İtalyan Devrimleri
Napolyon düştükten sonra İtalya’da 1792’den önceki düzen yeniden kuruldu. Eski krallar tahtlarına geri döndüler; Cenova, Sardinya kralının topraklarına eklendi, Venedik Avusturya’ya katıldı. İtalya yeniden parçalanmış, mutlakiyetçi kralların eline bırakılmıştı. İtalyanlar 1815’ten 1849’a kadar krallarına anayasalar kabul ettirmek ve bağımsızlıklarını elde etmek için boş yere çaba harcadılar. Avusturya ordusu bu hareketleri (Napoli’de carbonari) şiddetle bastırdı. Bununla birlikte, başlangıçta aydınlar arasında filizlenen (Risorgimento), sonra tam bir devrimci nitelik alan bir hareket yavaş yavaş ülkenin her yanma yayıldı. Sardinya kralı Carlo Alberto, isyancıların başına geçti, amacı Avusturyalıları kovmak, İtalya’yı birleştirmekti. Ama Novara’da yenilgiye uğradı (Mart 1849) ve Avusturyalıların tepkisi çok sert oldu; İtalya bir kez daha parçalandı. Carlo Alberto’nun yerine geçen Vittorio Emanuele II (1849-1878) Avusturya karşısında bağımsız bir tutum benimsedi.
İtalyan Birliği
Vittorio Emanuele II başbakanı Cavour’un yardımıyla Piemonte’nin ordusunu ve mâliyesini güçlendirince, Fransa’dan yardım istedi. İki ülke orduları, Avusturyalıları Magenta ve Solfesino’da (1859) yenilgiye uğratıp, Lombardia’yı kurtardılar. Orta İtalya halkları da çok geçmeden ayaklanıp, Piemonte’ye ilhak edilme yolunda oy kullandılar (1860). Garilbaldi ile peşindeki “Binler” Sicilya’yı Napoli kralına karşı ayaklandırdılar ve Napoli kentini kurtardılar (Eylül 1860). Piemonte ordusu Papalık topraklarım işgal etti, sonra İki-Sicilya’ya girdi. Bütün bu topraklarda yaşayan halk Piemonte’ye bağlanma yolunda oy kullandı.
1861’de Torino’da toplanan İtalya parlamentosu Vittorio Emanuele’yi İtalya kralı ilan etti.Ama Venezia ile Roma, bu yeni krallığın dışında kalmıştı; gerçekten de Venezia, Avusturya’ya bağlı kalmıştı, Roma’daysa papa Pius IX egemenliğini sürdürüyordu. İtalyanlarla ittifak yapan Prusyalıların Sadova savaşında kazandıkları zafer sonunda Venezia İtalyanlara geçti ve 1870’te İtalyan birlikleri Roma’ya girdiler, bu kent İtalya’nın başkenti ilan edildi. İtalyanlar bir anayasa hazırladılar, bir parlamenter rejim kurdular ve oy hakkını, belli oranda vergi veren yurttaşlarla sınırlı tuttular. Roma işgal edildikten sonra, papa Pius IX, Katoliklerin siyasal yaşama katılmalarını yasakladı, bu önlem dolaylı olarak sol partilere yaradı.Ama sol kanattaki güçler de kendi aralarında bölündüler ve çok geçmeden siyasal yaşam, kişisel rekabete dönüştü. 1882’de seçmen kitlesi genişledi ve Sosyalist Parti sahneye çıktı. 1903’te papa Pius X, Katoliklere “kurulu düzene ve dine düşman, yıkıcı partiler”i bozguna uğratmak üzere oy kullanma iznini verdi. 1913’te yeni bir seçim reformuyla, 30 yaşının üstündeki bütün yurttaşlara oy hakkı tanındı.
