısa olan iyonlar işe karışır. Bunlar, bir karbon atomu üstünde bir tek elektrik yükü taşıyan köklerdir: Karbokatyon (ya da karbonyum iyonu) pozitif olandır; negatif olursa, karbanyon olarak adlandırılır. Sözgelimi: Trimetil karbonyum iyonu (CH3 )3C ’ ; trinitrokar- banyon (N03)3C-.
İyonlaşma
İyonların oluşması (ya da iyonlaşma), bir kimyasal tepkime (elektron yakalanması ya da verilmesi) sırasında veya İyonlaştırıcı olarak adlandırılan ve atomdan bir ya da daha çok elektronun ayrılmasına neden olan fiziksel bir dış etkenin altında (sözgelimi, elektromagnetik ışıma) gerçekleşebilir. Bir kimyasal tepkime sırasında elementlerin çevrimsel çizelgesinin çeşitli elementlerinin iyonlaşma kolaylığı, elementin elektronegatifliğiyle ölçülür; bir element ne kadar çok elektronegatifse, en dış elektron tabakasını, en yakın soy gazın daha kararlı konfigürasyonuna erişecek biçimde tamamlamak için elektron yakalama eğilimi o kadar fazladır; bir element ne kadar az elektronegatifse, bu konfigürasyona ulaşmak için elektron verme eğilimi o kadar fazladır. Fiziksel bir etken etkisiyle iyonlaşma ya da bir şok veya çarpışmayla iyonlaşma, basit cisimlerin moleküllerinin, elektron ya da elektromagnetik ışınlar aracılığıyla (X ışınları, Y ışınları, kozmik ışınlar) bombardımanı sonucu gerçekleşir. İyonlaştırıcı ışımanın enerjisi yeterliyse, hedef molekülü, en dış tabakalarından, bir ya da daha çok elektron yitirir. Bombardımana tutulan element ne olursa olsun, yalnızca katyonlar elde edilir. Sözgelimi, klor, bir kimyasal tepkime sırasında Cr kloriir anyonu, İyonlaştırıcı bir etkenin etkisiyle de katyonlar (cr, Cl2\ Ci; ,Cin halinde iyonlaşır. Şokla iyonlaşmanın çok sayıda uygulaması vardır: Tanecik hızlandırıcıları; Geiger-Müller sayaçları; iyonlaşma odaları.
Elektrik yüklü tanecikler olan iyonlar, elektrostatik yasalarına uyarlar. Böylece karşıt işaretli iyonlar, Coulomb yasasına uyarak değerinde bir kuvvetle birbirlerini çekerler. Burada q ve q’, iki iyonun yüklerini, r bunları ayıran uzaklığı, c’yse iyonların bulunduğu ortamın dielektrik sabitini belirtir. İyonlardan oluşan billur yapılarının kohezyonunu sağlayan elektrostatik bağın sorumlusu bu kuvvettir. Billur, dielektrik sabiti havanınkinden çok daha yüksek olan bir ortama konduğunda, söz konusu kuvvet büyük ölçüde azalır. Bu durumda billur yapısının dağıldığı gözlenir: Suya iyonlardan oluşan bir billur (sözgelimi, sodyum klorür) atıldığında aynı olay gözlenir ve billurun çözündüğü görülür.İyonlar, elektrik ya da magnetik bir alana konduklarında, elektrostatik ya da elektromagnetik kuvvetlerin etkisi altında kalırlar. Bu da, bir elektrolitik pilde iyonların elektrotlar arasında yer değiştirmesini açıklar; anyonlar anoda (adları bundan türetilmiştir), katyonlar da katoda, elektrotlar arasında oluşturulan elektrik alanına, iyonların yüküne ve büyüklüğüne bağlı bir hızla yönelirler. Gerçekten de bir iyon, içinde bulunduğu çözücünün molekülleriyle çevrilebilir; bu solvatlanmış iyondur ve bütün öbür koşullar aynı olmak üzere, iyonun, büyüklüğü oranında hızı azalır. Demek ki, bir yandan çözeltide elektroliz yardımıyla (elektrokimyanın ana yöntemi) iyonları ayırmak olasıyken, öte yandan gaz evresinde, elektrostatik ya da magnetik mercekler yardımıyla iyon demetlerini saptırmak ve odaklaştırmak olasıdır (kütle tayfçizeri ve çok sayıda fizik aygıtının ilkesi).
