İtalyan edebiyatı, geç bir dönemde başladı. Çünkü XIII. yy’a kadar İtalya, Kilise, İmparatorluk ve Komünler arasındaki savaşlarla mücadelelerin çalkantısında yaşadı.
XIII. yy’ın başlarında, henüz edebiyattan söz edilmemekle birlikte, iki tür ürün ortaya çıktı: Saflığın çekiciliğini yansıtan ilk tür, Fransisken rahiplerinin Bologna ya da Milano lehçesinde yazılmış yapıtlarından oluşuyordu. En güzel şiirlerden biri Güneşin Ezgisi (1224) adını taşıyan, halk dilinde yazılmış bir yapıttır, yazarı Assisili Aziz Francesco’dur (1182-1226); bu din adamının Tanrı’ya yönelttiği övgüler, mistik ezgiler “Tanrı’nın ozanları” tarafından tekrar tekrar dile getirilerek, italyancanın ortaya çıkmasına yardımcı oldular. İkinci türse Fransız etkisiyle ortaya çıktı. Brunetto Latini (1220-1294) bazı eski yazarlardan halk diline ilk çevirileri yaptı.
Dante’den Machiavelli’ye
Roman de la Rose’un (Gülün Romanı) ve başka Fransız alegorik şiirlerinin hayli kuru birkaç tekrarından sonra, Sicilya’da Friedrich II’nin sarayındaki ozanlar, Fransız halk ozanlarının yapıtlarını Sicilya lehçesinde yinelediler. İşte bundan sonra, Toscanalı ozanlar,bazı öykünme ürünü yapıtların ardından, özgün sayılabilecek çalışmalar ortaya koydular. Bu Toscanalı ozanlar Bolognalı Guido Guinizzelli’nin (12407-1276) örneğini izleyerek, en yumuşak ve duru bir lehçede, uyumlu kalıplarla, içtenlikle yazdılar. Floransa’da Guido Cavalcanti (1255-1300) ve özellikle Dante Alighieri gibi ozanlar yetişti: İtalyan edebiyatında ağırlığını duyuran Dante, Divinia Commedia (İlahi Komedya) adlı yapıtıyla tıpkı Aquinolu Aziz Tommaso’nun Summa theologiae’sinde Ortaçağ’ın din ve felsefesini özetlediği gibi, bütün Ortaçağ’ın edebiyatını ve ruhunu özetledi. Toscana lehçesini İtalya’nın edebiyat dili haline getiren Floransa oldu.
XIX. yy. (Trecento) Ortaçağ’dan Yeniçağ’a geçiş dönemi oldu. Aşk duygusunu zarif biçimli sonelerle dile getiren Petrarca’nın Canzoniere’si, Boccaccio’nun arı dilde, ama yeni terimlerle zenginleşmiş bir düz yazıyla kaleme alınmış olan Decameron’u Ortaçağ’dan kopuşu gösterir.
XV. yy. (Quattrocento) İtalyan Rönesansı çağıdır. Pontano (1426-1503) ve Pico della Mirandola gibi hümanistler kuşkusuz hâlâ latinceyi yeğliyorlardı. Ama halk diliyle, yani italyancayla da yazıyorlardı. XV. yy’ın ikinci yarısında kendi de hümanist ve ozan olan Lorenzo de Medici, Floransa’da çevresine sanatçıları ve bilginleri topladı: Bunların arasında Orfeo’nun ve Stanze’nin yazarı Poliziano (1454-1494) ile Arcadia’sıyla çoban şiirinden örnekler veren Sannazzaro (1456-1530) sayılabilir.
Ama en önemli yeri tutanlar, yapıtları XVI. yy’a taşan bir büyük ozan ile iki büyük tarihçidir: Ünlü Orlando furioso’nun (Öfkeli Orlando) yazarı Ariosto, siyaset bilimini başlatan (Hükümdar) Machiavelli ve Storia d’İtalia (İtalya Tarihi) ile Ricordi politici e çivili ‘nin (Siyasal ve Sivil Anılar) yazan Guicciardini.