İtalya o çağda iktisadi alanda, özellikle hidroelektriğin bulunmasından kaynaklanan çok büyük ilerlemeler gerçekleştirdi. Dış siyasette, Fransa’ya düşman olan sol partiler Almanya tarafını tuttular ve kral Umberto I, Avusturya ve Almanya üe Üçlü İttifak’ı kurdu (1882). İtalya Kızıldeniz kıyısında Eritre’yi işgal ederek sömürgeciliğe el attı, amacı Habeşistan’ı (günümüzde Etyopya) ele geçirmekti. Adua felaketi (1896) bu umutlara son verdi. Crispi hükümetinin düşmesinden sonra (1896), Fransa ile İtalya’nın ilişkilerinde yumuşama görüldü, Birinci Dünya savaşında İtalya, Fransa’yla kader birliği etti (1915’ten başlayarak). 1911’de Libya ve Rodos adasının işgaliyle sömürgecilik dönemi başladı.
Birinci Dünya Savaşından Sonra İtalya
Birinci Dünya savaşından sonra İtalya, Trentino bölgesini ve Trieste üe İstria’yı alarak topraklarını genişletti, ama gene de dilediği bütün toprakları elde edememişti (Gabriele D’ Annunzio’nun Fiume seferi); savaşı izleyen iktisadi sıkıntılara toplumsal ve siyasal sıkıntılar eklendi.
1919’da, eski bir devrimci sosyalist olan Benito Mussolini ilk fascio’yu kurdu; bu, kamu düzenini korumayı amaçlayan bir mücadele birliğiydi. 1919’dan 1922’ye kadar fascioların sayısı giderek arttı, komünistlere karşı amansız bir savaş açıldı. 1922 Ekiminde, Mussolini faşist birliklerinin başında Roma’ya yürüdü ve bakanlar kurulunun istifa etmesini sağladı. Bu kuvvet gösterisi, Vittorio Emanuele III tarafından da onaylandı, iktidar Mussolini’ye teslim edildi. Mussolini kısa sürede bütün rejim aleyhtarlarını temizledi ve bir totaliter rejim kurdu. Mussolini hükümeti, halk arasındaki nüfuzunu pekiştirmek için yurt dışında başarılar, gösterişli zaferler kazanma peşine düştü ve anlaşmaların yemden gözden geçirilmesini isteyen ülkelere (Almanya, Macaristan, Bulgaristan) katıldı.
1933’ten 1935’e kadar Almanya’nın Avusturya karşısındaki siyaseti, Anschluss sorununda, İtalya’nın çıkarlarıyla Almanya’nın çıkarları arasında temel bir uyuşmazlık bulunduğunu, buna karşılık Fransa’nın çıkarlarıyla İtalya’nın çıkarlarının aynı olduğunu ortaya koydu. Bu yüzden ilkin Fransa ile İtalya arasındaki ilişkilerde yumuşama görüldü, sonra iki ülke birbirlerine yaklaştılar (Laval Mussolini görüşmesi).
Etyopya’nın fethi (1935-1936) İtalya’yı bir büyük sömürge gücü haline getirdi, ama dış siyasetinde de yeni bir yönelişe yol açtı. Çatışmalar başladığında İtalya, kendisi hakkında “yaptırımlar” uygulayan Milletler Cemiyeti’nden çıkarılmıştı. Konan iktisadi ambargo, ülkeyi kendi yağıyla kavrularak yaşamaya elverişli bir iktisadi gelişmeye itti. İngiltere’nin düşmanca tutumu karşısında İtalya, Almanya tarafına geçti (Berlin-Roma ekseni). Ayrıca bu ülkenin başlattığı komünizmle mücadeleye katıldı ve İspanya iç savaşma karıştı: 1936’da İtalya, Almanya’nın yanı sıra, general Franco’yu İspanya’nın yasal önderi olarak resmen tanıyan ilk devlet oldu. Ardından, Almanya’nın desteğiyle, bütün Akdeniz’i egemenliği altına almaya kalkıştı. 1939’da Arnavutluk’a el koydu ve Fransa’nın hem sömürge topraklarına (Cibuti, Tunus), hem de anayurt topraklarına (Korsika, Nice, Savoie) göz dikerek isteklerde bulundu.
Son Yorumlar