İyonlar ve Canlı Madde
Canlı maddede, çözelti halindeki çok sayıda kimyasal tür, iyonlara ayrışır: Bunlar madensel tuzlar ve bazı organik bileşiklerdir (organik asitler, aminoasitler, yağ asitleri, vb.). Maden iyonlarının metabolizması, öbür bileşenlerinkinden farklıdır, çünkü, bunlar canlı madde tarafından ne üretilebilmekte, ne de bozundurulabilmektedirler. Başlıca madensel katyonlar şunlardır: Na* , K+ ,Ca2+ , Mg2+ . Başlıca anyonlar arasında da şunlar belirtilebilir: Cl~, SO4″, COT , NOâ ,POr . Hücre içinde, çeşitli iyonların derişimleri arasında özel bir denge bulunur, ayrıca canlı madde elektriksel açıdan yüksüz olduğundan, katyonların pozitif yükleri, her zaman, anyonların negatif yükleriyle dengelenir.Hücre içi ve hücre dışı ortamların iyon bakımından bileşimleri temelde farklıdır ve hücre uyardmadığı sürece sabittir. Na ” sodyum iyonu, hücre dışı sıvılarda en çok bulunan katyondur. Aynı biçimde, hücre dışı sıvılarda Clr ve HCO 3 anyonları en çok bulunanlardır. HP02 iyonu ve bazı organik anyonlarsa hücre içi ortamda çok karşılaşılan iyonlardır. İyonlar bu derişim farklarından başlayarak hücrenin geçirgenliğinde, uyarılmasında, kasılmasında ve ağdalılığında çok önemli rol oynarlar.
İyon Değişimi
İyon değişimi, bir sıvı evre ile bir katı arasında, katıda kesin bir yapı değişikliği oluşmadan gerçekleşen tersinir bir iyon değişimi olarak tanımlanabilir. Katı madde, uzun süre tekrar kullanılabilen iyon değiştiricidir. Bilinen ilk iyon değiştiriciler, madensel bileşikler olmuştur. Thomson ve Way, 1850 yıllarında bazı topraklarda bazı iyonları (kalsiyum ve amonyum) değiştirme özelliği bulunduğunu gözlediler. 1927-1930 yılları arasında Pauling ve Bragg’ın çalışmaları, iyon değişimi ve billur yapısı arasındaki ilişkiyi aydınlattı. O dönemde kullanılan birtakım iyon değiştiricilerden günümüzde de yararlanılmaktadır Bunlar, arıtıcıların bileşimine giren ve ana görevlerinden biri, suyu sert kılan ve sabunlarla deterjanların etkisini engelleyen kalsiyum ile magnezyumu tutmak olan zeolitler ve bazı polifosfatlardır.Günümüzde, en önemli iyon değiştiricileri yapay reçinelerdir. Bu tür reçinelerin kullanımı, Adams ve Holmes’ m 1935’te gerçekleştirdikleri çalışmaların sonucunda yaygınlaştı. Bunları, 1937-1940 yıllarında çok sayıda kimyacı izledi. Reçinelerin yapısı iki ana bölüm içerir: Bir polimer ya da kopolimerden oluşan bir ana madde ve işlevsel bir küme (iyonsal olarak etkin küme). İyon değiştiricilerin çok çeşitli olması, bu iki bölümün değişik bileşimlerinden ileri gelir. Demek ki bir iyon değiştirici reçinenin bireşimi, ana maddenin hazırlanmasını, sonra da işlevsel kümenin eklenmesini gerektirir. Ana madde, çoğunlukla, divinil benzen ve sürenin ya da divinilbenzen ve akrüatm veya metakrilatın kopolimeridir. İyon değiştirici reçineler, işlevsel kümelerine göre dört kategoride toplanabilirler: Kuvvetli asitli (S03~ H+ ), zayıf asitli (COO H * ), kuvvetli bazik (sözgelimi, R4 N * C1 ), zayıf bazik (sözgelimi R3 NH+ C1′). İyon değiştirici reçinelerin çok sayıdaki uygulamaları arasında en önemlileri şunlardır:
1. Suyun yumuşatılması (yumuşak su): Sert su, kuvvetli asitli bir reçinenin (sodyum tuzu) bulunduğu bir sütunun içinden geçilir. Kalsiyum, sudan reçine aracılığıyla özütlenerek, su içinde eşdeğer miktarda sodyum ile şu tersinir denkleme göre yer değiştirir: 2RNa + Ca2+ R> Ca + 2Na+ . Kalsiyumla doymuş reçine, son derece derişik sodyum klorür (% 6-20) çözeltisiyle işlenerek yeniden kazanılır;