Trento Konsili’nden Sonra
Trento Konsili (1545-1563) tutucu bir tepkiye yol açtı, bu da adebiyatta “klasikler”in öykünmesiyle kendini gösterdi. Guarini (1538-1612) çobansı traji-komedisi il Pastor fido (Sadık Çoban, 1590) ile büyük bir başarı kazandı. Ama bu dönemin büyük ozanı, Aminta adlı bir çobansı destan (1573) ile Gerusalemme Liberata’nın (Kurtulmuş Kudüs) yazarı Torquato Tasso’dur (1544-1595).
Tiyatro, tuluata dayanan commedia dell’arte ile gelişti ve pek büyük başarı kazandı.
XVII. yy., İtalyan edebiyatında çöküş dönemi olarak belirdi. İspanyol ve Katolik egemenliği altında barok sanat gelişti. Bu akımın edebiyata yansımasıysa özentili ve yapmacıklı şiirlerin yazan G. Marino (1569-1625) ile gerçekleşti.
Alessandro Tassoni (1565-1635) kaba güldürülü destan La Secchia Rapita (Çalman Kova) ile tepki göstermeye çalıştı. Galileo Galilei açık seçik ve canlı bir üslupla yazılmış yapıtlar bıraktı: Discorsi e dimostrazioni matematicbe intorno a due nuove scienze (İki Yeni Bilim Üstüne Matematiksel Konuşmalar ve Kanıtlar, 1638).
Vico’dan Leopardi’ye
XVIII. yy’da, İtalya’da, İngiltere ve Fransa’nın etkisiyle felsefeciler, liberal düşünceler ortaya attdar. G. Vico (1668-1744) tarih felsefesinin temellerini kurdu (Scienza nuova [Yeni Bilim, 1725]) ve aynı zamanda Fransız yazarı Michelet’ye esin kaynağı oldu. Muratori (1672-1750) ve Giannone (1676-1748) önemli tarih yapıtları oluşturdular. Onlardan bir hayli genç olan Cesare Beccaria (1738-1794) Suçlar ve Cezalar (Dei delitti e deUe pene) adlı incelemesiyle (1764) ün kazandı.
1762’de Cizvitlerin kovuluşu İtalya’da liberal anlayışın zaferi oldu. Tiyatro alanında, özellikle opera librettoları gerçek birer trajedi olan Metastasio’yu (1698-1782), komedileri Moliere’i anımsatan Carlo Goldoni’yi ve rakibi Carlo Gozzi’yi (1720-1806) belirtebiliriz.
Bu dönemde şiirde Giuseppe Parini (1729-1799), en çok da Vittorio Alfieri (1749-1803) parladı, ozan ve oyun yazan Vittorio Alfieri, söz sanatının bütün gücünü tiranlara karşı kullandı ve özgürlüğü büyük bir coşkuyla yüceltti.
Fransa’nın az çok dolaylı egemenliği altında, İtalya Napolyon’un etkisine girdi. Bu dönemin tek büyük yazan Ugo Foscolo (1778-1827) ölülere tapınmaya yönelik şiirler ve Werther’i hatırlatan bir roman yazdı: Ultime lettere di jacopo Ortis (jacopo Ortis’in Son Mektupları, 1802).
Napolyon’un düşüşünü izleyen tutucu tepki, düşüncelerin ilerlemesini hızlandırdı. İtalyan romantizmi liberal ve yurtsever düşüncelere sıkı sıkıya bağlıydı. Süvio Pellico (1789-1854) özgürlük aşkını tutuklanarak ödedi ve tutukluluk yaşamını konu alan ünlü bir roman yazdı: Le mie prigioni (Hapisteki Hayatım, 1832). Romantiklerin en büyüğü, coşkulu bir Katolik ve özgürlük tutkıinu Alessandro Manzoni (1785-1873) oldu 7 promessi sposi [Nişanlılar]). Dante’den sonraki en büyük İtalyan ozanı olan Giacomo Leopardi kusursuz aralıkta bir dille karamsarlıkların en umutsuzunu dile getirdi (Canti [Lirik Şiirler], İdilli [İdiller], Operette morali [Ahlaksal Yapıtlar]).