2. suyun iyonlardan arıtılması (arı su): Yumuşatma, yalnızca, sudaki kalsiyum tuzlarının, bunlara denk düşen sodyum tuzlarıyla yer değiştirmesini sağlar. Burada da söz konusu olan, suda bulunan iyonların tümüyle giderilmesidir. Çok sayıda kullanım alanı, suyun bu niteliğini gerektirmektedir (bunlar üreteçlerinin beslenmesi, taşıt akümülatörleri için gereken su, evde kullanılan buharlı ütülerin doldurulması, vb.). İşlem suyun önce kuvvetli asitli reçine taşıyan bir sütundan, ardından da kuvvetli bazik reçine taşıyan bir sütundan geçirilmesiyle gerçekleştirilir. Asitli reçine, kuvvetli bir asit çözeltisi aracılığıyla (hidroklorik asit ya da sülfürik asit), bazik reçine de kuvvetli bir baz aracılığıyla (sudkostik) yeniden kazandır,
3. kimyasal maddelerin arıtılması: İyonsal nitelikte olmayan gliserol, glikoller, şeker gibi kimyasal maddeler, iyon değiştiriciler sayesinde içerdikleri iyonsal katışkılardan kolayca kurtulurlar;
4. seyreltik çözeltide metallerin derişimi (sözgelimi, uranyum);
5. kimyasal tepkimelerin katalizi: Bu tepkimeler sırasında, çok kuvvetli asitli iyon değiştiriciler katalizör olarak herhangi bir kuvvetli asidin yerini alabilirler. Sözgelimi, bir organik asidin bir alkol yardımıyla esterleşmesi. En büyük kolaylık, katalizörün basit bir süzme işlemi aracılığıyla yalıtılması ve kazanılmasıdır;
6. çözümlemede kullanma: Karışımlar, ortamın sıcaklığında, kendilerini kimyasal olarak değişime uğratabilecek etkenlere gerek kalmadan, bileşim elementlerine ayrılabilirler.
Böyle ayırmalar, alışılmış yöntemlerle çoğunlukla güç, hatta olanaksızdır.
İyonlaştırma Odası
İyonlaştırma odası, İyonlaştırıcı bir ışın demetinin (X ışınları, vb.), bu demetin belli bir gaz hacminde oluşturduğu iyon miktarına dayanarak şiddetini ölçmeye yarayan bir aygıttır. Bir iyonlaştırma odası, iyonlaşabilen bir gaz dolu ve söz konusu ışınlar için saydam bir pencereyle donanmış su sızdırmaz bir kutudur. Birbirine koşut iki tabla, ışınların yörüngesi üstünde belli bir gaz hacmini sınırlandırırlar. Bu tablalar gerilim altında bulunurlar ve üstlerine yüklerini bırakan iyonları toplarlar: Böylelikle, iyonların miktarıyla, dolayısıyla ışımanın şiddetiyle orantılı bir akım oluşur. Radyoterapide kullanılan X ışınlarının dozunun ayarlanması, uygun birimlere ayarlanmış İyonlaştırıcı odalar aracılığıyla yapılır. İyonlaştırma odalarının bazı türlerinde, şiddetli elektrik alanlarının ivme kazandırdığı iyonlar, gaz moleküllerini iyonlaştırmaya yetecek bir kinetik enerji kazanırlar. Yalıtılmış taneciklerin geçişinin saptanmasını sağlayan bir iyon kümesi oluşur. Geiger-Müller sayacı, bu tür odaya bir örnek oluşturur. Wilson odası, su buharıyla doymuş hava içeren bir iyonlaştırma odasıdır. Bir pistondan oluşan çeperlerinden biri, bir tanecik demetinin geçmesiyle apansızın yer değiştirir; su buharının üstündeki basınç azalır ve İyonlaştırıcı taneciklerin neden olduğu iyonlar, buharın yoğunlaşma merkezi haline gelirler.
Merhaba,altın ne şartlarda iyonlaşır,vede iyonlaşan altının bilimsel simgesi nedir,bilgilerinizi rica ederim…
toprak altında,suda,havada çok uzunyıllar kalmış olan altının moleküllerinde bir gevşeme ve bunun sonucu olarakta dışarıya doğru elktromanyetik bir salınım yapar (Bu görüş sadece şahsi görüşümdür, bilimsel olarak doğruluğunu tam bilemem).bu salınım o metale özgü olarak topraktan havaya akar.Eğer elimizle bu altına dokunacak olursak metaldeki elektromanyetik salınımŞ vucudumuzdaki elektrikle alış-veriş yapacağından metalin iyonlaşmasıda bozulmuş olur.