D’annunzio Ve Fütürizm
1870’ten sonra yurtseverlik konusu güncelliğini yitirdi, edebiyatta değişik akımlar belirdi, bunların en önemlisi, Fransız doğalcılığından esinlenmiş bulunan verismo’dur. Giovanni Verga (1840-1922) Sicilyalıların küskün, şiddete yatkın ruhunu dile getirdi (Cavalleria rusticana, Malavoglia lar). Antonio Fogazzaro (1842-1911) bir üçleme yazdı: Piccolo mondo antico (Bir Zamanların Küçük Dünyası), Piccolo mondo moderno (Günümüzün Küçük Dünyası), İl santo (Ermiş).Hegel felsefesiyle yetişmiş olan eleştirmen Francesco De Sanctis (1817-1883) yeni bir eleştiri akımı başlattı.
XIX. yy’ın en önemli yazarı belki de Giosue Carducci’dir (1835-1907); bu özgürlük ve ilericilik tutkunu bireyci ozan, romantizm gibi dine de düşmandı (Odi Barbare [Vahşi Şarkılar, 1877-1889]).
1900’den 1922’ye kadar İtalya’da ulusçuluk duyguları yaygınlaştı; 1922’de ülkeye faşizm egemen oldu. Dönemin en güçlü kişiliği, eylem adamı, ozan, romancı, dram yazarı Gabriele D’Annunzio’ydu (1863-1938).
Parlak ve görkemli yapıtları günümüz beğenisine göre oldukça eskimiş bulunan D’Annunzio’nun çalışmaları arasında İl Trionfo della Morte (Ölümün Zaferi, 1890), İl Fuoco (Ateş, 1900), La Citta morta (Ölü Kent, 1897) sayılabilir.
XX. yy’ın ilk yarısında, büyük bir eleştirmen olan Benedetto Croce (1866-1952) İtalyan kültüründe ağırlığını duyurdu, Giovanni Papini (1881-1956) ve Aldo Palazzeschi gibi yazarlar yetiştirdi.
XX. Yüzyıl Edebiyatı
Ateşli ozan Marinetti’nin önayak olduğu fütürizm akımı 1910’dan başlayarak İtalyan edebiyatında köklü bir yenilenmeye olanak sağladı; ozan Giuseppe Ungaretti’nin [İl dolore [Acı, 1947]; La Terra promessa [Vaat Edil miş Toprak, 1950]) ve dram yazarı Luigi Pirandello’nun yapıtları (Size Öyle Geliyorsa Öyledir [Cosi e Se vi Pare, 1917]; Altı Kişi Yazarını Arıyor [Sei personaggi in cerca d’autore, Dördüncü Henri [Enrico IV, ) bunun kanıtı oldu.Ünü ülkesinin sınırlarını çok aşan Pirandello 1934’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Eleştirmen Emilio Cecchi, marxçı yazar Gramsci (1891-1937) ve özellikle romancı Curzio Malaparte iki dünya savaşı arasındaki olaylar üstüne “tamklıklar”ıyla dikkati çektiler
Çağdaş romancılar arasında Tatar Çölü’nün (İl deserto dei Tartari, 1940) yazarı Dino Buzzati’yi, bütün temel değerlerini yadsımış bir burjuva toplumunun yozlaşmasını anlatan Alberto Moravia’yı (1907’de doğdu), Cesare Pavese’yi (1908-1950), en çok da İtalya’nın yeni edebiyat estetiğini büyük ölçüde etkileyen Elio Vittorini’yi [Sicilya Konuşmaları [Conversazione in Sicilia, 1941]) anmak gerekir. Tommasi di Lampedusa (1896-1957) Leopar adlı romanıyla gecikmiş bir ün kazanırken, Salvatore Quasimodo (1901-1968; 1959 Nobel Edebiyat Ödülü) ve Eugenio Montale (1896-1981; 1975 Nobel Edebiyat Ödülü) adlı iki ozan biçimsel kusursuzluğa yönelik bir arı şiir yarattılar.
Son Yorumlar